"Türkiye'nin önündeki iki takoz: Batılılar ve Batıcılar” başlıklı bir yazı yazdım. Yazıda, “altı asır barış yurdu inşa ettiğimiz üç kıtayı, Batılılar bir asırda cehenneme çevirdiler. Biz gelince, Batılı emperyalistler buradan defolup gidecekler” dedim.
Kızılca kıyamet koptu: Etkili laik-solcu bir site, benim “laikler bu ülkeyi terketsinler” dediğimi ilan etti!
Ardından a-sosyal medyada “beyinleri değil kasıkları çalışan” tipler “sürüler hâlinde” saldırıya geçtiler!
Bazı yazarlar, yazdıklarımı okumadan yazılar döşendiler!
İnanılır gibi değil gerçekten! Sığlığın dibi bu!
BAŞKA ÜLKELERDE FARKLI AYDINLAR AYNI RÜYALARI BÜYÜTÜRLER
Ahmet Arslan
Kimse kimseyi kovamaz!
15 Temmuz 2016, Cuma
İngiltere'de, Fransa'da, Almanya'da, Rusya'da, Çin'de, Japonya'da, sosyalisti de, gelenekçisi de, milliyetçisi de kendi ülkeleri için nefes alıp verirler, müşterek rüyalarını büyütürler.
Türkiye'de böyle bir şeyi düşünmek bile hayaldir.
Sözgelişi, Fransız sosyalisti de, dindarı da aynı uygarlığın, aynı düşünce dünyasının çocuğudur! Pascal, bir dindar için olduğu kadar bir sosyalist için de önemli bir düşünürdür. Descartes da, Bergson da hakezâ!
Derrida, Marx üzerinde de, Levi-Strauss üzerinde de, Freud üzerinde de, Nietzsche üzerinde de yazar, düşünür; devâsâ bir kitap yazacak kadar din üzerinde de!
Benzer gözlemleri Almanlar için de yapabiliriz; İngilizler, İtalyanlar, İspanyollar, Ruslar ve Japonlar için de. Örnekleri uzatmaya gerek yok.
Dahası Socrates, Eflatun, Aristo “ölmemiştir”; hâlâ canlıdır, yaşarlar; sürgit yeniden-keşfedilirler.
Niçin? Kurucu oldukları için. Dolayısıyla bu düşünürleri çekip çıkardığınızda ortada ne Descartes kalır, ne Kant! Ne Picasso kalır, ne de Wagner!
LAİK AYDIN: CELLADINA ÂŞIK GARPZEDE, TASMALI ÇEKİRGE!
Türkiye'deki laik-solcu aydınlarsa, gerçekte pek anlamadıkları Batılı düşünürleri, sanatçıları afrodizyak bir zevkle zikrederler ama iş bizim medeniyet dünyamızı, düşünce, sanat, estetik, ahlâk, siyaset, kısacası “hayat-dünyamızı” kuran ya da yeniden yorumlayarak canlı tutan kurucu şahsiyetlerimize (İbn Sina'ya, İbn Arabî'ye, İbn Haldun'a, Yunus'a, Mevlânâ'ya, Itrî'ye, Sinan'a, Gazâlî'ye) gelince “burun kıvırırlar”! Hatta “gerici, yobaz” yaftasını yapıştırırlar!
Nedir bu?
Metamorfoz yemektir! Cellâdına âşık olmaktır. Garpzedelilik, tasmalı çekirge'liktir!
Bu aydın tipi, sadece bu ülkeye özgüdür! Dünyanın hiç bir yerinde, nefes alıp verdiği toprakların kurucu şahsiyetlerini “gerici, yobaz” diye aşağılayan böyle bir hilkat garibesi yoktur!
BU ÜLKE İÇERİDEN TESLİM ALINDI!
Dürüst olalım: Bu ülkede bir gasp eylemi yaşandı: Bu toplum, sömürgeciler tarafından teslim alınamadı; garpzede laikler tarafından içerden teslim alındı. Ve bu toplumun bin yıllık insanlık tarihini yapan İslâm'ın sunduğu medeniyet dinamikleri dinamitlendi: Ülkenin bütün kurumları, yapıları sekülerleştirilerek İslâm'dan “temizlendi”!
Tanpınar, yaşanan bu travmayı, “kültürel inkâr” olarak tanımlamıştı.”Kültürel inkâr”, laiklerin marifetiyle zamanla “kültürel intihar”a dönüştü.
Sonuç şu: Türkiye, dünyada sömürgeleştirilemeyen tek ülkedir. Ama dünyada kendi kendini sömürgeleştiren tek ülke de Türkiye'dir!
CAMİSİ, KİLİSESİ, HAVRASI OLMAYAN YER İSLÂM MEDENİYETİ DEĞİLDİR
Bu ülkede, kimse kimseyi kovamaz. Bu ülke hepimizin.
Bu ülkede tarihî cinayetler işlenmiş olabilir. Ama bendeniz -her zaman- şunu söylüyorum: Biz, üç kıtada, altı asır farklı dinlere, kültürlere, etnisitelere mensup toplumları, halkları, Medine'den süt emen bir “barış yurdu” kurarak bir arada yaşatmayı başarmışsak, yarın da başarırız.
Nasıl ki, Rahmet Peygamberi Efendimiz (sav) Medine'de İslâm Devleti'ni kurduğunda, önceden Müslümanları yurtlarından süren, inanılmaz işkencelere tâbi tutan müşrikleri, (Endülüs'te Müslümanların kökünü kazıyan Batılılar gibi) Hıristiyan ve Yahudileri sürmemiş, köklerini kazımamış, aksine bir masa etrafında toplayarak Medine Sözleşmesi yapmışsa, biz de, bu ülkede, buradan kimseyi sürecek bir ilkellik gösteremeyiz.
Bu ülkede birileri (bazı laik kesimler) zırt pırt “dinciler Suudi Arabistan'a!” ilkelliği gösterdiler; hâlâ da gösteriyorlar! Bu, onların sığlıklarını, yaşadıkları bir asırlık suçluluk psikolojisini ele verir!
Bu ülkenin medeniyet dinamiklerine, bu dinamiklerin kaynağı İslâm'a küfredenlere, hakaret edenlere sessiz kalamayız. Ama Rahmet Peygamberi'nin ümmeti olarak da, hiç kimseyi bu ülkeden kovma sığlığına soyunamayız. Biz yapamayız bunu! Bizim gücümüz burada gizli işte!
Medine'den süt etmiş bir medeniyetin çocukları olarak şunu insanlık tarihinde sadece biz söyleyebiliriz: Kilisesi, camisi, havrası olmayan yer İslâm medeniyeti değildir.
Böyle bir sözü, dün hiç bir Batılı düşünür söyleyemedi; bugün söyleyemiyor; yarın da söyleyebilmesi mümkün değil.
Biz söyleyebiliriz sadece. Niçin? İnsanlık tarihinde farklı dinlerin, kültürlerin, etnisitelerin bir arada yaşayabildiği, dârü's-selâm (barış-yurdu) ve dârü'l-insan (insanlık-yurdu'nu) biz kurduk yalnızca!Böyle bir şeyi, ne Çinliler, ne Hintliler, ne de Batılılar kurabildiler! Tarih, bunun tanığı.
TOPLUMUN GÖNÜL VE RUH ZENGİNLİĞİNE AYDINLAR DA SAHİP OLURSA BİZİ KİMSE DURDURAMAZ!
Sözün özü, insanlar, bilip bilmeden saldıracaklarına, yazdıklarıma şöyle bir bakma zahmeti gösterselerdi, keşke. Bu arada, @t24 sitesinden de bir özür ve düzeltme bekliyorum; yoksa hukûkî yola başvuracağım.
Bu toplum, bir asır önce, yokolmanın eşiğinden döndü; ama bu toplumu İslâm'dan uzaklaştırma girişimlerinin hepsini -iyi kötü- püskürttü. Bu toprakları İslâm'a mezar yaptırmadı; bilerek veya bilmeyerek İslâm'a saldıran zavallılara da pabuç bırakmayacak. Ama bunu hiç bir zaman kendisi gibi düşünmeyenleri ülkeden kovmaya kalkışarak yapmayacak.
Bu toplumdaki gönül ve ruh zenginliğine bu ülkenin laik aydınları da ulaşırsa, bu toplumun önünde bilip-bilmeden takozolduğunu görür de, ülkenin medeniyet ve ruh birikimine savaş açmak yerine (hiç olmazsa Batı ülkelerinde gözlendiği gibi) sahip çıkmaya başlarsa, bu ülkenin önünde kimse duramaz.