Metin Özer
Perdenin arkası
Cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylığı düşündüğünü söyler söylemez, ‘misafir’ olarak tutulduğu Birleşik Arap Emirlikleri tarafından sınır dışı edildi. Ancak bu, sıradan bir sınır dışı etme işleminden çok, ‘adrese teslim kargo gönderimi’ne benziyordu: Kendisini taşıyan özel uçak Kahire Havaalanı’nın gözlerden uzak bir köşesine indiğinde, Mısırlı güvenlik ve istihbarat görevlileri kapıda belirdi.
Ailesinin bile nerede olduğunu bilmediği birkaç sır günün ardından, Kahire’nin biraz dışındaki lüks bir otelin lobisinde -sanki hiçbir şey olmamışçasına, bir çay sohbetinde- ortaya çıktı. Ve en son geçtiğimiz pazar günü, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada, “Dışarıdayken ülkede neler olup bittiğini yeterince izleyemedim.
Gelecek dönemde, devleti yönetecek ideal kişi olmadığımı görüyorum. Bu nedenle, 2018’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmamaya karar verdim” dedi.
Hüsnü Mübarek döneminin son başbakanı Ahmed Şefik’ten söz ediyorum. Kendisinin kısa siyaset tecrübesinin seyri, Mısır’daki devlet sisteminin ve politik şartların net bir özeti gibi adeta. Biyografisinden başlayarak, Şefik’in yürüyüşünün aşamalarına göz atalım:
1941’de Kahire’de doğan Ahmed Şefik, 20 yaşında Hava Kuvvetleri Akademisi’nden mezun olduktan sonra, orduya katıldı. Askeri strateji ve planlama konularında yüksek lisans ve doktora yaptı. 1973’teki Yom Kipur Savaşı’na -geleceğin Mısır Cumhurbaşkanı olan- dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Hüsnü Mübarek’in komutasında katıldı. Kendi ifadesine göre, savaşta iki İsrail uçağını da düşürdü. 1996-2002 yılları arasında hava kuvvetleri komutanlığını üstlenen Şefik, 2002-2011 döneminde de sivil havacılık bakanıydı. Şefik’in bakanlığı döneminde Mısır Havayolları, hantal bir ordu kurumundan uluslararası rakipleriyle mücadeleye girişen kârlı bir işletmeye dönüştü. Yine aynı dönemde ülkenin bütün havaalanlarını baştan aşağı yenileten Şefik, turizm sektörünün de sıçrama yapmasını sağladı.
Arap Baharı’nın Mısır ayağında, yüzbinler Kahire’deki Tahrir Meydanı’nı doldurduğunda, Hüsnü Mübarek, başarılarını halkın da takdir ettiği Ahmed Şefik’i başbakanlığa getirdi. Ancak bu adım, sokaklardaki öfkeyi dindirmeye yetmeyecekti. O dönemdeki medya kampanyalarının da etkisiyle “Mübarek’in adamı” damgasını yiyen Şefik, Mübarek’in devrilmesinden kısa bir süre sonra görevinden ayrılmak durumunda kaldı. Mübarek iktidarının sonlarına doğru “başkan yardımcısı” olacağı bile konuşulan Şefik, Cemal Mübarek faktörünü aşamamış, nihayet Mübarek ve oğulları gibi o da yönetimden uzaklaştırılmıştı.
2012’de “Mısır tarihinin ilk gerçek demokratik seçimi” için halk sandık başına gittiğinde, oy pusulasında özellikle dikkat çeken iki isim vardı: Ahmed Şefik ve Muhammed Mursi. Şefik’in o aşamaya kadar gelmesi kolay olmamıştı gerçi. Adaylığı, seçim kurulunca önce reddedilmiş, ardından ertesi gün aday olabilmesinin önü açılmıştı. Profili, askeriye içerisindeki etkisi ve başarılı kariyeri düşünüldüğünde, “İslamcı aday” Mursi’nin karşısına “devlet” tarafından çıkarıldığı, ama bu yapılırken de kapalı kapılar ardında epey ciddi pazarlık ve hesapların yapıldığı anlaşılıyordu.
Seçim kampanyası sırasında, Şefik’in yaptığı açıklamalar ilginçti. “Hem siyaseti hem de orduyu yakından tanıyan tek kişi benim” diyor ve ekliyordu: “Mısır’ın kademeli bir geçişe ihtiyacı var. Böyle bir ülkede, hiçbir askeri tecrübesi bulunmayan bir sivili hemencecik cumhurbaşkanı ve ordu başkomutanı yapamazsınız.” Orduyla ilgili vaatleri ise, Mısır şartlarında gerçek olamayacak kadar olumluydu. Ordunun kontrol ettiği devasa ekonomik imparatorluğun vergilendirileceğini vadediyor, askerin zaman içinde siyasetten tamamen çekileceğini müjdeliyordu.
Sandıklar açıldığında, Ahmed Şefik’in yüzde 48,17’lik desteğine karşılık, Muhammed Mursi’nin yüzde 51,73’le cumhurbaşkanı seçildiği görülüyordu. Sonrasında da Şefik’in Birleşik Arap Emirlikleri ‘sürgünü’ başladı ve bugünlere gelindi.
Mursi’nin cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduğu o seçimle ilgili şu kanaatim, başından beri hiç değişmedi: Aslında, kazanan isim Ahmed Şefik’ti, ama asker seçim sonucunu manipüle ederek Mursi’nin kazanmasını sağladı. Ordunun bu tasarrufunun üç sebebi vardı: 1) ‘Devrim’ heyecanının sürdüğü o günlerde, yeniden öfkenin odağına yerleşmek istemediler, 2) Mısır’ın kangren olmuş devasa sorunlarının Müslüman Kardeşler’in ve Mursi’nin kucağında kalmasını, böylece “İslâmcı” (ve tecrübesiz) iktidarın başarısız olmasını garantilediler, 3) Ordu ve bürokrasi içinde hatırı sayılır bir destek kitlesi bulunan Şefik’in, oturduğunda belki bırakmayacağı ve halktan da destek bulacağı koltuğa kavuşmasının önünü kestiler.
Günün birinde, 2011 sonrasında yaşanan perde arkası gelişmelerle ve Müslüman Kardeşler iktidarıyla asker arasındaki gerilimli ilişkilerle ilgili somut birtakım belgelere, itiraflara ve delillere ulaşacağımıza inanıyorum doğrusu. Şimdilik yapabildiğimiz tek şey, sahneden görünen oyun ve diyaloglar üzerinden bazı tahminlerde bulunmak. Ancak perde o kadar şeffaf ve senaristler o kadar temkinsiz ki, arkası oturduğumuz yerden bile net biçimde görünüyor.