Metin Özer
Ümmü Gülsüm yeniden sahnede
Suudi Arabistan’ın üçüncü kralı Faysal bin Abdulaziz’in çocukları, kendileri gibi prens ve prenses olan kuzenlerinden, şu üç noktada ayrıldılar:
1) Hepsi babalarının ismini kendilerine ‘soy isim’ seçtiler: Suûd el Faysal, Hâlid el Faysal, Lulvâ el Faysal gibi… Yani, Araplarda kendilerini babalarına nispet edenlerin kullandığı klasik “bin” (oğlu) ya da “bint” (kızı) takısını tercih etmediler.
2) Oğullardan hiçbiri, yaşlılıklarında saç ve sakalını boyamadı.
Bu, özellikle babalarından miras aldıkları bir gelenekti. Kral Faysal da saç ve sakalını siyaha boyamayan tek Suudi kralıydı.
3) Hepsi de, özellikle babalarının ölümünden sonra üst düzeyde görevlere geldiler, medyada sıklıkla yer aldılar, uluslararası alanda tanındılar.
Kraliyet ailesi kadınlarının genellikle perde arkasında durmayı tercih ettiği (ya da buna zorlandığı) ülkede, bilhassa Faysal’ın büyük kızı Prenses Lulvâ ilginç bir istisna teşkil etti.
Kral Faysal’ın 25 Mart 1975’te Riyad’da suikasta kurban gitmesinin ardından dışişleri bakanlığına getirilen Prens Suûd el Faysal, 2015’e kadar tam 40 yıl boyunca bu görevde kalarak dünya rekoru kırdı. Suûd’un küçük kardeşi Prens Turkî, 1979’dan 2001’e kadar Suudi Arabistan istihbaratını yönetti. Prens Turkî’nin uzun yurtdışı kariyerinde Londra ve Washington büyükelçilikleri de bulunuyor. Bir diğer kardeş, Prens Muhammed, faizsiz finans alanında çalıştı ve dünyada bu sektörün öncülerinden biri oldu. 1979’da kurduğu Faysal Finans Kurumu, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu birçok ülkede şubeler açtı. Kardeşler arasında uzun valilik tecrübesiyle tanınan Prens Hâlid, 36 yıl boyunca (1971-2007) Asîr bölgesini yönettikten sonra, şu anda Mekke valisi olarak görev yapıyor. Şairliği ve ressamlığıyla da ünlenen Prens Hâlid, aynı zamanda Kral Faysal Vakfı’nın başkanlığını yürütüyor. Kral Faysal’ın kızları Prenses Sâre, Prenses Lulvâ ve Prenses Latîfe de, anneleri Kraliçe İffet ve babaları adına kurulan çeşitli kurumların yönetiminde görev yapıyor.
***
Geçtiğimiz salı gecesi, Suudi Arabistan devlet televizyonunda yayınlanan, “Doğunun Yıldızı” ünlü Mısırlı diva Ümmü Gülsüm’ün konserini izlerken, aklımdan tüm bunlar geçiverdi. Zihnimde konunun Kral Faysal ve çocuklarına bağlanmasının bir sebebi vardı: Yayın için seçilen şarkı, “Min Ecli Ayneyk” (Gözlerinin Yüzünden) adını taşıyordu ve söz yazarı da Kral Faysal’ın en büyük oğlu Prens Abdullah’tı.
Kulağa epey yabancı ve ilginç geliyor, ama Prens Abdullah, Arap müzik dünyasının en tanınmış güfte yazarlarından biriydi. Sıklıkla Mısır’a seyahat eden, oradaki müzik ve edebiyat ustalarıyla derin dostluklar kuran Prens, 1972’den itibaren Kahire’nin sanat ortamlarına profesyonel anlamda katkı sağlamaya başlamıştı. Mısırlı müzisyen Riyâd Sunbâtî’nin bestelediği “Gözlerinin Yüzünden”den başka, yine aynı bestekârın elinde şarkıya dönüşen “Şüphe Devrimi” adlı şiiri de Ümmü Gülsüm tarafından okunmuştu.
Dönemin bir başka yıldızı Abdulhalim Hâfız da Prens Abdullah’ın eserlerine ilgisiz kalmamıştı. “Ey Kalbimin Sahibi” aldı şiir, Muhammed Mevcî tarafından bestelendikten sonra, Abdulhalim Hâfız’ın en ünlü şarkılarından biri oldu. Faslı şarkıcı Azîze Celâl de, “Bitmeyen Mücadele” ile büyük ün kazandı. Eserin bestesi Faslı müzisyen Ahmed Beydâvî’ye aitti.
Prens Abdullah el Faysal, 8 Mayıs 2007’de Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde hayata gözlerini yumduğunda, bestelenen bu ve daha başka şiirleri çoktan asrımızın Arapça müzik klâsikleri arasına girmişti bile.
***
Suudi Arabistan devlet televizyonunun -bu Ümmü Gülsüm gibi kimsenin itiraz edemeyeceği bir efsane bile olsa- bir kadın şarkıcının konserini yayınlaması, başlı başına yeni bir dönemin başlangıcı olarak görülmeli. Kâbe imamlarından Âdil el Kalbânî’nin, “İslâm’da müziğin haram olduğuna dair herhangi bir sahih delil bulamadım” dediği için Kral Abdullah tarafından apar-topar görevden alındığı bir ülke için, bu epey radikal bir gelişme çünkü.
Kadınların şarkı söylemesi şöyle dursun, yaylı çalgıların tamamının ‘haram’ kabul edildiği Suudi Arabistan’da, ‘eğlence’ merkezli reformlar bu kadarla sınırlı kalmayabilir. Örneğin, ülkede hâlen yasak olan sinema salonları, pıtrak gibi açılmaya başlayabilir. Böylece Suudi gençler, vizyondaki filmleri izlemek için buldukları her boşlukta komşu ada ülkesi Bahreyn’e seyr-ü sefer etmekten de kurtulmuş olurlar.
***
Suudi Arabistan’ı yönetmeye soyunan yeni genç ve heyecanlı kuşak, ülkenin yeniden yıldızlar liginde yer almasının şartı olarak, toplumsal dokuyu dönüştürmeyi gözlerine kestirmiş görünüyor. Kadınlarla ilgili ardı ardına yapılan reformlar, Kızıldeniz kıyılarına inşa edilmesi planlanan turistik kompleksler, ulemanın tekelinde tuttuğu geleneksel birçok yasağın kaldırılması vb. hep bu bağlamda ortaya koyulan örnekler.
Oysa toplumsal dokuyu radikal müdahalelerle kısa zamanda değiştirip dönüştürmenin, bölgesel ve uluslararası alanda etkinliğin artmasıyla alakası, zannedildiğinden çok daha azdır. Hatta bunun aksine, tarih, kendi özgün karakterini yitiren toplumların -içeride ve dışarıda- daha çok bocaladığının sayısız örnekleriyle dolu.