Masanın etrafında yedi kişiydiler. Üstat ve önder olarak kabul ettikleri, 22 yaşındaki genç öğretmenin evinde toplanmışlardı. Dertleri ve hedefleri aynıydı: İslâm'ı toplumsal ve siyasal alanda görünür ve yaşanır hale getirmek için çalışmak. Ev sahibi öğretmene “Sana biat edeceğiz. Bize liderlik yap. Hemen çalışmalara başlayalım” dediler. Tarihler, 1928 yılının mart ayını gösteriyordu.
Kısa süre içinde Ortadoğu ve İslâm dünyasının en büyük siyasi hareketi konumuna yükselen Müslüman Kardeşler Teşkilâtı (İhvân), Mısır'ın İsmâiliye şehrindeki mütevazı bir evde işte böyle doğdu. Saatçi Ahmed el Bennâ'nın öğretmen oğlu Hasan, dersleri ve sohbetleriyle hareketin doğal lideriydi. Hasan el Bennâ'ya evinde biat eden altı kişi (Hâfız Abdulhamid, Ahmed el Husarî, Fuâd İbrahim, Abdurrahman Hasbullah, İsmail İzz ve Zeki el Mağribî) ise, çekirdek kadroyu oluşturuyordu.
Söyledikleri gibi, hemen çalışmalara başladılar. İşçilerin çoğunluğu oluşturduğu İsmâiliye'de sohbet halkaları genişletilip yaygınlaştırıldı, çocuklar için Kur'ân ve hadis kursları açıldı. Hasan el Bennâ, Şâzelî şeyhi Muhammed Abdulvehhâb el Husâfî'nin tesiri altında yetiştiğinden, nefis terbiyesine ve manevi disipline son derece önem veriyordu. Harekete aktif olarak katılanlar, üstatlarının bu ihtimamını da benimsedi. Hasan el Bennâ, talebe ve takipçilerine, insanı bağımlı hale getiren çay ve kahveyi bile yasaklıyor, sağlıklarını korumalarını ve spor yapmalarını öğütlüyordu.
Müslüman Kardeşler Teşkilâtı, sadece sohbetlerle yetinen bir yapı değildi; siyasi ve askeri hedefleri de vardı. Teşkilâta sembol olarak seçilen kompozisyondaki kitap ve kılıç birlikteliği, bu temel felsefeyi de özetliyordu. Ancak Hasan el Bennâ, bu siyasi ve askeri hedeflerin, toplumun geneli İslâm'a sımsıkı sarıldığı takdirde ve zaman içinde kendiliğinden gerçekleşeceğine inandığından, öncelik halkın eğitilmesine verilmişti.
Hasan el Bennâ ve öğrencileri, eğitim faaliyetlerinin yanında, özellikle ihtiyacı olan işçilerin desteklenmesi için bir fon da oluşturdular. Herkesin kendi imkânları çerçevesinde yardımda bulunduğu bu fon, kısa süre içinde büyük bir bütçeye dönüştü. Hareketin eğitim çalışmaları, eğitimcilerin maaşları ve diğer ihtiyaçlar için gereken meblağ, buradan karşılanıyordu.
Başlarken bu kadarını onlar bile tahmin edemese de, Hasan el Bennâ ve ilk takipçilerinin kurduğu hareket o kadar hızlı yayıldı ki, sadece 4 yıl sonra, 1932'de genel merkezini İsmâiliye'den başkent Kahire'ye taşıdı. Müslüman Kardeşler Teşkilâtı, artık bütün Mısır'a hatta Arap dünyasının tamamına seslenen, iddiaları ve tezleri olan, büyük bir muhalefet hareketiydi. Toplumsal ve siyasal hayatta öze ve İslâm'a dönüş sloganına, kitlelerin duyarsız kalması mümkün değildi.
İhvân'a kulak kesilenler, elbette sadece halk katmanları olmamıştı. Kral Fârûk'un iktidarında İngilizlere teslim olmuş bir görüntü sergileyen Mısır'da, devlet de Hasan el Bennâ ve takipçilerini yakından izliyordu. İhvân'ın gücünün ürküttüğü Mısır istihbaratı, 12 Şubat 1949 gecesi Hasan el Bennâ'yı Kahire'de sokak ortasında öldürerek harekete en ciddi darbeyi vurdu.
Karizmatik liderini kaybeden İhvân, yaşadığı sarsıntının ardından yoluna devam etti. Krallık yönetiminin düşmanca tavrı, İhvân'ın liderlik kadrosunu ordu içindeki gizli bir darbeci yapılanmayla yakınlaştırmıştı. 23 Temmuz 1952'de Kral Fârûk'u devirerek iktidara el koyan Hür Subaylar cuntasının, darbe sürecinde halk nezdindeki en büyük dayanağı İhvân'dı.
Cunta lideri Cemal Abdunnâsır, Mısır yönetimindeki yerini sağlamlaştırdığında, İhvân'daki muhalefet potansiyelini keşfetmekte gecikmedi. 1954 temmuzunda, Abdunnâsır'a İskenderiye kentinde düzenlenen başarısız bir suikast girişimi bahane edilerek, İhvân yasaklandı, terör örgütü ilan edildi ve basın-yayın yoluyla büyük bir karalama kampanyasının hedefi haline getirildi.
İhvân mensubu olmak, halk nazarında artık makbul bir durum değildi. Kitleler hızla hareketten uzaklaşırken, Mısır devleti de elindeki bütün imkânları İhvân'ı itibarsızlaştırmak için kullanmayı sürdürdü: Hapis, sürgün, yargılama, idam, siyaset yasağı…
2011'de Arap Baharı rüzgârları Mısır'a ulaştığında İhvân, resmen yasaklı, yılların yorgunluğunu taşıyan, yaralanmış ve örselenmiş bir hareketti. Atlattığı nice badireye, baskılar sonucu yaşanan değişim ve dönüşümlere rağmen, hâlâ ayakta kalmış olabilmesi ise, İhvân'ın tezlerinin ve itirazlarının hâlâ geçerli olduğunu gösteriyordu.
Hareketin 2011 sonrası serencâmını az-çok biliyoruz. Bundan sonra neler olacağı, şu aşamada birçok bölgesel unsurun birbiriyle ilişkisine bağlı ve şimdilik muamma. ABD'de Donald Trump'ın başkanlık koltuğuna oturmasından sonra, Muhammed Mursi ve diğer İhvân yetkililerinin affedilmesi ya da serbest bırakılmasıyla ilgili umutlar da zayıflamış görünüyor. İslâm dünyasında, Sisi yönetimini baskı veya ikna yoluyla sulha yöneltebilecek bir irade de hâlen mevcut değil.
Gündemin diğer sıcak maddelerinin gerisinde kalmış olsa bile, İhvân tecrübesi ve gerçeği, hâlâ İslâm dünyasının en sahici meselelerinden biri. Bu sebeple, bir gözümüz gündemle meşgul olurken, diğer gözümüz Mısır'ın üzerinden hiç ayrılmamalı.
Metin Özer
Yola çıkarken yedi kişiydiler
11 Şubat 2017, Cumartesi