Ahmet Arslan
FATİH ALTAYLI’NIN TUTUKLANMASI DÖNÜM NOKTASIDIR
22 Haziran 2025, Pazar
Sözde gazeteci Fatih Altaylı’nın tutuklanması Türkiye için dönüm noktasıdır.
Fatih Altaylı ile mensubu olduğu ideolojik ve sınıfsal klan bu ülkeyi “kendi malları”, dikkat edin “malları”, milleti de “marabaları” saydıkları için dokunulmaz sanıyorlardı. Aksine kendilerini ülkeye ve millete “dokunabilir, örseleyebilir, kırabilir, dökebilir” statüde görüyorlardı.
Bu “sahipliliğin” ve muktedirliğin ömür boyu olacağını sanan Fatih Altaylı, çok pervasızca herkese saldırdı, hakaret etti. Herkes gibi bir ağıza, kaleme sahip değildi. Ağzından foseptik sızıyordu. Milletin ezici bir çoğunluğuna hakaret etti, küfretti. Geniş kitlelerin sabrını zorladı.
Ama en küçük bir ceza almadı.
28 Şubat’ta tesettürlü kadınlara “fahişe dedi, dokunulmadı.
Ama rahmetli Muhsin Başkan’a ettiği hakaretin bedelini TBMM Kulisinde yediği dayak sonucu fare gibi kaçarak ödedi.
28 Şubat’ta ismini vermeden bir yazı yazmıştım. Başka bir evrende yaşandığını anlattığım kurgusal bir hikâyede, bir ahlaksızın sapkınlıkları aktarılıyordu. Muhatabının dışında kimsenin, kimin kastedildiğini kesinlikle anlayamayacağı bu hikâyede anlatılan kişinin kendisi olduğunu iddia ederek beni mahkemeye verdi.
Hâkime, “bu kurgusal bir hikâye, zaten başka bir evrende geçtiği de yazının başında belirtiliyor. Somut bir kişi yok burada” dememe rağmen mahkûm oldum.
Çünkü hâkim emir almıştı. Hiçbir somut delil olmamasına rağmen Fatih Altaylı’nın isteğini yerine getirdi. O süreçte biz de uğradığımız onca hakaret için kendisini defalarca mahkemeye vermemize rağmen tek bir mahkûmiyet bile almadı.
“Fatih Altaylılar” hep dokunulmazdı, ulaşılmazdı. Hakimler de korkardı, savcılar da.
Sözde gazeteci Fatih Altaylı ifadesinde, “30 yıldır bu hakkımda hiçbir dava açılmadı. Çünkü kimseye hakaret etmiyorum, hedef göstermiyorum” demiş.
En dikkatli, hukuka en saygılı, suya sabuna dokunmayan bir gazeteci hakkında bile bu süre içinde mutlaka dava açılır. Hatta yanlışlıkla olsa bile açılır.
Hele de Fatih Altaylı gibi birisinin Adliye’den hiç çıkmaması gerekir.
Dava açılmadığı hususunda Fatih Altaylı doğru söylüyor olabilir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir kurumun, gerçek kudretin sahibi ideolojik ve sınıfsal klanın mensuplarına, dolayısıyla da Fatih Altaylı’ya dava açabilecek gücü, yetkisi ve cesareti yoktu.
Ettikleri küfürler, yaptıkları hakaretler yanlarına kar kalırdı.
Ama artık hem Türkiye değişti hem de foseptikten sızan koku da dayanılmaz hale geldi.
Tekrar ifade ediyorum: Fatih Altaylı’nın ömrünün geri kalanını cezaevinde geçirmesi herkes için en hayırlısı olacaktır.
Burnu iyice sürtülmeden tahliye edilirse, milletin başına bela olur.