Geçtiğimiz günlerde Libya'dan gelen bir haber, yine gündemin sıcaklığı içinde kaybolup gitti. Ülkenin doğusundaki Beydâ kentinde, 110 yaşında bir adam hayata gözlerini yummuştu. Tanıyanların “gerçek bir kahraman” olarak andığı bu adam, İtalyan sömürgeciliğine karşı direnişiyle destan yazan “Çöl Aslanı” Ömer Muhtâr'ın yaşayan son silah arkadaşıydı. Ölümüyle, bir dönemin son şahidi de dünyadan ayrılmış oluyordu.
Libya'nın en büyük kabilelerinden Berâise'ye mensup olarak, 1907'de Beydâ'da doğan Abdurrâzık Cilğâf el Berâsî, Ömer Muhtar'ın organize ettiği direnişe genç yaşında katıldı. Kabilesi, 1923-1931 yılları arasında aktif şekilde devam eden gerilla savaşı sırasında İtalyanlara hep baş kaldırmasıyla ünlüydü. Abdurrâzık Cilğâf da birçok Berâise mensubu gibi, Ömer Muhtar'ın yanı başında yer alarak direnişte rol oynadı.
Ömer Muhtar öncülüğünde İtalyanlarla yapılan Umm Şafetîr (1927) ve Fizân (1928) savaşlarında Abdurrâzık Cilğâf el Berâsî cephede bizzat çarpışan isimlerdendi. Her iki çatışmada da ciddi kayıplar veren İtalya, ardından savaş stratejisini değiştirmek durumunda kalmıştı. Bundan sonra savaş uçaklarının devreye sokulması ve toplu şekilde kadınların kaçırılıp direnişçilerin moralinin çökertilmesi yoluyla, İtalya sahada üstünlüğü ele geçirmeye başlayacak, nihayet 1931'de Ömer Muhtar yaralanıp sömürgeci güçlere esir düşecekti.
İtalyan faşist lider Benito Mussolini'nin 1937 tarihli ünlü Libya ziyaretinin fotoğraf ve video kayıtlarını izleyenler ise, İtalyanlara karşı direniş yıllarının hemen ardından gördükleri manzara karşısında küçük dillerini yutabilir. Libya sokakları Mussolini'yi karşılayan ve alkışlayan on binlerce insanla dolmuş, Libyalı gençler ülkenin yeni efendilerini İtalyan faşist marşı Giovinezza'nın Arapça versiyonuyla selamlamış, hatta ileri gelen kabile şefleri tarafından Mussolini'ye “İslâm'ın Kılıcı” dahi takdim edilmişti.
İtalya, sonrasında Libya'yı hızlı bir şekilde kolonileştirmeye girişti. Hedef, 1950 itibariyle ülkede 500 bin İtalyanın iskân edilmesiydi, ancak İkinci Dünya Savaşı'nın şartlarında bu elbette gerçekleşmedi. Dahası, İtalya kanlı bir şekilde el koyduğu Libya topraklarından 1943'te tamamen çekilmek ve yerini İngilizlere terk etmek durumunda kaldı.
1951'de Libya bağımsızlığına kavuşup resmen bir 'ülke' olarak uluslararası arenada yerini aldığında, kurulan birleşik krallığın başına Senûsî ailesinden İdris bin Muhammed getirildi. Abdurrâzık Cilğâf'ın kabilesi Berâise, Senûsîlerle yakın bağlar içinde olduğundan, yeni dönemde kabile mensupları üst düzey görevlere atandılar. Abdurrâzık Cilğâf ise, eski bir savaş kahramanı olarak Beydâ kentindeki mütevazı yaşamını sürdürdü.
Libya Kralı İdris es Senûsî, 1 Eylül 1969'da Muammer Kaddâfi ve ekibi tarafından devrildiğinde, ülke tarihinde artık yeni ve sıra dışı bir dönem daha başlamıştı. Libya'yı kontrol altında tutabilmek için kabilelerin desteğine ihtiyaç duyduğunun bilincinde olan Kaddâfi, eski dönemlerdeki kabile ittifaklarını dev bir konfederasyona çevirerek, “Libya Halk Cemâhiriyesi” olarak yakın tarihe geçen siyasi sistemi kurdu. Kimi kaynaklarda “Arap dünyasındaki ilk doğrudan yönetim” olarak da anılan sistem, kabilelerin küçük meclisler yoluyla direkt olarak merkeze bağlanmasını öngörüyordu. 2011'e kadar bu sistem büyük oranda kusursuz işledi.
Kaddâfi, Ömer Muhtar'ı ve örgütlediği direnişi kendisine örnek aldığını sıklıkla ifade ediyordu. Muhtar'ın ailesi ve silah arkadaşları da, iktidarı boyunca devrik Libya liderinden yakın ilgi gördüler. Kaddâfi, Suriyeli yönetmen Mustafa Akkad'ın kült filmi “Çöl Aslanı”nı da finanse etmiş, böylece Ömer Muhtar'ın milyonlar tarafından tanınmasını sağlamıştı.
Filmin başrol oyuncusu Anthony Quinn'in, “Tek Kişilik Tango” isimli hatıratında filmle ilgili anlattıkları ilginç ve komiktir. Buna göre:
Mustafa Akkad, eski kıyafetler ve makyaj yardımıyla Ömer Muhtar kılığına soktuğu Quinn'in çok sayıda fotoğrafını çeker, siyah-beyaz olarak tabettirir, bir dosyaya koyar. Kaddâfi ile bir görüşmesinde, dosya da koltuğunun altındadır. Havadan sudan sohbet ederler; tam kapıdan çıkarken Akkad dosyayı 'yanlışlıkla' yere düşürür ve fotoğraflar ortalığa saçılır. Kaddâfi gördükleri karşısında büyük şaşkınlık geçirir; bütün dünyadaki Ömer Muhtar fotoğraflarını topladığı özel bir koleksiyonu vardır, fakat bu parçaları ilk kez görmektedir. Akkad'a bunları nerden bulduğunu sorar. Akkad da, “Ömer Muhtar hakkında bir film planlıyorum. Kendisiyle ilgili araştırma yaparken, fotoğrafları Paris'teki bir sokak satıcısında bulup aldım” der.
Hikâyenin sonrası tahmin edilebilir. Kaddâfi projeyi hemen sahiplenir ve finanse eder. Çölde, içinde yüzme havuzları ve tenis kortu bile bulunan dev bir plato inşa edilir. Amerikalı, İngiliz, İtalyan ve Araplardan oluşan kalabalık bir kadroyla film çekilir. Kaddâfi, ortaya çıkan işten öylesine memnun kalır ki, filmin platosunu 30 milyon dolara Akkad'dan 'satın alır'.
Libya'nın yeniden istilacıların akınına uğradığı şu günlerde, Ömer Muhtar'a ve silah arkadaşlarına rahmet ve selâm olsun.
Metin Özer
Libya’nın son aslanına veda...
18 Mart 2017, Cumartesi