Milat, başlangıç demek; doğum demek...
Ancak doğum, bir yerde, insanı hakîkatle buluşturan bir kıvılcım çakmıyorsa, bir umut ateşi yakmıyorsa, bir ufuk açmıyorsa, bu doğum, diriliş ve varoluş tohumları eken bir doğum değildir; ölü doğumdur.
Ve oradan hicret etmek vakti gelmiş demektir...
HAKÎKAT MEDENİYETİNİN DOĞUM MÜJDESİ...
Bir diriliş çocuğu'dur hicret; özenle bakılan, sevgiyle büyütülen, muhabbetle yetiştirilen, aşkla, şevkle ve zevkle yeşertilen bir “peygamber çiçeği”.
Mekke'den Medine'ye gerçekleştirilen, Medine'de hakîkat medeniyetinin tohumları ekilen sarsılmaz bir direniş, diriliş ve varoluş yolculuğu...
Tohumları Mekke'de müminlerin ruhlarına serpilen, som altından üretilen soylu bir aşk ateşi, sönmez bir ışık...
Allah'a ve Rasûlü'ne yapılan eşsiz, benzersiz, bitimsiz, doyumsuz yolculukla hakîkat meş'alesinin aşkla tutuşturulması...
İnsanı meleksileştiren, kanatlandıran; şirkten, zulümden, küfürden / hakîkatin üstünü örten perdelerden kurtaran; tevhidle / hakîkatle, nurla / aydınlıkla buluşturan; Mekke'de kendilerine getirerek kendilerinden geçirdiği müminleri Medine'de, kendilerinden geçirerek kendilerine getiren eskimez, pörsümez, sönmez bir hakîkat güneşi...
Bütün insanlığa ve bütün varlığa hayat sunacak, ruh üfleyecek hakîkat medeniyetinin doğum müjdesi...
DİRİLİŞ ÇİLESİ VE DERÛNÎ HAKÎKAT SARAYI...
Mekke olmasaydı, Medine olabilir miydi?
Hicret, önce Mekke”de gerçekleşti: Mekke'de içe doğru bir hicret yaşandı: İnsanın iç dünyası imar edildi. Putlar yıkıldı. İç dünyanın lât, menat ve uzza'larıyla savaşıldı.
İnsanın nefsiyle hesaplaşma süreci başlamıştı artık: Kendi'yle... Ben'iyle... Dünyasıyla...
Kalbine kavuştu insan: Hicret, bir inkılaptı içte gerçekleşen, dışa açılan ve ışık saçan...
Duran kalbi gümbür gümbür vuruyordu artık insanın: Demiri dövüyordu insan: Ateşle yüzleşmişti: Yanıyordu ateşte... Pişiyordu...
Putları birer birer deviriyordu: Benini, hırslarını, ihtiraslarını, malını, mülkünü terk ediyor; dünyanın ayartıcı, körleştirici, köleleştirici kapılarını birer birer kırıyordu...
Mülk âleminden melekût âlemine açılan engin bir koridor örüyordu. Kendine geliyor, kendini buluyor; kendinden geçiyor, hakîkate eriyor ve hakîkatle dost oluyordu.
Diriliyordu “çocuk”: Her türlü puta, her türlü şirke, her türlü zulme, her türlü küfre meydan okuyan bir hakîkat sarayı inşa ediyordu bedeninde ve ruhunda.
Mekke'de diriliş hamlesi gerçekleşmiş, mü'minin iç dünyasında sarsılmaz, muhkem bir hakîkat sarayı inşa edilmişti.
GÖKKUBBE İNŞÂSI VE VAROLUŞ HAMLESİ
Bir kaşık suda boğulmak isteniyordu diriliş ruhu ve “çocuğu”... çıkarları, putları, çıkarcı ve putperest, zâlim ve haksız düzenleri sarsılma emareleri gösteren Mekkeli egemenler tarafından.
İşte Mekke'den Medîne'ye hicret emri bundan sonra geldi: İnsanın iç dünyasında örülen hakîkat sarayının dış dünyaya da açılması, genişletilmesi; bir gökkubbenin inşa edilmesi gerekiyordu.
Hicret, bir varoluş hamlesiydi artık: Mekke'de ekilen diriliş tohumlarının Medîne'de meyveye durdurulması mücâhedesi, mücâdelesi ve çilesi...
MÎLÂT: DOĞUM ÂNI...
Dış dünyanın onarımı ve îmârı, zorlu bir varoluş süreciydi: Her türlü dışa açılma, savrulmaya dönüşebilirdi.
O yüzden, dışa açılırken, îmâr edilen iç dünyânın ışıkları, yol fenerleri olmalıydı mü'minlerin.
O yüzden, hicret, dış dünyanın ele geçirilmesi değil, Allah'a ve Rasûlü'ne yönelerek dış dünyanın adamakıllı bir şekilde elden geçirilmesi, putlardan, şirkten, küfürden, zulümden, haksızlıklardan arındırılması yolculuğuydu.
Zorlu ve meşakkatli bir yolculuktu bu: Mîlât olacaktı. İnsanlığın ve varlığın kendiyle, yani hakîkatle buluşma mîlâdı, başlangıç noktası, doğum ânı.
HAKÎKAT SÛRETİNE BÜRÜNEN İNSAN'DAN...
Mekke'de, hakîkat, hayat bulmuştu, insanın iç dünyasında gerçekleştirdiği diriliş inkılâbıyla.
Şimdi Medîne kurulacak, hakîkat, Hayat olacaktı.
Ve medeniyet sürecinde, herkese hayat sunacak hakîkat gökkubbesinin tohumları ekilecekti...
Medine, kent değildir: Mekke'de inşa edilen hakîkat sarayına yerleşen “küçük âlem”in yani insanın, “büyük insan”la yani âlem'le buluşacağı bir hakîkat şarkısı bestelediği ve sahnelediği sekînet yurdudur.
İNSAN SÛRETİNE BÜRÜNEN HAKÎKATE...
Medîne, hakîkat sûretine bürünen insanın ve insan sûretine bürünen hakîkatin hem vasatı, hem de vasıtasıdır.
Hicret, bir duyuş / his ve idrak inkılâbının, bir düşünüş / zihin inkılâbının, bir bakış / duruş inkılâbının, bir varoluş / kardeşlik inkılâbının, bir varkılış / medeniyet inkılâbının; kısacası aşk ateşinin hakîkat kıvılcımlarını çaktırdığı, bütün insanlara ve çağlara yapılan bir çağrının adı ve mîlâdı.
Hiç bitmeyen, her dâim yenilenen, her dem yenileyen bir aşk ateşiyle öze dönüş ve hakîkati aşkla meşk yolculuğu... Ümmîleşerek yeniden doğuşun, yenilenerek taptâze bir ruhla doğruluşun diriltici ve vâredici ruhu...