Metin Özer
Garabet
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun büyük oğlu Yair’in, gece kulübü çıkışında bir arkadaşına söylediği sözleri içeren ses kaydı, bir anda ülkenin en sıcak politik meselesine dönüştü.
Üç yıl öncesine ait olmasına rağmen, televizyonların ilgisini yeni çeken kayıtta Yair Netanyahu, arkadaşı Ori Maimon’a “Benim babam senin babana 20 milyar dolar ayarladı, sen bana 400 Şekel [yaklaşık 117 dolar] vermekte nazlanıyorsun!” derken duyuluyor.
Konuşmanın muhatabı Ori’nin, İsrail’in Akdeniz’de işlettiği doğalgaz yatağı Tamar’ın ortaklarından Kobi Maimon’un oğlu olması, kaydın gündemi dinamitlemesinin ana sebebi.
Skandalın ortaya saçılmasından sonra bir açıklama yapan Benyamin Netanyahu, oğlunun kayıt sırasında alkolün etkisi altında olduğunu iddia etti. Yair Netanyahu da “Ori’ye söylediklerim, kaba-saba şakalardı. Benim doğalgaz anlaşmasıyla hiçbir alakam yok, hiçbir ayrıntıyı da bilmiyorum” sözleriyle, kamuoyundan özür diledi.
Ama elbette, tartışmalar hemen bitecek gibi görünmüyor. Yair Netanyahu’nun ağzından kaçırdığı bu ifadeler, muhtemelen babasıyla ilgili devam eden soruşturma dosyasına da dâhil edilecek.
Eşi Sara’nın uçuk harcamaları, yanlarında çalışanlara kötü muamele, devlet imkânlarını suiistimal, doğalgaz anlaşmalarında özel şirketleri devlete karşı kayırma gibi birçok konuda ciddi soruşturmalar geçirmekte olan Benyamin Netanyahu, yine de anketlerde favori başbakan olarak büyük halk desteğine sahip.
Özellikle son 20 yılda neredeyse her başbakan ve cumhurbaşkanının (buna ilaveten sayısız haham, başsavcı, polis komiseri ve milletvekilinin) yolsuzluk nedeniyle soruşturma geçirmesine ya da hapse düşmesine epey alışan İsrail kamuoyu, herhalde artık bu mevzuları çok da dert etmiyor olmalı.
1977’de, İsrail’in Washington büyükelçisi olarak görev yaptığı sırada (1968-1972) açtığı banka hesaplarının hâlâ aktif olduğunun ortaya çıkmasıyla başbakanlık görevinden istifa etmek zorunda kalan Yitzhak Rabin, İsrail kamuoyunun şahit olduğu ilk büyük siyasi yolsuzluğun kahramanıydı.
Rabin, ülke kanunlarına göre vatandaşların yurtdışında aktif banka hesaplarının bulunamayacağı gerekçesiyle görevinden ayrılmıştı.
Rabin’den günümüze, yolsuzluk soruşturmaları nedeniyle kariyerinden olan çok sayıda İsrailli siyasetçi gelip geçti. 2000’de, adı 300 bin dolarlık bir rüşvet skandalına karıştığı için görevinden istifa eden Cumhurbaşkanı Ezer Weizman, -ki İsrail’in ilk cumhurbaşkanı Chaim Weizmann’ın da yeğeniydi kendisi-, bu isimlerin en ünlüsüydü. Weizman’ın yerine cumhurbaşkanı seçilen Moşe Katsav, yakın çalışma arkadaşlarından iki kadına sarkıntılık ettiği için sadece istifa etmekle kalmadı, hapse de girdi.
Kudüs belediye başkanlığı dönemindeki yolsuzluklar için hapse giren eski başbakanlardan Ehud Olmert, Yunanistan’daki bir ihaleyi alabilsin diye arkadaşı David Appel lehine duruma müdahil olmak için rüşvet almaktan hakkında dava açılan Ariel Şaron, rüşvet ve hırsızlık sebebiyle görevinden alınıp hapse giren eski İçişleri Bakanı Arye Deri (hapisten çıkar çıkmaz, yine bakan oldu) ve kara para aklamaktan rüşvete çok sayıda suçla yargılanan Avigdor Lieberman, en bilinen diğer örnekler…
İsrail yargısı, işin içine paranın girdiği kamusal suçlar konusunda gerçekten müsamahasız. Ülkenin en ünlü ve güçlü isimleri, herhangi bir suiistimale imza attıklarında, kendilerini er ya da geç hâkim önünde buluveriyorlar.
İsrail tarihinde, işlediği ekonomik suç nedeniyle cezalandırılmayan veya hakkında soruşturma açılmayan bir kamu görevlisi neredeyse yok. Medya da bu konuları yaman biçimde takip ediyor. Parayla arasındaki mesafeyi sağlıklı biçimde ayarlayamayan birçok İsrailli siyasetçi, atılan ısrarlı manşetlerin ardından kariyerine son vermek durumunda kaldı, kalıyor.
Ancak İsrail yargısının kör-sağır kesildiği bir ihlal çeşidi var: Filistinlilerin işin içinde olduğu bütün suçlar. Evet, bu konuda açık deliller ve ispatlar bile bulunsa, İsrailli herhangi bir siyasetçinin direkt şekilde suçlanması mümkün değil. Örneğin, yukarıda geçen isimlerin çoğu, dünyanın gözleri önünde Filistin halkına büyük acılar çektirmiş kişiler. Çoğunun ellerinde, yüzlerce masumun ve sivilin kanları var.
Suçlanmak, soruşturulmak veya yargılanmak şöyle dursun, imza attıkları katliam ve bombardımanlar sebebiyle övündükleri ve ödüllendirildikleri vaki bilâkis. Tüm İsrail tarihinin en saldırgan siyasetçilerinden -terör kariyerindeki başlıklardan biri Deyr Yasin Katliamı- Menachem Begin, Nobel Barış Ödülü’ne bile lâyık görüldü, görülebildi.
Yargının bu ikircikli tavrı, İsrail devlet sistemine yakından bakıldığında görülecek pek çok garabetten biri. Sistemin nasıl işlediği ve bunun hangi siyasal ve sosyal sonuçlar doğurduğu konusu, Türkiye’de henüz yeterince çalışılmış değil. İsrail’e daha yakından, tanıma odaklı ve derinlemesine getirilecek bakışlar, karşımızda “yekpâre bir güç” gibi duran ve kapasitesi sıklıkla abartılan bu devletin, aslında kendi içinde birçok hassas ve çatışmalı dengeye sahip olduğunu, “dış düşman” algısı olmaksızın güçlükle ayakta durabileceğini de gösterecek bize.