Metin Özer
Türkiye Cumhuriyeti'nin Amerikan ajanı olan Başbakanı
Şükrü Kaya ve Tevfik Rüştü Aras’tan sonra Şükrü Saraçoğlu Dışişleri Bakanı oldu.
Atatürk’ün ölümünden bir gün sonra 11 Kasım 1938’de bakanlığa gelen Saraçoğlu, 1942 yılına kadar bu koltukta oturdu. Ardından da Başbakan oldu.
Fenerbahçe Stadına adını veren Şükrü Saraçoğlu, kendinden öncekiler gibi sıkı bir din düşmanıydı.
Kendisini saklamayan bir dinsizdi.
Onun dinsizliği sadece İslam’a karşı değil, bütün dinlere karşıydı.
Başka sebepleri de var ama Saraçoğlu Türkiye’de yaşayan Yahudilerin de en nefret ettiği adamlardan birisiydi.
Türk asıllı Yahudiler, Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu stadının isminin kaldırılması için kampanyalar başlattı.
İşin tuhaf yanına bakın ki; “Din zehirdir. Türkiye’den dini tamamen atabilmek için bize 30 yıl lazımdır” diyen Saraçoğlu’na bu ülkenin Müslümanları bırakın tepkiyi, gıkını bile çıkarmadı.
Millet meclisi kürsüsünden "din zehirdir!" diyebilecek kadar cüretkâr ve küstah olan bu adam, yuhalanmak yerine alkışlandı.
İşte o dönemin vekillerinin ve ahalisinin halini anlayın.
Bu dinsize Yahudiler bile tepki gösterirken, Bizim Müslümanlar sus pus oturdular.
Saraçoğlu baktı ki kimseden ses çıkmıyor, Bu kez Mübarek Peygamber Efendimize saldırdı.
Eşref Edip Fergan'ın Kara Kitap adlı eserinde şöyle diyor;
- Meclis kürsüsünden Celal Bayar'a şöyle hitap etmiştir "Şuna emin olunuz ki, memlekete kızıl tehlike bu sefer Muhammed'in bayrağı altında sokulacaktır."(Fergan, a.g. e. Sayfa :55)
1923'de milletvekili olan Saraçoğlu, CHP ideolojisine gönülden inanmış eski bir ittihatçı olarak en üst makamlara yükseldi.
1950 yılında CHP'nin yenilgisinden sonra siyasi hayattan çekildi.
CHP seçimi kaybettiğinde siyaseti temelli bırakacak kadar fanatik bir CHP’liydi.
Yakın dostu olan ve aralarında oynadıkları satranç maçlarının ünlü olduğu İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanlığı döneminde, siyasal yaşamının en önemli görevlerine atandı.
Bu görevlerden ilki 1938 ile 1942 arasında, Celal Bayar ve Refik Saydam hükûmetlerinde üstlendiği Dışişleri Bakanlığı oldu.
Şükrü Saraçoğlu 1942 yılında Başbakan oldu.
Başbakanlığının ilk icraatı, büyük tantanaya sebep olan Varlık vergisiydi.
Varlık Vergisi, 11 Kasım 1942'de TBMM'de kabul edildi ve 12 Kasım 1942'de yürürlüğe girdi.
Kanunla, İkinci Dünya Savaşı döneminde olağanüstü kazanç ve servete sahip olan kişilerden bir defaya mahsus olmak üzere vergi alınmasını öngörülüyordu.
Vergilerin % 93’ü gayrı Müslim ve ecnebi, % 7’si Müslüman mükelleflere yüklendi.
Aralık 1942 ve Ocak 1943 arasında İstanbul’da gayrı Müslimlere ait binlerce taşınmaz mülke haciz yoluyla el konulup haraç mezat satıldı.
İcrada satılan malları devletin belirlediği verginin altında kalanlar, çalışma kamplarına yollandı.
27 Ocak ile 3 Temmuz 1943 arasında, Varlık vergisini ödeyemeyen gayrı Müslimlerden oluşan toplam 1229 kişi çalışmak üzere Erzurum Aşkale’ye, 900’ü Eskişehir Sivrihisar’a yollandı.
Bu kararlar sadece içimizdeki Yahudi ve Ermenileri değil dünyayı ayaklandırdı.
9 - 13 Eylül 1943 tarihlerinde New York Times gazetesinde Türkiye’deki Varlık Vergisi uygulamasını eleştiren bir dizi yazı başladı.
İnönü Hitler’e ve Almanya’ya yakın duruyordu.
Bu zulüm Hitler’e yalakalık için yapılmıştı.
Amerika’nın Hitler’i devireceği ve Almanya’nın yenilme ihtimali belirince; CHP hükümeti apar topar henüz tahsil edilmemiş olan Varlık Vergisi borçlarının silinmesine karar verdi.
Aşkale ve Sivrihisar’a sürgüne gönderilen Yahudilerden sağ kalanlar, yaklaşık on aylık esaretten sonra evlerine yollandı.
Şükrü Saraçoğlu, Türkiye’den dini tamamen kaldırıp, yerine Türkçülüğü koyarak millete dinini unutturmak istiyordu.
Bu yüzden Türkçü görünüyordu. Ancak devlet kadrolarına komünistleri alıyordu.
O dönemdeki CHP yönetiminin düşüncesi bu idi.
Dini kaldırırken yerine başka bir şey koymak gerektiğine inanıyorlardı.
Kısaca esas meseleleri Türkçülük değil, dini unutturmaktı.
Dönemin Başbakanı Şükrü Saracoğlu 5 Ağustos 1942'de TBMM'de yaptığı konuşmada şunları söyledi;
- Biz Türk'üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız.
Dönemin Türkçüleri Saraçoğlu’nun riyakârlığını keşfetti.
Devletin her tarafına "komünist" kadroların yerleştirilmekte olduğunu gören Türkçü Nihal Atsız, Şükrü Saracoğlu'na iki açık mektup kaleme aldı. Mektupta bazı isimleri şikâyet etti.
Şikâyet ettiklerinin arasında Ahmed Cevad Emre, Sabahattin Ali, Sadrettin Celal Antel, Pertev Naili Boratav ve Hasan Âli Yücel de vardı.
Hasan Ali Yücel gibi bir komünist, Milli Eğitim Bakanı yapılmıştı...
Açık mektuplarda adı geçen Sabahattin Ali, Nihal Atsız’ı mahkemeye verdi.
26 Nisan 1944'te Ankara'da başlayan ilk mahkeme, 3 Mayıs 1944'e ertelendi.
3 Mayıs’taki mahkeme salonuna giremeyen gençler, komünizm aleyhtarı sloganlar atarak Ulus Meydanı'na doğru yürüyüşe geçti.
Gençlerin gösterileri polis şiddetiyle dağıtıldı. Pek çok genç yaralanıp hastaneye kaldırıldı. Çok büyük zulüm ve işkence gördüler. Bu gösterilerde 165 üniversiteli genç tutuklanıp hapse atıldı:
CHP, milliyetçi gençlerin başına demir yumruk indirdi…
Ülkücü görünen Meral Akşener şimdilerde CHP’nin bu zulmünü tamamen unuttu. Unutmakla kalmadı ülkücüleri, bitmiş CHP’ye koltuk değneği yaptı.
Neyse devam edelim.
Prof. Dr. Zeki Velidî Togan, Hüseyin Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan, Nurullah Barıman, Cihat Savaşfer, Nejdet Sançar, Alparslan Türkeş, Cebbar Şenel ve Cemal Oğuz Öcal’a 10 yıla kadar değişik hapis ve sürgün cezaları verildi.
İşte Ülkücülerin her sene kutladığı 3 Mayıs Türkçülük Bayramı buradan gelir.
3 Mayıs aslında, CHP’nin ülkücüleri kırıp geçirdiği zulmün tarihidir.
Gelelim tarihi skandala.
Yazar ve Araştırmacı Aytunç Altından korkunç bir iddiada bulundu; Şükrü Saraçoğlu ABD ajanıydı.
Aytunç Altındal Sabah Gazetesi’ne verdiği röportajda o günleri şöyle anlattı…
-II. Dünya Harbi sırasında İstanbul'da casuslar savaşı yaşanıyordu.
Devrin Başbakanı Amerikalılara casusluk yapıyordu. Bunu da bir tek Cumhurbaşkanı İnönü biliyordu.
1941'lerde Türkiye ile Almanya arasında bir saldırmazlık paktı imzalandı. Anlaşma, bizim Başbakan Refik Saydam döneminde imzalanıyor.
İsmet Paşa Cumhurbaşkanı, diyor ki "Biz Almanlarla her zaman dostuz, onlara saldırmayız."
İlginç bir şey oluyor ve Refik Saydam aniden ölüyor... Ki bu da ilginçtir, yerine Başbakan olarak Şükrü Saraçoğlu geçiyor.
Türkiye'ye de bir kod veriliyor. Türkiye'nin kodu: Yellow, yani sarı...
“Türkiye” demiyorlar yazışmalarda, sadece 'yellow' diyorlar.
Bir de, çok ünlü bir Türk yöneticiye kod verilmiş, o da; 'Harem'
Yazışmalarda Harem kod adlı birisi var Türkiye'de yani.
Yellow ‘un sorumlusu Harem diye geçiyor adam x
“Harem” Başbakan Şükrü Saraçoğlu... Dönemin Başbakanının ta kendisi.
İnönü cumhurbaşkanı, Saraçoğlu başbakan o dönemde. "Sarı'dan -yani Haremden- gelen bilgiye göre..." diyor ABD kaynakları.
Sonuçta Harem, yani Şükrü Saraçoğlu, ABD istihbaratına bilgi ulaştırıyor!
Bu belgeler Amerika tarafından iki yıl önce açıklandı. Ama Türkiye'de hiç duyan ve yazan olmadı.
Şükrü Saraçoğlu Time dergisinin kapağında yer alan 3. Türk’tür.
Şükrü Saraçoğlu’nun ölümü korkunç oldu
”Din zehirdir. Türkiye’den dini tamamen atabilmek için bize 30 sene daha lazım. Memlekete kızıl tehlike bu sefer Muhammed'in bayrağı altında sokulacaktır.” diyen Şükrü Saraçoğlu, Parkinson hastalığına yakalandı.
Hiç kimseyi tanımaz, söylediklerini hatırlamaz oldu.
Kaslarda sertlik nedeniyle şiddetli ağrı çekiyordu. Ağrıları o kadar dayanılmaz olmuştu ki; inim inim inliyor ve sürekli bağırıyordu. Bütün apartman bağırtısından uyuyamaz olmuştu.
Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’nun ibretlik ölümünün canlı şahitlerden biri Mehmed Ali ismindeki hocaydı.
Ailesi son anlarında dua okuması için çağırmıştı. Mehmet Ali Hoca o anları şöyle anlattı;
- Ben ömrümde böyle bir şey görmedim.
Adamın öyle korkunç, simsiyah, kömür gibi bir suratı var ki, bakılamıyor. Öyle bir ıstırap içinde, öyle bir bağırıyordu ki, korku ve heyecandan dilim dolaştı bir şey okuyamadım.
Biz içeri girdikten beş dakika sonra öldü.
Öldükten sonra bizi dışarıya çıkardılar, ben aşağıya indim. Kapıcı Hafız Efendi, “yoksa öldü mü” diye sordu. “Evet” dedim.
Bunun üzerine ellerini açarak; “Hey ya Rabbi, bu apartman kurtuldu ya. İğneler vuruluyor, ilaçlar veriliyor, ama adam sabahlara kadar bağırıyordu. Kimse uyku uyuyamaz oldu” dedi.
Şükrü Saraçoğlu’nun ölüm şeklini görünce; “Allah’a ve peygamberine karşı savaşanlar, dünyada aşağılayıcı bir cezaya uğrarlar. Âhirete ise onlar için büyük bir azap vardır.” Mealindeki Ayeti Kerime aklıma geldi.
Bu arada biliyorsunuz uzun bir süredir Fenerbahçe’de işler iyi gitmiyor. Sadece Ali Koç döneminde değil, Aziz Yıldırım döneminde de Fenerbahçe taraftarının yüzünü bir türlü güldüremedi.
Aziz Yıldırım bu durumu BÜYÜYE bağlayıp, stada büyü bozucular bile getirdi.
Aziz Yıldırım uğursuzluğu büyü yerine stadın isminde arasaydı, Fenerbahçe bu hallere düşmezdi..
METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ