Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Körfez gezisi münasebetiyle, Türkiye-Arap dünyası ilişkileri bir kez daha mercek altında. Ortadoğu'daki her Arap ülkesinin ayrı özellikleri, öncelikleri ve hassasiyetleri bulunduğundan, birkaç cümlede nihai yargıya varmak zor. Bu nedenle, önce en uzaktan başlayarak Arap coğrafyasının manzarasını çizmeye çalışalım, ardından -gelecek yazıda- Türkiye'nin eldeki bu malzemeyle ne yapabileceğini tartışalım.
*Arap Baharı'nın küçük esintilerle uğradığı Fas, yaklaşık 400 yıldır krallıkla yönetiliyor. Zaman zaman şikâyetler olsa da, halk yönetimden memnun görünüyor. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin iktidar ortağı ve namzedi olduğu ülkede, Kral 6'ncı Muhammed'in bizzat desteklediği partiler de var. Özellikle Fransa ve İsrail'le sıkı bağları bulunan Fas'ın en büyük dış politika sorunu, Batı Sahra bölgesinde bağımsızlık yanlısı Polisario Hareketi'yle yaşanan egemenlik çatışması.
*İslâmi Selamet Cephesi'nin 1990 yerel seçimlerinden zaferle çıkmasının ardından ordunun duruma müdahalesiyle iç savaşa sürüklenen Cezayir, çatışma yorgunu bir ülke konumunda. İç savaşın bitimine doğru, 1999'da cumhurbaşkanı seçilen Abdülaziz Buteflika (79) hâlâ iktidarda, fakat sağlık sorunları nedeniyle tekerlekli sandalyeye mahkûm. Ülkeyi, perde arkasından ordunun yönettiği düşünülüyor. Arap Baharı'nda tarafsız bir duruşu seçen Cezayir yönetimi, son iki yıldır Suriye rejimini açıktan destekliyor.
*Arap Baharı'nın beşiği Tunus, demokrasi tecrübesi bakımından Batılı standartlara en yakın Arap ülkesi. Raşid Gannûşi liderliğindeki Nahda Hareketi'nin hükümet ortağı olduğu ülke, hâlen Fransa'nın etkisinde. Sadece 10 milyon dolayında bir nüfusu bulunmasına rağmen, Selefi hareketlere savaşçı yollama oranında Tunus ilk sırada yer alıyor. Ülkenin en büyük problemi, ekonomik darboğazın henüz atlatılamamış olması.
*Muammer Kaddafi'nin 2011'de devrilmesinin ardından kaosa sürüklenen Libya, şu anda üç fiili yönetimin hâkimiyeti altında. Kaddafi öncesinin üç parçalı eyalet sistemine dönüşün işaretleri sayılabilecek olan bu ayrışma, Libya'nın en büyük problemi. Öte yandan, petrol bölgesi Bingazi ve çevresinde Mısır-Birleşik Arap Emirlikleri ittifakı hegemonya kurmaya çalışırken, Fransa ve İtalya da Libya'nın genelinde ciddi projeler peşinde.
*2013'te Muhammed Mursi'nin devrilmesinden bu yana fiili olarak ordu tarafından yönetilen Mısır'da, demokrasi ve seçimler, tümüyle göstermelik bir tiyatrodan ibaret. Ordunun ülke ekonomisindeki devasa ağırlığı, askerlerden bağımsız politika üretmeyi ve yürütmeyi imkânsız hale getiriyor. Suudi Arabistan'la Abdulfettah Sisi yönetimi arasında gerginlik sürerken, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır'ın yakın dostu; buna mukabil Katar 'hasım' muamelesi görüyor. İsrail ise, 1979'dan bu yana hep olduğu gibi, Mısır yönetiminin bölgesel bütün meseleleri istişare ve koordine ettiği 'gizli müttefik'. Suriye'de Beşşar Esed yönetimini desteklediğini duyuran Sisi, Rusya ve İran'la da safları sıklaştırıyor.
*Cumhurbaşkanını 2 yılda ancak seçebilen Lübnan, etnik ve dini açıdan Ortadoğu'nun en karışık ülkesi. Fransa, İran ve Suudi Arabistan'ın dışarıdan müdahalelerle siyaseti yönlendirmeye çalıştığı Lübnan'da ekonomik sıkıntı ve mülteci akını en önemli güncel problemler.
*Geçtiğimiz yüzyılda bir tampon devletçik olarak kurulan Ürdün, bu misyonunu bugün de devam ettiriyor. 1999'dan bu yana tahtta bulunan Kral 2'nci Abdullah, Ortadoğu'nun en yetkin istihbarat örgütlerinden birine sahip olmasının da etkisiyle, Arap Baharı'nın kasırgalarından ülkesini sağ-salim çıkarmayı başardı. Ülkede nisbi bir demokratik sistemin bulunması da, halkın heyecan ve öfkelerinin yatışmasında etkili. İsrail'le sıkı işbirliği ve koordinasyon içinde hareket eden krallık, mali açıdan ABD yardımlarına bağımlı. Ekonomik darboğaz ve bölgesel mülteci akını, Ürdün'ün mevcut en önemli sorunları.
*1932'den bu yana krallıkla yönetilen Suudi Arabistan, Harameyn'e ev sahipliği yapması nedeniyle Araplar arasında doğal bir saygınlığa sahip. Petrolün getirdiği zenginliğin de yardımıyla, uzun yıllar bu manevi gücü siyasi etkiye tahvil etmeyi başaran krallık, son dönemde bazı ciddi sıkıntılarla yüz yüze. İran'ın meydan okumalarının yarattığı gerilim Yemen'de trajik bir savaşa dönüşürken, ülkenin ekonomik bir gerileme sürecine doğru gittiğinin işaretleri belirlemeye başladı. Alınan tedbirlerle bu süreç tersine çevrilmeye çalışırken, Kral Selman'dan sonra tahta kimin geçeceğiyle ilgili tartışmaların, kraliyet ailesi içinde derin bir ayrışmaya yol açacağı öngörülüyor. Ülkenin doğu kesimindeki Şii nüfusun talepleri ve İran'la bağlantıları, Suudi Arabistan'ın en önemli iç meselesi durumunda.
*Suudi Arabistan-İran çatışmasının sahnesine dönüşen Yemen, bir yandan iki yabancı gücün ülke insanına getirdiği ağır yükü omuzlamaya çalışırken, diğer yandan El Kaide türünden örgütlere de ev sahipliği yapıyor. Kritik coğrafi konumu, dünyanın bütün ülkelerinin Yemen krizine müdahil olmasına yol açıyor.
*“İngilizlerin Körfez'deki üssü” olarak bilinen Umman Sultanlığı, hem Batı'yla ve Arap dünyasıyla hem de İran'la iyi ilişkilere sahip. 1970'ten beri Sultan Kâbus tarafından yönetilen ülke, bölgesel sorunlarda tarafsız ve arabulucu misyonuyla öne çıkıyor.
*Körfez ülkeleri içinde, kendi ajandasını tatbik etmeye çalışan tek ülke Katar. Konumu itibariyle Arap dünyasıyla İran arasında dengede durmaya çalışan Kuveyt; Suudi Arabistan'ın uydusu konumundaki Bahreyn ve turizm temelli bir gelişme seyri yakalayan Birleşik Arap Emirlikleri ise daha çok dış tesirlere ayarlı siyasetler takip ediyor. Mısır, Emirliklerin bölgedeki en ciddi müttefiki.
*Suriye ve Irak'taki durumları da, zaten hepimiz yakından izliyoruz.