Bugün iki asırdır Müslümanların insanlığa herhangi bir katkısı yok.
Sadece Müslümanların değil Çinlilerin de, Hintlilerin de, Japonların da, Rusların da, Afrikalıların da, Latin Amerikalıların da insanlığa bir katkıları yok.
Neden peki?
Bu medeniyetler, dün binlerce yıl, insanlığa büyük katkılarda bulunmuş büyük medeniyetler, büyük medeniyet coğrafyaları.
Ama bugün yaklaşık 3 asırdır, hepsi de tarihten çekildi. Bu medeniyetlerin hiçbiri tarih yapmıyor; tarihi yalnızca Batılılar yapıyor; bütün diğer medeniyetler de Batılıların yaptığı tarihte tatil yapıyor.
BATI UYGARLIĞI, TANRI'YA, HAKİKATE, İNSANA VE TABİATA SALDIRIDIR!
Soru şu burada: Dün, insanlığa büyük katkılarda bulunan bu medeniyetler, neden insanlığa ufuk ve zihin açıcı katkılarda bulunamıyorlar artık?
Bu soru önemli. Dünyanın nasıl bir ontolojik yok oluş felâketiyle karşı karşıya olduğunu göstermesi bakımdan önemli bir soru bu?
Bunun en temel nedeni, Batı uygarlığının bütün medeniyetlerin kökünü kazıyacak ya da fosilleştirecek siyasî, ekonomik, kültürel ve entelektüel bir saldırı üretmesi, başka medeniyetlerin varolma ve yaşama zeminlerini yok etmesi, bütün dünyayı kendine benzetme ve kendine boyun eğdirme barbarlığı göstermesidir.
Bu yakıcı ve yıkıcı gerçeği, Arnold Toynbee, özlü bir şekilde şöyle özetlemişti henüz aşılamamış 10 ciltlik A Study of History başlıklı devâsâ şaheserinde: “Batı uygarlığı, 300 yıl gibi kısa bir zaman dilimi içinde tarih boyunca geliştirilen 26 medeniyetten 16'sını fiilen tok etti, 9'unu fosilleştirdi.”
Tarihte, hiç bir medeniyet, bütün medeniyetlerin kökünü kazıma ilkelliği ve barbarlığı göstermemiştir! Bu, “uygarlık” değil barbarlıktır; bütün insanlığa saldırıdır.
Önce bunu bileceksiniz.
Eğer Batı uygarlığının bütün medeniyetlerin kökünü kazıma ve fosilleştirme barbarlığı gösterdiği gerçeğini göremezseniz, hem dünyada olup bitenleri aslâ tam olarak anlayamazsınız hem de yeni bir şeyler söyleme yolculuğuna çıkamazsınız.
Eğer Batı uygarlığının, Tanrı'ya, insana, tabiata ve bütün dünyaya bir saldırı olduğu gerçeğini göremezseniz ve Batı uygarlığının bu çok yönlü saldırısının başka medeniyetlerin varolma zeminlerini yerle bir ettiğini kavrayamazsanız, diğer medeniyetlerin neden insanlığa katkıda bulanamadıklarını aslâ kavrayamazsınız.
MEDENİYET KRİZİNİ NASIL AŞABİLİRİZ?
İki asırdır ikinci büyük medeniyet krizini hayatımızın her alanında bütün yıkıcılığıyla yaşıyoruz: Gökkubbemiz çöktü: Müslümanca algılama, duyma ve düşünme melekelerimizi ve Müslümanca yaşama mekânlarımızı yitirdik.
İkinci büyük medeniyet krizi, epistemolojik kırılma ve ontolojik kopuştur; yani Müslüman Zihni'nin çöküşü, Müslümanca yaşama Zemin'inin yok oluşudur.
O yüzden Müslümanlar artık çaplı düşünürler, bilge kişiler, büyük sanatçılar çıkaramıyor.
Yaşadığımız medeniyet krizi bütün boyutlarıyla, enlemesine ve boylamasana kavranamadığı ve bu krizin nasıl anlaşılabileceği, anlamlandırılabileceği ve aşılabileceği üzerinde derinlikli bir şekilde kafa patlatılamadığı sürece de insanlığın önünü açacak çaplı adamlar, büyük öncüler çıkaramazlar.
Bir medeniyetin inşasında da, ihyasında da, yaşadığı büyük ölçeklibunalımları aşmasında da, geliştirdikleri eğitim sistemleri ve burada ortaya koydukları fikir, sanat, ahlâk ve bilim birikimleri kilit rol oynar.
Fikriyat inşa edilmeden, medeniyet inşa edilemez.
Kuruluş aşamasında da, kriz zamanlarında da, büyük atılımlar ortaya konulduğu zamanlarda da, fikriyat, ve fikriyatı besleyen, fikriyatın besleyip büyüttüğü ruh atılımları bir medeniyetin önünü açar.
Ruh atılımı olmadan, bir dalga-kıran rolü oynayacak büyük fikrî atılımlar ortaya konulmadan, insanlığın önünü açacak medeniyet yolculuklarına çıkılamaz.
EHL-İ SUFFE'DE TEMELLERİ ATILAN MÜSLÜMAN MAARİF MODELİ
Bizim medeniyetimizde, medeniyetimizin ruh köklerinin döşenmesindeEfendimiz'in (sav) temellerini attığı, yüzyüze, birebir iletişime ve etkileşime dayalı, Müslümanların birbirlerine ruh üfledikleri Ehl-i Suffe modeli, medrese ve tekke'nin, dolayısıyla Müslüman maarif sisteminin, bunun ürünü olan ilim, irfan ve hikmet geleneklerinin, yolculuklarının gerçekleştirilmesinde kilit rol oynadı.
Müslüman maarif sisteminde, ilim'le hakikati ve kendini biliş, irfan'la hakikati ve kendini buluş, Hikmet'le oluş yolculuklarıgerçekleştirilir.
Aşılamamış ve anlaşılamamış bu muazzam ruh atılımı modelinin üç büyük sütunudur bunlar: İlme'l-yakîn, ayne'l-yakîn ve hakka'l-yakîn süreçleri.
Nietzsche, Husserl, Heidegger'den itibaren büyük kriz yaşasa da,post-structuralism'le (yani 1968 zihniyet devrimiyle) aşılmaya çalışılsa da -bunalımını aşamayan- çağdaş üniversiteden de yararlanarak bu Müslüman maarif ve dolayısıyla hakikat tasavvuru modelini yeniden hayata ve harekete getiremediğimiz sürece dünyaya dişe dokunur hiç bir şey söyleyemeyiz; insanlığın önünü açacak birmedeniyet yolculuğuna çıkamayız.
SABAHATTİN ZAİM VE ADAM'LA GELEN ADAM: MEHMET BULUT HOCA...
İşte Mehmet Bulut, hem yaşadığımız medeniyet krizini bütün boyutlarıyla kavramış, bu krizin nasıl aşılabileceği meselesi üzerinde kafa patlatmış, bunun için önce Ankara'da ADAM hareketini başlatarakMüslüman fikir adamları yetiştirecek bir yolculuğa öncülük etmiş, sonra da Sabahattin Zaim Üniversitesi'nde bu yolculuğu bir adım öteye taşımış öncü bir fikir adamıdır. Dertli bir adamdır. Gönül ve ruh adamıdır.
Rektör olarak Sabahattin Zaim'de, önümüzü açacak işlere imza atıyor Mehmet Bulut Hoca.
Türkiye'de üniversite, büyük kriz yaşıyor.
Mehmet Bulut Hoca, önümüzdeki süreçte, bu krizi bütün boyutlarıyla kavramış bir fikir adamı olarak Sabahattin Zaim'in adına yaraşır hamlelere hazırlanıyor...
Yapılan öncü işleri, daha sonra paylaşacağım sizlerle.
Şu kadarını söylemekle yetineyim: Gazâlî, birinci medeniyet krizini aşmamızı sağlayan büyük bir işe soyunmuş, ilim, irfan ve hikmet sütunlarını Ehl-i Sünnet omurga üzerinden muhkem, sarsılmaz bir şekilde dikmişti.
Yaşadığımız ikinci büyük medeniyet krizinin aşılması sürecinde de hem ilim, irfan ve hikmet sütunlarına yeniden can verecek hem de çağdaş dünyadan yararlanabileceği ölçüde yararlanarak zihnî, fikrî, ahlâkî, siyasî, iktisâdî atılımları gerçekleştirecek büyük bir fikriyat atılımına, ruh atılımına ihtiyacımız var.
Bu atılımı gerçekleştirecek yeni Gazâlî'ler yetiştirmek boynumuzun borcu. Bu süreçte Sabahattin Zaim Üniversitesi'nin önünde tarihî bir imkân var.
Bu imkânın geliştirilmesi, yeni Gazâlî'lerin yetiştirilmesi gerekiyor... Vesselâm.
Ahmet Arslan
Ruh atılımı, Sabahattin Zaim’in ve ADAM’ın estirdiği rüzgâr...
16 Ekim 2016, Pazar