İngilizlerin iki asırdır iki aşamalı olarak uyguladıkları temel strateji şu:
Genelde
1-İslâm'sız Dünya
2-”İslâm'sız” İslâm
Özelde
1-İslâm'sız Türkiye
2-Türkiye'siz İslâm.
Eğer Şark Meselesi olarak adlandırılan, benim burada özlü bir şekilde formülleştirerek özetlediğim bu iki asırlık İngiliz stratejisini bilemezseniz, hiç bir şeyi anlayamaz ve çözemezsiniz.
İNGİLİZLERİ ÇÖZEMEZSEK HİÇ BİR ŞEYİ ANLAYAMAYIZ!
Ama önce İngilizlerin gücünü ve bu süreçte oynadıkları ve oynayacaklarını abartmadığımı kısaca ortaya koymam gerekiyor...
İki Sanayi Devrimi'ni yapanlar, kapitalist sistemi kuranlar ve kodlarını kurgulayanlar İngilizler.
O yüzden merkezinde bizim coğrafyamızın bulunduğu Fas'tan Malezya'ya kadar İslâm dünyasının sorunlarını ve sınırlarını belirleyenler İngilizler yine.
İşte bu nedenle, İslâm dünyasını, sorunlarını, imkânlarını ve zaaflarını en iyi bilenler de İngilizler.
İngilizleri, en az iki asırlık temel stratejilerini iyi çözmeden, hem çeyrek asırdır yaşanan küresel sorunları, güç mücadelelerini ve bu uğurda verilen savaşları anlayabilmek hem de bu sorunların nasıl çözülebileceği konusunda zihin ve ön açıcı şekilde kafa patlatabilmek çok zordur, diyorum.
İSLÂM'SIZ DÜNYA'DAN “İSLÂM'SIZ” İSLÂM'A...
Şimdi yukarıda verdiğim formülü açabiliriz... Yaşadığımız temel varoluşsal sorunların kökeni burada gizli çünkü.
İngilizlerin iki asırlık küresel stratejilerinin merkezinde İslâm var: İslâm'ın, önce ilk aşamada tarih yapan bir aktör olarak tarihten uzaklaştırılması (=İslâm'sız Dünya); sonra da ikinci aşamada Müslümanların İslâm'dan uzaklaştırılması (protestanlaştırılmış, dönüştürülmüş, küresel sisteme boyun eğecek kadar hadım edilmiş“İslâm'sız” İslâm) stratejisi var.
Ve nihayet geleceğe ilişkin olarak da İslâm'ın alacağı şekli belirlemeyi eksene alan sinsi bir stratejileri var İngilizlerin.
İngilizler bu karmaşık, çok yönlü büyük stratejiyi adım adım uyguluyorlar...
Osmanlı'yı durdurarak, İslâm'ın tarih yapan bir aktör olarak tarihten uzaklaştırılmasını, dolayısıyla İslâm'sız Dünya stratejisini hayata geçirmeyi başardılar.
Türkiye'nin kurulması ve Vehhâbiliğin icat edilmesiyle de “İslâm'sız” İslâm stratejisini hayata geçirmeye başladılar.
HÂRİCİLİK PARALEL DİNİ
Geldiğimiz nokta itibariyle iki “paralel din” icat ettiler: Vehhâbilik üzerinden neo-selefîliği ürettiler, neo-selefîlik üzerinden de terör örgütlerini... Ve hâricî mantığına dayalı, kendisi gibi düşünmeyen herkesi tekfir eden, İslâm tarihinin hiç bir döneminde gözlenmeyen ruhsuz bir din anlayışını İslâm dünyasının omurgası hâline getirmeyi de başardılar İngilizler.
Bakın burası çok önemli, çok hayatî. Tarihte ilk defa hâricî mantığına dayalı bir İslâm anlayışı, Müslüman toplumların omurgası hâline getirildi.
Buradan varılmak istenen sonuç, İslâm'ı terörle özdeşleştirmek hem özelde Müslümanları İslâm'dan uzaklaştırmak hem de genelde dinin tarihin mezarını boyladığı Batı'da kitlelerin küresel bir dünyada İslâm'a ilgilerini kırmak ve nefretlerini artırmak...
FETÖ PARALEL DİNİ
Bununla yetinmediler. İkinci bir paralel din daha icat ederek “İslâm'sız” İslâm projesini bir adım daha öteye götürdüler: Bu ikinci paralel din, protestanlaştırılmış, ruhu çalınmış, küresel sisteme boyun eğerek bütün iddialarını terkeden FETÖ dini.
FETÖ dini'ne nasıl gelindi peki?
Yazının başında verdiğim ikinci formül adım adım hayata geçirilerek...
Laik Türkiye projesiyle önce İslâm'sız Türkiye projesi gerçeğe dönüştürüldü: İslâm, bütün kurumlardan temizlendi; eğitimden, kültür hayatından, düşünce ve sanat hayatından, siyasetten uzaklaştırıldı; sadece namaz, oruç gibi ibadetlere indirgendi; camiye hapsedildi; laik bir din anlayışına dönüştürülerek İslâm sadece bireysel bir inanç meselesi hâline getirildi!
İkinci aşamada da sadece Türkiye'de uygulanan kaskatı laiklik pratiği ile FETÖ gibi oluşumların önü açıldı! FETÖ, Türkiye'ye saldırıldı!
Ve bu topraklardaki bin yıllık ruh köklerimizin -iyi kötü- temsilcisi olan cemaatler, tarikatler FETÖ'yle aynı kefeye koyuldu; cemaatlerin Türkiye'nin altını oymaktan başka bir işe yaramadığı algısı -çok büyük bir başarıyla- oluşturuldu; Müslüman kitleler, siyasetçiler ve din adamlarına bile bu zoka yutturuldu; böylelikle Kemalizmin-laikliğin önü alabildiğine açıldı...
Adım adım kitleler İslâm'dan soğutulmaya, bu ülkedeki bütün darbelerin, hukuk, siyaset ve inanç cinayetlerinin gerisindeki laikliğin inanılmaz bir şekilde önü açılmaya çalışılıyor...
FELÂKETİN ADI: İSLÂM'SIZ TÜRKİYE'DEN TÜRKİYE'SİZ İSLÂM'A...
Uzun vadede amaç, Türkiye'nin İslâmî iddialarına aslâ sahiplenmemesi, dolayısıyla İslâm dünyasına öncülük edebilecek ruh köklerinin kurutulması ve Türkiye'siz İslâm stratejisinin aşama aşama hayata geçirilmesi!
Türkiye'nin başına gelebilecek en büyük felâket budur!
Dolaylı olarak dünyanın başına gelebilecek en büyük felâket de budur; budur, çünkü bir medeniyet fikrinin Türkiye tarafından yeniden dünyaya sunulmasının önü ancak böyle kesilebilir!
Oysa bu toplum şunu unutmamalı aslâ: Bu ülkenin varlık nedeni İslâm'dır.
Bu toplum, ancak Müslüman olduktan sonra bu topraklarda üç kıtanın tarihini yapmış henüz anlaşılamamış ve aşılamamış herkese, her dine, her inanca, her düşünceye hayat hakkı tanıyan ilk ve son küresel medeniyet tecrübesini insanlığa sunmayı başarmıştır.
ÇIKIŞ YOLU: KENETLENMEK VE İSLÂMÎLEŞMEK...
Özetle, dünkü yazımda da dikkat çektiğim gibi, Türkiye'nin içerdeyapması gereken şey, toplumun kenetlenmesini sağlamak ve laik kesimlerin inanç ve hayat tarzlarını teminat altına alacak kuşatıcı ve kucaklayıcı bir medeniyet fikri çerçevesindetoplumun yeniden İslâmîleşmesini mümkün kılacak eğitim, kültür, gençlik, medya hayatında büyük atılımlar yapmak...
Dışarda ise Türkiye'yi, tıpkı Birinci Dünya Savaşı'nda olduğu gibi tuzağa düşürmek ve hep birlikte vurmak için fırsat kollayan açkurtların oyununa gelmemek.
Hem pes etmemek hem de tuzağa düşmemek ve toplumu germeden geleceğe emin adımlarla yürümemizi sağlayabilecek köklü yapı taşlarını adım adım döşemek...
Zorlu günlerden geçiyoruz... Allah, yardımını esirgemesin... Âmin.
Ahmet Arslan
İngilizlerin 2 asırlık projeleri: İslâm’sız Dünya ve “İslâm”sız İslâm
19 Eylül 2016, Pazartesi