Metin Özer
Türkiye'yi kim dinsiz yaptı?
20 Ocak 1921 tarihinde kabul edilen ilk anayasanın (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu) 2'nci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin dininin İslam olduğu yazıyordu.
1923’de Cumhuriyeti kuran ekip 1924’de yeni bir anayasa için kollarını sıvadı.
18 Temmuz 1923 günü Ankara İstasyonundaki binada Teşkilat-ı Esasiye ‘de yapılması düşünülen değişiklik müzakere ediliyordu.
Bu müzakerelere belli isimler çağrılmıştı.
Çağrılmayanlardan birisi de İstiklal Savaşı’nın önemli komutanı Kazım Karabekir’di.
Karabekir Paşa ne olduğunu merak edip Ankara İstasyonundaki binaya gitti.
Karabekir içeriye girdiğinde, haraketli bir şekilde yeni cumhuriyetin dininin ne olacağı tartışılıyordu.
Kendisi Sabetay yani Yahudi olan Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, büyük bir ısrarla Devletin dini kısmından İslam ibaresinin çıkartılması gerektiğini savunuyordu.
Aras, İslam dininin Türklerin değil Arapların dini olduğunu, Türkiye’nin Batılılaşmak istiyorsa bu dini terk etmesi gerektiğini iddia ediyordu.
Tevfik Rüştü Aras bu kanaatini her yerde haykıracağını söyleyince, Karabekir Paşa’nın tepesi attı;
-''Teşkilatı Esasiyede dinimizin İslâm olduğu yazılıdır Tevfik Rüştü Bey. Hangi kanaati haykıracaksın? Hıristiyanlığı mı?''
Cevap Yahudi Aras yerine Türkçü gözüken dönemin Adliye Vekili Mahmut Esad Bozkurt’tan geldi;
- Evet Hristiyanlığı. Çünkü İslâmlık terakkiye manidir. Bu dinle yürünmez mahvoluruz. Ve bize de kimse ehemmiyet vermez."
Ne kadar acı değil mi?
Sözde Türkçü, Türk milletinin dininin Hıristiyanlık olmasını istiyor…
Bunun dedesi Sultan Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesi için İstanbul’a giden ekipte yer almıştı.
Kazım Karabekir söz alıp şöyle dedi:
- İslamlığın terakkiye mani olduğu Avrupalıların uydurmasıdır.
Bu meseleyi istediğiniz kadar münakaşa edebiliriz. Fakat münakaşaya tahammülü olmayan bir mesele varsa, din değiştirme gayretidir.
Netice İslam kalırsak mahvolmayız, fakat din değiştirme oyunu ile bizi kolay mahvedebilirler.
Hıristiyan Bizans'ı Müslüman Türk yıkmış ve yerine geçmiştir.
Fransızlar 1855’te Müslüman Osmanlı İmparatorluğu ile ittifak yaparak Hıristiyan Rus İmparatorluğuna karşı harp yaptılar.
Dünya Savaşında Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan yine Müslüman-Türk’le ittifak yaptılar. Ve Hırıstiyan İtilaf Devletlerine karşı birlikte savaştılar. Yüzümüze kimse bakmaz ne demek?
Bu kez dönemin Başvekili Fethi Okyar söz alıp Karabekir’e sert karşılık verdi:
- Evet Karabekir… Türkler İslâmlığı kabul ettiklerinden böyle kaldılar. Ve İslâm kaldıkça da bu halde kalmaya mahkûmdurlar. Bunun için İslâm kalmayacağız…
Duyduklarından sonra Karabekir geri adım atmayıp daha da sertleşti ve şöyle dedi;
- Fethi bey, bu yabancı fikri şiddetle reddederim. Geri kalmamıza sebep din değildir. Fütühatçılık, temsil kudreti gösterememek, Avrupa’nın ilim ve irfan cephesiyle temassızlık, idarede istibdat gibi mühim sebepler vardır.
“İslamlık terakkiye manidir” fikrini de garip bulurum. Bu yabancı ve tehlikeli fikrin, aramızda da münakaşaya tahammül edemeyecek kadar taraftar bulmasından çok müteessir oldum.
Ben iddia ediyorum ki, Türk Milleti ne Hırıstiyan olur, ne de dinsiz kalır. Hakikat budur.
Bir milletin asırlardan beri, en mukaddes duygularını bir hamlede atabileceğine inanışınız objektif bir görüş değil, hayâlinizdir. Böyle bir harekete cüret, memlekette kanlı bir istibdat ile başlar ve İstiklal Harbinin birliğini de birbirine katar.
Böyle bir iç savaşın nasıl bitebileceğini de söyleyebilirim: Düşmanlarından kanı pahasına istiklâlini kurtaran Türk Milleti, hürriyetini kendi evlatlarına boğdurmayacak. Buna cüret edenlerin de hakkından gelecektir Fethi Bey…
Kazım Karabekir Paşa’nın bu sert sözleri ve milletin ayaklanacağını ima etmesi, herkesi suspus ettirdi.
Karabekir daha sonra Mustafa Kemal’e dönerek;
- Paşam, Bizi silah kuvvetiyle parçalayamayan düşmanlarımız görüyorum ki, bizi fikir kuvvetiyle mahvedecekler. Buna müsaade edecek misiniz?
Millet Meclisini tekbirler, sâlatlar arasında açtınız. İslamlığın en yüksek bir din olduğunu hutbelerle ilan ettiniz. Şimdi ne yüzle ve ne hakla bir kanlı maceraya atılacağız...
Bu tartışmaları kesmeden ve araya girmeden dinleyen TBMM Meclisi Başkanı Mustafa Kemal, Karabekir’in sözünü keserek, "Müzakereler çok hararetlendi, burada kesiyorum." dedi.
Kazım Karabekir’in “Devleti dinsiz ederseniz, halk ayaklanır” sözü ilerleyen günlerde çok tesirli oldu.
1924 Anayasası’nda “Devletin resmi dini İslam’dır” ibaresi korundu.
Korundu korunmasına ama içimizdeki Sabetayların ve din düşmanlarının çabaları durmadı.
Bu kez dinin temel eğitim yerleri olan tekkeler kapatılıp, din adamları İstiklal Mahkemeleri’nde birer birer asıldı.
İstiklal Mahkemeleri ile ahali sindirilirken, Şapka Kanunu ile batıya alıştırıldı.
1928 yılında, İsmet İnönü Malatya Mebusu olarak, 120 arkadaşıyla birlikte, Anayasanın Maddelerinin Tadiline Dair Teklif verdi.
İnönü’nün değiştirilmesini istediği maddelerden bir tanesi; Anayasa’nın 2 maddesinde yer alan “Türkiye Devleti’nin dini İslam’dır” hükmü idi.
10 Nisan 1928 tarihinde “Türkiye Devleti’nin dini İslam’dır” hükmü anayasadan çıkartıldı. Milletvekillerinin yeminlerindeki “vallahi” kelimesi “namusum üzerine söz veririm” ifadesiyle değiştirildi.
Meclisin görevleri arasında yer alan “ahkâm-ı şer ’iyenin tenfizi” (dini hükümlerin yerine getirilmesi) maddesi anayasadan kaldırıldı.
İnönü ve 120 CHP’li vekilin teklifiyle, Türkiye Cumhuriyeti DİNSİZ bir devlet yapıldı.
Oylama yapıldığında TBMM’de toplam 316 milletvekili vardı.
Bu milletvekillerinden 264’ü, Dinsiz devlete kabul oyu verdi. Sadece 52 milletvekili teklifi reddetti.
Kısaca milletvekillerinin yüzde 84’ü, dinsizliğe el kaldırdı.
4 sene önce Karabekir Paşa’nın karşı çıkmasıyla ertelenen tasarı, 4 sene sonra 10 Nisan 1928 yılında hayata geçirildi.
Peki, o tarihte Karabekir Paşa ne durumda idi.
Karabekir Paşa, İzmir’de Mustafa Kemal’e suikast iddiasıyla İstiklal Mahkemesi’nde idam cezasıyla yargılanıyordu. Olaya karıştığına dair hakkında bir delil yok idi.
Buna rağmen hakkında tam idam kararı çıkacaktı ki, mahkeme salonunun üzerinden alçak uçuş yapan savaş uçaklarından, “Karabekir Paşa suçsuzdur” yazıları atıldı.
Askerler ayaklanmıştı…
Karar günü bir grup silahlı subay mahkemeyi basarak, Mahkeme Başkanı Kel Ali’yi tehdit etti.
Ordu Karabekir’in arkasında durunca, Atatürk ivedi olarak kendisini affetti.
Bu yapılanları hazmedemeyen Karabekir Paşa evine çekildi. Siyasetten elini eteğini tamamen çekti.
10 Nisan 1928 yılı Türk milletinin asla unutmaması gereken kara bir gün olarak tarihe geçti.
Atam Oğuz Kaan’dan bu yana İslam’ın bayraktarlığını yapan, 3 kıtaya İslam’ı yayan Türk milleti, 264 CHP’li vekil sayesinde resmen dinsiz yapıldı.
Kâğıt üzerinde devleti dinsiz yaptılar ama Türk milletinin gönlünden İslam’ı asla silemediler.
Türklük beden, İslam ise ruhtur.
Türk- İslam milliyetçiliği, ayrılmaz bir bütündür.
Tarih boyunca bu ikisini kimse birbirinden ayıramamıştır.
İslam’ın kılıcı ve kalkanı olan Selçuklu ve Osmanlı, “Nizam-ı Âlem” davasını, üç kıtaya taşıyıp, hüküm sürdü.
Bugün yeryüzünde Müslüman olmayan Türk olmadığı gibi, Müslüman olduktan sonra millî şuurunu kaybedip tarihte yok olan bir Türk Topluluğu da olmamıştır.
İslam, Türk milletine ışık olmuş, Türk milleti bu ışığı takip ettikçe hep yükselmiştir.
Anadolu topraklarını Müslüman Türk’e yurt yapan Sultan Alparslan, 26 Ağustos 1071’de, Malazgirt Meydanı’nda ordusuyla birlikte kıldığı cuma namazını müteakip, askerlerine dönerek “Ey mücahitler! Düşman ne kadar çok görünürse görünsün! Biz onlardan daha güçlüyüz. Çünkü biz Allah’a inanıyoruz...” dedikten sonra, toprak üzerinde secde ederek şöyle dua etti; “Ya Rabbi! Sana tevekkül ettim. Hazreti Peygamberimiz aşkına bize yardım et! Fikrimizle fiilimiz bir değilse bizi helak et!”.
Osmanlı Devleti’nin ikinci Padişahı Orhan Gazi, ‘Oğul’a Nasihat’ında, “Unutma ki, dünya saltanatı geçicidir. Lakin büyük bir fırsattır. Allah yolunda hizmet ve Peygamberimiz aleyhisselâmın şefaatine mazhariyet için, bu fırsatı iyi değerlendir!..” dedi.
Kızıl Elma, Türk’ün fetih hayalidir.
Türk’ün Kızıl elması, i'lâ-yi kelimetullahı dünyaya yayma ülküsüdür.
i'lâ-yi kelimetullah; Allah'ın dinini ve Tevhîd inancının yüceltilip yaygınlaştırılması yolunda gösterilen gayret ve faaliyetlerdir. Gerekirse bunun için cihad etmektir.
Bu şanlı vazife, Atamız Oğuz Kaan’dan bugüne her Türk’e mirastır ve vasiyettir.
Bu kutlu vazifeyi bu milletin kalbinden kimse çıkartamadı, çıkaramaz da… Nitekim de öyle oldu.
Dönemin Dışişleri Bakanı Sabetay Yahudi’si Şükrü Saraçoğlu, Anayasa’dan İslam ifadesin çıkardıktan sonra, “Din zehirdir. İslam’ı milletin kalbinden tamamen söküp çıkarmak için daha 30 yıla ihtiyacımız var” demişti.
Fenerbahçe Stadına adı verilen Yahudi dönmesi çok fena yanıldı.
Onların anayasadan çıkardığı İslam’ı bu millet asla gönlünden çıkarmadı. Çıkarmadığı gibi 20 senedir de memleketi bir Müslüman partiye teslim etti.
Kendisi gibi dinsizler geriledi, astıkları Müslümanlar ilerledi.
Söz buraya gelmişken bazı cemaatlere ve partilere iki çift lafım var.
Son seçimlerde bir kısım cemaatler CHP’yi destekledi. O destekleriyle İstanbul ve Ankara gibi şehirler CHP’nin eline geçti.
O cemaatlerden birisi, CHP’ye geçişe sebep olarak, AK Parti’nin bir mescitlerini yıkmasını gerekçe gösterdi.
İyi de kardeşim!
AK Partili belediye ruhsatsız mescidini yıktı diye senin dinini yıkmaya kalkan CHP’ye geçmek de ne oluyor.
Müslüman kinine ve nefsine göre değil, hak ile batıla göre davranır.
Bir sözüm de Karamollaoğlu’na…
“Tayyip Bey parti kurarken gelip bize danışmadı” diye köpürttüğünüz kibiriniz, boyunuzu aştı.
DÜN DİNDAR İKEN BUGÜN KİNDAR OLDUNUZ.
Bu kin gözünüzü o kadar kör etti ki, düşmanınız olan CHP’nin ocağına düştünüz.
Bay Temel, bir koyun ömrü kadar bir ömrün ya var ya yok.
Yakışıyor mu size bu yaşta, CHP’nin tandırına tezek taşımak?
Dikkat edin de, ayağınız tökezleyip taze tezekle tandıra düşmeyesiniz!
Yanlış anlama olmasın.
Ben kimseye, “Gidip AK Parti’ye oy verin” demiyorum.
Ben, “Dini ve devleti yıkmaya çalışanlara oy vermeyin” diyorum.
Sonuç şu;
Dinin sahibi Yüce Allah’tır. Dinini koruyanda odur.
Kim bu dine saldırırsa, er veya geç belasını bulur.
METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ