Ahmet Arslan
İnsanlığın dekadansla ölüm dansı, çıkış yolu ve Türkiye’nin rolü
Katliamlar, savaşlar, işgaller durdurak bilmiyor dünyanın her yerinde, özellikle de bizim medeniyet coğrafyamızda…
İnsanlık, bir uçuruma doğru sürükleniyor…
Sıkı durun şimdi: İnsanlığı uçuruma sürükleyen şey, katliamlar, savaşlar, işgaller mi? Hayır!
Bunlar sonuç sadece.
İnsanlığı ontolojik felakete, dekadansla ölüm dansı intiharına sürükleyen üç şey: Hız, Haz ve Ayartı!
Toplu olarak intihar ediyor insanlık: Güle oynaya hem de.
ÇIKIŞ YOLU: HAYATA EVET DİYEBİLMEK, ÖZ’E DÖNMEK…
Bir çıkış yolu yok mu, peki?
Var, elbette ki.
Bu çıkış yolunu, Batı düşüncesinin en cins ve en büyük düşünürü Nietzsche, haber vermişti bize yaklaşık bir buçuk asır önce: “Hayat’a Evet diyebilmek”!
Nietzsche, felsefî olarak künhüne varamayacak kadar sığlık yaşadığımız için kutsadığımız modernliğin, modern Batı uygarlığının Tanrı’yı öldürdüğünü, hakikati yok ettiğini, gücü / güç üreten araçları putlaştırarak hayatı bitirdiğini, “ölüler evine” dönüştürdüğünü, “çölleştirdiğini” söylemiş, özetle, insanlığı ontolojik bir felâketin eşiğine sürüklediğini haykırmış ve büyük bir darbe vurmuştu modernliğe.
Bizim celladına âşık, kendinden de, dünyadan da bî-haber entelijansiyamızın ezberlerini yerle bir edecek şekilde, çıkış yolunun, “hayata evet diyebilmek”ten geçtiğini söylemiş, yalnızca İslâm’ın “hayata evet” dediğini tekrarlamıştı bir kaç kez.
Hayat’a evet demek, insanın fıtratının / özünün korunması demek.
DEKADANSLA DANS: İNSANLIĞIN GÜLE OYNAYA İNTİHARA KOŞMASI…
Nietzsche, Modern Batı uygarlığının, hayata evet diyemediği, insanın fıtratını / özünü delik deşik ettiği için, insanlığı büyük bir dekadansın / tefessühün / ontolojik felâketin eşiğine sürüklediğini haykırmıştı.
Şu an içinden geçtiğimiz postmodern süreçte, dekadans, iki büyük paylaşım savaşıyla sonuçlandı: Tarihin tanık olduğu en büyük, en korkunç iki büyük dünya savaşıydı bu savaşlar.
Şimdi, dekadans, yerini dekadansla dans’a terketti. Dekadansla dans, “pornografi” demek.
“Pornografi”, insanlığın intiharının yeni adı!
“Pornografi”, insanın düşünme melekelerini yitirmesi, yalnızca duygularıyla hareket etmesi, aşırı-ayartılma ihtiyacı duyduğu duygularının kölesine dönüşmesi demek çağdaş insanın.
“Pornografi çağı”nda yaşama savaşı veriyor insanlık!
Hız, haz ve ayartı: Çağdaş insanın yaşama biçiminin araçları: Baştan çıkarıcı putları!
Çağdaş insan, yaşamıyor aslında; kaçıyor: Hayattan kaçıyor, hakikatten kaçıyor, kendinden kaçıyor…
Hız da, haz da, ayartı da, çağdaş insanın farkında bile olmadığı prangaları aslında!
Hız, durup düşünmesini imkânsızlaştırıyor…
Haz, düşünme melekelerini iptal ediyor…
Ayartı, hayata değmesini zorlaştırıyor; gerçek hayatı değil, medyalar, imajlar ve algılar üzerinden sanal olarak icat edilen sanal bir hayatıyaşamasını sağlıyor çağdaş insanın ve sanal dünyanın labirentine gömüyor çağdaş insanı.
TÜRKİYE UMUDU’NU YEŞERTMEK BOYNUMUZUN BORCU…
Türkiye, dünyanın ruhu, mazlumların umudu, zorbaların kâbusu.
Bütün zorbalıkların, işgallerin ortasında “hayata evet” diyen, insanın fıtratına, özüne, ruhuna sahip çıkan, mazlumlara kol kanat geren tavrıyla insanlığın karşı karşıya kaldığı felaketten çıkış yolunu temsil ediyor Türkiye.
O yüzden hedef tahtasına yatırılıyor…
O yüzden içerden ve dışardan kuşatılıyor, kaşınıyor, karıştırılıyor…
Türkiye’nin insanlığın umudu olma konusunda atması gereken çok büyük adımlar var hâlâ!
Şimdilik bilkuvve umut Türkiye.
Bilkuvve umudun, bilfiil umuda dönüştürülebilmesi için eğitim, fikir, kültür, sanat ve medya hayatımızın yeniden insanlığın önünü açacak Mevlânâ’lar, Yunus’lar, Gazâlî’ler, Sinan’lar, Itrî’ler… yetiştirecek şekilde bizim medeniyet dinamiklerimiz doğrultusunda silbaştan yapılandırılması gerekiyor…
Geç kalıyoruz…
Bilkuvve umuduz; ama toplum fenâ hâlde çözülüyor; berbat bir sekülerleşme süreci yaşanıyor… Genç kuşak bu topraklara, bu toprakların medeniyet birikimine, ruhuna aidiyet bilincini hızla kaybediyor…
İyi hazırlanmamız gerekiyor… İşimiz vaktimizden çok.
Benden hatırlatması. Vesselam.
***
TEŞEKKÜR
Ramazan’ın son haftası ânî bir yüz felci geçirdim. Gece, Hasan KaçanAğabey’le hastane hastane dolaştık. Sonunda, soluğu Bağcılar-Medipol’de aldık. Bağcılar Medipol ekibi, sağolsunlar, yakından ilgilendi,güzel bir bakım yaptılar.
Medipol Üniversitesi Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Fahrettin Koca, başhekim Gazi Yiğitbaşı, Doç. Cengiz Erol, Dr. Özge Arıcı Düz, Dr. Elmir Khanmammadov, Dr. Erdem Dal, Vecahat Karabekir, Zeliş Parlak, Gizem Duvan, Orhan Taşçı ve halen tedavi sürecini yöneten Prof. Lütfü Hanoğlu ile onkoloji profesörü Bünyamin Kardeşime yürekten teşekkür ederim.
Zahmet edip ilk gün hastanede ziyaret ederek bizleri yalnız bırakmayan yılmaz hakikat adamı Cumhurbaşkanımız Tayyip Bey’e, evde ziyaret eden gönül insanı Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez Hocamız’a, bütün diğer devlet ricali kardeşlerime, Yeni Şafak ve TVNet’in sahibi, yöneticisi, çalışanı cankardeşlerime ve siz değerli okuyucularım yürek kardeşlerime (dua, ziyaret, telefon ve mesajlarla destek verdiğiniz için) kalbî teşekkürlerimi sunarım.
Allah razı olsun.