Metin Özer
Sıcak yaz
Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan 24 Haziran tarihiyle seçim sath-ı mâiline girerken, Ortadoğu’yu da birbirinden sıcak gelişmeler bekliyor. İç politikayı konunun uzmanlarına bırakarak, bölgemizde yaşanması muhtemel hadiselere, sırasıyla yakından bakalım.
Lübnan: 18 ayrı din ve mezhebe ev sahipliği yapan Lübnan, uzun tartışmaların ardından kabul edilen yeni seçim yasasını, 6 Mayıs Pazar günü ilk kez deneme imkânı bulacak. “Kazanan hepsini alır” sloganıyla özetlenebilecek olan önceki seçim yasasının aksine, her bir bölgede oy oranlarına göre milletvekili çıkarabilmeyi mümkün kılan yeni düzenleme, kâğıt üzerinde demokratik bir kazanım olarak görülüyor. Ancak yine de Hizbullah’ın başını çektiği Direnişe Sadakat Bloku’nun ülke siyasetindeki ağırlığını etkileyecek herhangi bir değişim beklenmiyor. 128 üyeli Lübnan Parlamentosu’nda, resmen tanınmış dinî gruplara sandalye kotası uygulanmasından dolayı, seçim sonuçlarının bu aritmetiğe yansıması sembolik düzeyde olacak.
Marunî Hıristiyan Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ı destekleyen ve Sünni Başbakan Saad Hariri’yi sopa-havuç denklemiyle kontrol altında tutmaya çalışan Hizbullah, Lübnan siyasetinin ana aktörü konumunda. İran’ın Ortadoğu’da en çok yatırım yaptığı siyasi / askeri yapılanma olan Hizbullah, hâl-i hazırda Suriye’de de Beşşar Esed rejimi saflarında muhaliflere karşı savaşını sürdürüyor. Hizbullah’ın Lübnan’da bürokrasi ve istihbaratta da etkili oluşu, ülkeyi İran’ın doğrudan etkisine açık ve bağımlı hale getiriyor.
Irak: ABD’nin işgali ve sonrasında İran’ın fiilen siyasi duruma hâkim olmasıyla, içine düştüğü kaosun daha da derinleştiği Irak, -son dakika ertelemesi olmazsa- 12 Mayıs Cumartesi günü genel seçimlere gidiyor. İki Şii, bir Sünni, bir de Şii listenin / blokun yarıştığı dört yıl önceki seçimlerin aksine, bu kez Iraklıların önünde oldukça geniş bir seçenek yelpazesi var: Beş Şii liste, iki Sünni liste, iki Kürt liste ve bunların dışında onlarca bağımsız grup veya blok. Irak halkı, oy pusulalarında toplam 88 liste bulup dilediğini işaretleyecek.
Ülkenin paramparça yapısı, farklı etnik ve dini gruplar arasındaki gerilimler, en az dört milyon insanın yaşadıkları yerleri terk etmek durumunda kalmış olması gibi handikaplar, adaletli ve güvenilir bir seçim sürecini de zorlaştırıyor. İran, tıpkı Lübnan’da yaptığı gibi, Irak’ın iç siyasetini tümüyle kontrol altında tutmaya çalışıyor. Özellikle Amerikan işgalinden sonra kendisine Irak içinde ciddi bir alan açılan İran, demografik dengelerle oynamak da dâhil olmak üzere, ülke içindeki denklemi kendi lehine çevirme planlarını sürdürüyor. Seçim sonuçları, bu anlamda bütün bölge için önemli göstergeler içerecek.
İsrail-Filistin: ABD Başkanı Donald Trump, seçim vaatlerinden biri olarak sunduğu Amerika’nın Tel Aviv Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıma sözünü 14 Mayıs’ta İsrail’in kuruluş yıldönümünde gerçekliğe kavuşturacak. Kararın resmen açıklanmasından bu yana İslâm dünyasından çeşitli düzeylerde protesto ve tepkilerle karşılaşan Amerikan yönetimi, geri adım atmayacak gibi görünüyor. Dahası, ABD’yi bazı Avrupa ülkeleri de takip edecek. Romanya, şimdiden “Ben de elçiliğimi Kudüs’e taşıyorum” beyanında bulundu bile. Kudüs cephesindeki durumun, tüm bu sıcak gelişmeler nedeniyle daha da gerginleşeceğini tahmin edebiliriz.
Suudi Arabistan: Çılgın veliaht prens Muhammed bin Selman’ın (MBS), yakında yaşlı babası Kral Selman’ı tahttan feragat ettirip yerine geçmesine kesin gözüyle bakılıyor. İki haftalık ABD ve Avrupa turunun ardından, dünyanın onayını almış olmanın rahatlığıyla ülkesine dönen MBS, bölgesel ortakları -Mısır Cumhurbaşkanı- Abdulfettah Sisi ve -Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi- Muhammed bin Zayed’le birlikte, Ortadoğu’nun geleceğini dizayn etme hırsıyla yanıp tutuşuyor. Ancak bu iş, umduğu ve zannettiği kadar kolay olmayabilir. MBS’nin heyecanı ve tecrübesizliği, sahada “Mısır ve BAE’nin peşine takılmış, zayıf bir Suudi Arabistan” görüntüsü oluşturuyor. Ufukta beliren ekonomik ve sosyal krizleri de bu tabloya eklediğimizde, MBS’nin Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olması ihtimali ciddileşiyor.
***
Bu başlıca meselelerin yanına, dünyanın başka yerlerindeki krizlerin bölgemize yansımalarını da eklediğimizde, Türkiye’nin yeni dönemde uğraşmak zorunda kalacağı problemli alanları belirlemiş oluyoruz. Denklemde elbette, devam eden Rusya-ABD gerilimine ve Ankara’nın buna göre belirlemek durumunda kaldığı ve kalacağı pozisyonlara da yer vermemek olmaz.
Türkiye; İran, Mısır ve Suudi Arabistan’la birlikte hem Ortadoğu’nun hem de İslâm dünyasının dört ana devletinden biridir. Bütün diğer devletler ve yönetimler, uluslararası konularda bu dört ana devletten birini izler veya onunla ittifak ilişkisi içine girer. Bu dört ülke, coğrafyanın tabiatından ve bölgedeki iç dengelerden dolayı, doğal bir rekabet (hatta zaman zaman açıktan husumet) halindedir.
Yeni dönemde Türk dış politikasının izleğini ve haritasını oluştururken, Ortadoğu’da kendimize açmak istediğimiz alanlarda bu üç devletle sık sık burun buruna geleceğimizi hesaplamamız ve adımlarımızı da buna göre atmamız gerekiyor.