Metin Özer
Kazım Karabekir'in resmi tarihi yerle bir eden kitapları nasıl yakıldı?
Cumhuriyet Halk Fırkasını kurduğunda, başka bir partinin olmaması eleştirilere neden oldu.
Bunun üzerine CHP’ye karşı sözde muhalif bir parti kurulmasına karar verildi.
Kazım Karabekir, M.Kemal ’in hem silah arkadaşı hem de yakın arkadaşıydı.
Kazım Paşa yapısı gereği biraz da saftı. Yeni parti için en ideal adamdı.
Kendisi de dine yatkın olan Kazım Karabekir’in başkanlığındaki Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, kurulur kurulmaz görülmedik bir ilgi gördü.
CHP’nin din düşmanlığına ve zulmüne öfkeli olan halk, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na koştu.
CHP karşıtları bu parti çatısı altında toplandı.
Sadece CHP karşıtları değil, pek çok CHP’li partisinden istifa edip Karabekir’in partisine kaydoldu.
CHP’nin kısa sürede eleman ve itibar kaybı, Mustafa Kemal ve İnönü’yü çileden çıkardı. Mustafa Kemal; sahada değil kâğıt üzerinde muhalif bir parti istemişti.
Beklemediği bir alaka gören Karabekir; partiyi emir ile kurduğunu unutup gerçek bir muhalefet lideri gibi açıklamalar yapmaya başlayınca, ipini de çekmiş oldu.
Mustafa Kemal Paşa, İzmir Valisi Kâzım (Dirik) Bey tarafından gönderilen ve kendisine karşı İzmir'de suikast düzenleneceği bilgisini içeren bir telgraf aldı.
15 Haziran 1926’da gelen bu telgrafta bahsi geçen mektupta adı geçenler teker teker tutuklandı.
Tutuklananlar arasında Kurtuluş Savaşı'nda yer alan; Kâzım Karabekir Paşa, Ali Fuat Paşa, Cafer Tayyar Paşa, Bekir Sami Bey, Rüştü Paşa, Refet Paşa ile eski maliye bakanı Cavit Bey de vardı.
Karabekir’e idam kararı çıkacağı gün subaylar mahkemeyi bastı. Uçaklardan ‘Karabekir suçsuzdur’ kâğıtları atıldı ve sonuçta ordunun bastırmasıyla beraat etti.
Beraat etmesine rağmen siyasetten uzaklaştırılarak inzivaya çekilmek zorunda bırakıldı.
Konağında adeta ev hapsine alınan Kurtuluş Savaşı’nın Şark Orduları Komutanı Kazım Karabekir, pek dışarı çıkmıyordu.
Sivil polisler konağının dışında 24 saat gözcülük yapıyor, girenleri çıkanları rapor ediyordu.
Konağında bulunan Karabekir de boş durmuyordu.
Onun bir merakı daha sonra ortaya çıktı.
Kazım Karabekir Paşa, yaşadığı her günü ve olayları günlüğüne not etmişti.
Kitabı basılana kadar günlük tuttuğundan kimsenin haberi olmamıştı. En başta da Mustafa Kemal’in hiç bilgisi yoktu.
1930 yılında yeni cumhuriyetin kuruluşundan öncesini ve sonrasını belgeleriyle anlattığı “İstiklal Harbimiz” kitabı basıldı.
Kitap basıldığı anda Ankara’nın haberi oldu. Henüz mürekkebi bile kurumamıştı.
CHP’nin memurları Kâzım ve Ali Bey gece yarısı kitabı basan matbaanın sahibi Sinan Bey’in evine dayandılar.
“-Sen bir kitap basıyormuşsun.”
“-Evet, ama gizli kapaklı bir şey değil. Kâzım Karabekir’in hatıratı...”
Sinan beyi yaka paça Pangaltı’da Radyoevi karşısındaki 16 numaralı eve götürdüler.
Burası dönemin İstiklal Mahkemesi Reisi “Kel Ali” lakaplı Ali Çetinkaya’nın eviydi.
Mustafa Kemal’in yanından hiç ayrılmayan ve koruması gibi olan Kılıç Ali de oradaydı.
Kılıç Ali Sinan beye basmakta olduğu kitabın, “ Tehlikeli ve muzır” olduğunu söyledi.
Sinan Bey, “Ben okudum, zararlı bir şey görmedim.” diyecek oldu ama sesini kestiler.
Kılıç Ali kızdı: “Sen bilmezsin. Kâzım Karabekir bu kitabı Gazi Paşa’ya karşı yazdı. Biz bu adamı İstiklal Mahkemesi’nde asacaktık, ama Gazi Paşa müsaade etmedi”
İmha işini Sinop Mebusu Recep Zühtü üstlendi. O gece matbaaya gitti.
Kitapları çuvallara, çuvalları da itfaiye aracına yükleyip, Hocapaşa Hamamı’na gittiler.
Hamam sahibi “Bunca kitabı burada yakarsak bizim ızgaralar tıkanır” deyince Topkapı’daki tuğla harmanlarına yöneldiler. 3 bin nüsha kitap orada yakıldı.
Kitabı yakan CHP’liler tam matbaadan çıkacakken; basılan ciltlerin beşer adedini Karabekir’in aldığını öğrendiler.
Haziran’ın 4’ünü 5’ine bağlayan gece, sabahın 4’ünde, 100 polisle Paşa’nın Erenköy’deki köşkünü bastılar.
O günü anlatan Karabekir Paşa’nın kızı Hayat Karabekir şöyle dedi;
-“Sabahleyin çok erken, gürültülerle uyandık, iki kardeş bir odada yatardık. Odadan çıkıp, ne oluyor diye üç katlı evden aşağı inmeye çalıştık. Her katın merdiveni başında iki tane polis var. İnemezsiniz diyor. Sonra annem, ‘gelin çocuklar. Gelin, biz buradayız. Bugün aşağı kata inemezsiniz. Babanın evraklarını almaya gelmişler.’ dedi.
Evin içi polisle dolu. Bir çuvala babamın kitaplarının konulduğunu gördük…
Bir dolap vardı. Gelenler dolap olduğunu anlamazlardı. Babam en son bu dolabı açtı. “Bak evlâdım, burada kitaplar var. Hani bunu görememişsen, onun içine de bak. Mademki her tarafa bakıyordun, bunun içine de bak” dedi.
Galiba 40 çuval kadardı. 40 çuvalı gözümüzün önünde aldılar götürdüler.
Annem, böbrek hastası, yukarı kattaydık. Aşağıda büfede ilâcı kalmıştı onu bile vermediler.
Belgeleri götürmüşler, 5 tane kitabı kalmış babamın. O kitapları ararlarmış. Kitabın kaç tane basıldığını matbaadan öğrenmişler. Onu arıyorlar.
Polis müdürü ısrarla anneme sormuş. Annem bu 5 kitabı kendisinin yaktığını söylemiş.
Polis müdürü, “Bu devirde kitap yakılır mı?” deyince, annem, “Siz hepsini yaktınız, ben de beşini yaktım” dedi.
Hiçbir zaman bulamadılar bu 5 kitabı.”
Yakılan Kitap, saklanabilen birkaç nüsha sayesinde 1951'de ortaya çıktı.
Kitabın yayınlanmaması için açılan davalar sonucunda ancak 1960 yılında basılabildi.
Karabekir´in arşivinde; yakın tarihimize ışık tutacak resmi tarihten çok farklı 39 defter bulundu.
1906-1948 yılları arasında neredeyse günü gününe tutulmuş günlüklerin 1932-1938 yıllarına rastlayan bölümleri, görünmez bir el tarafından yok edildi.
Günlüklerin; yakın tarihi yeniden yazdıracak 6 yıllık bölümünün başına ne geldiği bugünde tam olarak bilinmiyor.
Karabekir Paşa’nın yakılan kitabında; özellikle hilafet tartışmaları ve yeni yönetimin dini kaldırmaya yönelik çalışmalarıyla ilgili çarpıcı bilgilere ve anılara yer verilmişti.
Karabekir Paşa kitabında şöyle yazdı;
"... Ankara’da yeni bir hava esmeye başladı. ’İslâmlık, terakkiye mâni imiş’, ’Halk fırkası lâdini ve lâahlâkî olmalı imiş’ Türkiye, İslâm kaldıkça, Avrupa ve hele İngiltere müstemlekelerinin çoğu İslâm olduğundan, bize düşman kalacaklarmış. Sulh yapmayacaklarmış!"
10 Temmuz 1923 Ankara İstasyonu’ndaki kalem-i mahsus binası.
Mustafa Kemal Paşa: "Dini ve namusu olanlar kazanamaz, fakir kalmaya mahkûmdur. Önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz." (Paşaların kavgası Sayfa : 183/ Kazım Karabekir)
Kâzım Karabekir: "Dinsiz ve ahlâksız bir millete hayat hakkı yoktur. Bu akide, bizi Bolşevikliğe götürür. Halkın asla hoşuna gitmeyecek, benim bile derin bir uçurum olarak gördüğüm bu formülü, zorla halka kabul ettirecek bir idare kurmaya gidiyorsunuz. Böyle yapmayınız. Milli birliğimiz sarsılır."
Karabekir, o yıllarda CHP yönetiminde dini tamamen ortadan kaldırmak isteyen bir ekip bulunduğunu anlattığı bölümde;
- "Ankara İstasyonu’ndaki kalem-i mahsus binasına gitmiştim. Mevcut azadan Tevfik Rüştü Bey ’Ben kanaatimi Meclis kürsüsünden haykırırım, kimseden korkmam’ dedi.
Ne konuştuklarını bilmediğim için sordum: ’Nedir o kanaat?’
Tevfik Rüştü Bey yerine, Mahmut Esat (Bozkurt) cevap verdi: ’İslâmlığın terakkiye mâni olduğu kanaati! İslâm kaldıkça yüzümüze kimsenin bakmayacağı kanaati!’
...Fethi Bey (Okyar) söze karışarak gayet mütehakkim bir eda ile dedi ki: ’Evet Karabekir, Türkler İslâmlığı kabul ettikten sonra böyle geri kaldılar. İslâm kaldıkça da geri kalmaya mahkûmdurlar.’
İşte Karabekir’in cevabı: Paşam... Millet Meclisini tekbirler, salâtlar arasında açtınız. İslâmlığın en yüksek din olduğunu hutbelerle de ilân ettiniz. Şimdi ne yüzle ve ne hakla, bir kanlı maceraya atılacağız!"
Karabekir, o günlerde, Ankara’nın Keçiören semtinde “Kubbeli Köşk” diye bilinen bir küçük köşkte kira ile oturuyordu.
19 Ağustos 1923 günü M. Kemal eşi Lâtife Hanım ve İsmet İnönü bu köşke yemeğe geldiler.
Yemekte tartışma çıktı Tartışma Karabekir ve İsmet İnönü arasındaydı. M. Kemal, tartışmayı sessizce izledi. Her hangi bir müdahalede bulunmadı.
Karabekir o yemeği şöyle anlattı;
İsmet Paşa bir inkılâp hamlesi teklif etti:
— Hocaları toptan kaldırmadıkça hiçbir iş yapamayız. Bugünkü kudret ve prestijimizle bugün bu inkılâbı yapmazsak hiçbir zaman yapamayız.
İlk Fethi Bey grubundan işittiğim bu yeni inkılâp zihniyetini İsmet Paşa da bir çırpıda tamamladı.
Bu üç şahsiyetin üç maddelik programı kulaklarımda tekrarlandı:
1 — İslâmlık terakkiye (Gelişmeye) manidir.
2 — Arap oğlunun yavelerini (Saçma sapan bilgilerini) Türklere öğretmemeli.
3 — Hocaları(Dini anlatan âlimleri) toptan kaldırmalı. (Sayfa 97, 98)
Kazım Karabekir'in başka bir kitabı olan "Paşaların Kavgası" kitabı sayfa 162.
19 Ağustos 1923'te Ankara istasyon binasında yapılan "İslamı Yok Etme" toplantısında, İsmet İnönü şöyle dedi;
- " Elimizde kuvvet varken hocaları ortadan kaldıralım. Bunu yaparsak, Gençliğin kafasını Allah ve peygamber gibi boş laflardan ve kavramlardan kurtarmış olacağız"
Bu İnönü’yü bir de dindar diye bize yutturmaya kalktılar. Yazıklar olsun.
Karabekir; Terakkiperver Cumhuriyet fırkası ve yazdığı kitaplar sayesinde Kurtuluş savaşında birlikte omuz omuza savaştığı silah arkadaşları tarafından dışlandı, adeta kovuldu.
Bir devrim önce kendi evlatlarını yer.
Sonuç: Zalime yardım eden o zalimin zulmüne uğrar…
METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ