Karşı karşıyaydılar işte. Çok değil, iki sene önce kendilerini çok sevdikleri Mekke'den çıkaran kibirli ve inkârcı güruh, şimdi Bedir'de yalın kılıç karşılarındaydı. Hz. Peygamber, ilahi vaadin yerine gelmesi için ısrarla Rabbine yakarırken, melekler kılıçlarını çoktan kuşanmıştı.
Ve elbette zafer, o bir avuç mü'minin olacaktı. Tarihler, hicrî ikinci yılın ramazan ayının 17'nci gününü [12 Mart 624] gösteriyordu.
Çekilen onca sıkıntının ve verilen zorlu imtihanların ardından, müslümanlar akın akın Mekke'ye giriyordu. Kan dökmeden, kimseyi üzmeden, o emin beldenin şanına yaraşır biçimde... Mü'minler sevgiliye kavuşurcasına, tek tek taşlarına bile hasret kaldıkları Mekke'nin sokaklarına koşuşurken, Hz. Peygamber Rabbine karşı tevazusundan ve mahviyetinden dolayı başını eğdikçe eğiyordu.
Mekke, artık asli sahiplerinindi. Tarihler, hicrî 8'inci yılın ramazan ayının 20'nci gününü [10 Ocak 630] gösteriyordu.
Korku ve heyecan dolu bir serüvenin sonunda, Arap topraklarının en batı ucuna gelmişti. Yıkılan bir imparatorluğun, hayatta kalmış son temsilcisiydi. Abbâsîlerin kanlı bir darbeyle yönetimi ele geçirmesinin ardından, 19 yaşında Suriye'den kaçmış; Tunus ve Libya'da geçirdiği yılların ardından, Cezayir üzerinden Mağrib'e kadar gelmişti. Kendisini destekleyen binlerce kişiyle beraber, istikameti şimdi Endülüs'tü.
25 yaşındaki Abdurrahman ed-Dâhil, İslâm medeniyetinin incisi Endülüs Emevi Devleti'nin temellerini atmak üzere Cebel-i Târık Boğazı'nı geçerken, tarihler hicrî 138'inci yılın 15 ramazanını [20 Şubat 756] gösteriyordu.
Hulâgu Han komutasındaki Moğol ordularının Bağdat'ı yerle bir ederek, Abbâsî İmparatorluğu'nu yıkmalarından bir yıl sonra, 1259'da yıkım sırası Halep'teydi. Şehrin sembolü konumundaki Emevî Camii başta olmak üzere bütün tarihi eserleri harabeye çeviren Moğollar, ertesi yıl Şam üzerinden Gazze sahillerine ulaştılar. Irak, Suriye ve Filistin'in ardından, hedeflerinde Mısır vardı. Memlûk Sultanı Muzaffer Seyfuddîn Kutuz'un komutasındaki Mısır ordusu, Moğolları Ayn Calût'ta karşıladı.
General Baybars'ın geliştirdiği üstün strateji ve taktiklerle savaş kazanılıp Moğollar Ortadoğu'nun kalbinden sökülüp atıldığında, tarihler 25 Ramazan 658'i [3 Eylül 1260] gösteriyordu.
Bu kadarını kimse beklemiyordu. Mısır ve Suriye'nin İsrail'e karşı savaşı başlattığı 6 Ekim 1973'ten sadece iki hafta sonra, Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdulaziz'in emriyle ABD'ye petrol sevkıyatı durduruldu. Hollanda'nın da yasak kapsamına alındığı ambargo, Arap ülkelerinin elindeki en büyük kozun, en kritik zamanda uluslararası anerada işe yarayabileceğini ispat etmişti.
Kuveyt, Katar, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin de Suudilere destek verdiği şok karar uygulamaya konulduğunda, tarihler 24 Ramazan 1393'ü [21 Ekim 1973] gösteriyordu.
***
Bugün ilk gününü idrak nimetine eriştiğimiz ramazan ayı, müslümanlar için sadece manevi enerji depolama mevsimi değil, aynı zamanda şuur, zihin ve bakış açılarını da yenileme dönemidir. Öyle olmalıdır. Bu nedenle, “ramazan okumaları"nın içinde, “sevap kazandıracak" dinî metinler kadar tarih kitapları da yer almalıdır. Ki kalplerle beraber düşünce dünyası da derinleşsin, zenginleşsin, bereketlensin.
Ramazanın ilk günü olması hasebiyle, bu mübarek ayda gerçekleşen önemli olaylardan bir seçki yaparak başladım yazıma. Bir gazete köşesinin çerçevesine sığabilecek beş tane örnek vak'ayı seçtim, ancak liste bu kadar kısa değil elbette. Yukarıdaki misaller, tabir-i câizse bir parmak bal mesabesinde. Meraklıları, tüm bir ramazan boyunca okumakla bitirilemeyecek uzun ve ayrıntılı bir olaylar silsileyle karşılaşacaklardır.
Dünü bilmeden bugün anlaşılamayacağına ve yarın da yorumlanamayacağına göre, ramazanın sükûnetinden, dünü fehmetmek ve yarını da tefekkür etmek için istifade etmek en doğrusu.
***
İslâm dünyasının acılarla, işgal ve savaşlarla boğuştuğu bir dönemde, ramazan bir huzur ve sekînet penceresi aynı zamanda. Dış dünyada neler yaşanırsa yaşansın, ramazan, içimize bahar müjdeleri getiriyor. Kalbimizle baş başa kalabildiğimiz oranda, bu nimetten de istifade edebileceğiz.
Can yakan ve iç acıtan gerçeklere rağmen, bu ramazan, İslâm dünyasındaki farklı, ilginç, güzel ve umut verici insan hikâyelerine odaklanma dönemi olarak da değerlendirilebilir. “Dünya müslümanlarının ahvali" deyince, zihinlerimiz genelde trajedilere odaklansa da, gözyaşlarının içinden çıkıp gelen gülümsetici hikâyelerimiz de bol bizim. Ramazan, müslüman dünyaya bu açıdan da bakabilmenin başlangıcı olsun. Katı realiteler yanında, hayata tutunmaya ve mücadeleye azimle devama yarayacak muştulara da ihtiyacımız var.
Hayırlı, huzurlu, sükûnet ve sekînet dolu bir ramazan duasıyla...