Ahmet Arslan
AY’A GİDİLMEDİ, SİZ DUMANLA HABERLEŞMEYE DEVAM EDİN!
03 Kasım 2025, Pazartesi
Zaman zaman uzaya ilişkin görüntüler paylaşırken, toplumun belli biri kesimindeki anlayışı ironik şekilde eleştirmek için “İnanmayın burası Arizona Çölüdür” gibi bir not düşüyordum. Benim bu anlayışla dalga geçmek için düştüğüm nota gerçekten bazıları inanıyormuş.
İnsanların bazı şeylere inanıp inanmaması başkalarını ilgilendirmez. Ama bunu başkasına dayatmaları kesinlikle kabul edilemez. Mars’a ait paylaştığım son görüntülerden sonra bazıları “böyle yalanları bizimle paylaşarak, yalana ortak oluyorsun” vs. gibi yorumlar yaptı. Bu tür dayatmalar çok sinir bozucu ama şimdilik önemli değil.
Mesela geçmişte en çok Müslümanların ilişkilendirildiği “dünyanın düz olduğu” varsayımına en çok ABD’deki Hıristiyanlar inanıyor. Bu saplantıyı ispatlamak ve kitleleri inandırmak için kurulmuş dernekler, vakıflar var. Bağışlar topluyorlar, konferanslar düzenliyorlar. Aralarında radikal Hristiyanlar, fizikçiler, bankacılar, bilgisayar analistleri vs. var.
Ama hiçbir İslam ülkesinde “Dünya düzdür” varsayımının propagandasını yapan kuruluş yoktur.
Dediğim gibi bu tür saplantılar ideolojik değil, psikolojiktir. Adnan Oktar’ın ya da Fetullah Gülen’in mehdi olduğuna inanmak gibidir. Adnan Oktar ya da Fetullah Gülen’in mehdi olduğuna inanmak itikadi bir tutum değil, psikiyatrik bir marazdır.
Geçmişte bu tür saplantıların zirveye yükseldiği örnekler de yaşadık. Mes. ela benim bir arkadaşım, “Aslında İkiz Kuleler diye bir şey yoktu. ABD, kapitalizmin kudretini simgelemek için ışık oyunları ve simülasyonlarla yarattığı bir imgeye yıllarca herkesi inandırdı. Sonra da 11 Eylül’de yeni bir operasyona bahane olması için yine simülasyonla vurdu. Ortada ne İkiz Kuleler ne de kulelere vuran uçaklar vardı” diyordu. Buna ciddi şekilde de inanıyordu.
Ateist olan bu arkadaşımı, yıllar sonra Abdurrahman Dilipak ile “Koronavirüs yoktur. Bunu aşı şirketleri icat etti” temalı bir mitingde yan yana gördüm.
Dediğim gibi ideolojik sandığınız pek çok temel mesele esasında psikolojiktir.
Şimdi bizde kendisini muhafazakâr vs. sanan, “Emperyalizme karşı mücadele ettiğine inanan” çevreler, “Ay’a gidilmedi, Mars’a araç gönderilmedi vs.” derken (bu iddiaları daha sistematik şekilde iddia eden ve daha kalabalık ABD’li kitleler de var) esasında psikolojik duygudurumlarını yansıtıyorlar. Herkesten farklı olmayı bir marifet olarak görüyorlar.
Ay’a gidildiğinin, Mars’a araç gönderildiğinin “yalan olduğuna” inananlar esasımda emperyalizme hizmet ettiklerinin farkında bile değiller.
Neticede bizim gibi ülkeler bir taraftan emperyalizme karşı mücadele ederken, diğer taraftan da onlarla yarışıyoruz. Onların sahip imkanları elde etmeye çalışıyoruz. Nihayetinde bugün övündüğümüz savunma sanayiindeki atılımlarımızı bu rekabetten dolayı yapıyoruz.
Esasında emperyalizm uzay ya da savunma sanayiinde yaptıklarının rekabet edeceği ülkelerde “yalan olduğuna inanılmasından” memnun olur. Çünkü başkalarının kendisi ile rekabet etmesinden, rekabet edecek imkanlara sahip olmaya çalışmasından hoşlanmaz.
Bugün Ay ve Mars’ın kolonileştirilmesinden, uzay madenciliğinden vs. bahsedildiği bir süreçte kimse devreye başka rakiplerin girmesinden hoşlanmaz.
Hatta içlerinden “Sizin uzay mekikleriyle, roketlerle, kıtalararası balistik füzelerle ne işiniz var? Siz at arabasına binmeye, dumanla haberleşmeye, sapan kullanmaya devam edin” derler.
“Aslında haberleşmenizi sağlayan TÜRKSAT Uydularınız da simülasyondur, haberleşmeniz de sanaldır. Gölbaşı’ndaki Uydu Gözlemevinize Hindistan’daki bir bitkinin cinsini tespit ederek görüntülerini gönderen Göktürk Uydunuz da yalandır. Devletiniz sizi kandırıyor” derler.
Sizin de “Ortada uzay mekiği falan yok. Bunlar Arizona Çölünde çekilen bir filmden ibaret” diyerek, emperyalizmin size biçtiği rolün gönüllü köleleri olmaya devam edersiniz. Misyonunuz tam da bu noktada “psikolojik marazdan, ideolojik ihanete” evrilir.
Ne demişti Üstad Necip Fazıl?
“Din adına yol kesen dünkü yobazın oğlu,
Yine sen kesiyorsun, küfür uğruna yolu.”