Ortadoğu'da yaşanan güncel gelişmeler açısından, geçtiğimiz haftanın en dikkat çekici haberi İsrail gazetesi Haaretz'de yayımlandı. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve Ürdün Kralı Abdullah'ın, 21 Şubat 2016 günü Ürdün'ün liman kenti Akabe'de gizlice buluştuğunu yazan gazete, üçlünün Filistin meselesini müzakere ettiğini duyurdu. Haberini İsrailli yetkililere dayandıran Haaretz, buluşmada dönemin ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin de hazır bulunduğunu, Kerry'nin daha sonra toplantı hakkında Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı bilgilendirdiğini kaydetti.
Habere göre, uzun bir diplomatik hazırlığın ardından gerçekleşen görüşmelerin ana temasını, bağımsız Filistin devletinin kurulması karşılığında Arapların İsrail'le kapsamlı bir barış yapma planı oluşturdu. Netanyahu'nun bu girişime başta sıcak baktığı, fakat kabinesindeki 'şahin' isimlerin tepkisi nedeniyle bir süre sonra desteğini geri çektiği belirtildi. Akabe Zirvesi de böylece akim kaldı ve herhangi bir sonuca ulaşmadan sona erdi.
İsrail hükümet sözcüsünün yorum yapmaktan kaçındığı, Arap tarafının ise açıkça yalanlamadığı toplantı konusundaki haber, doğru gözüküyor. Ortadoğu'nun mevcut dengeleri içinde İsrail-Mısır-Ürdün üçlüsünün Filistin ortak paydasında buluşmuyor olduğunu düşünmek zaten gerçekçi değil. Haaretz, muhtemelen çok sayıdaki gizli görüşmeden sadece bir tanesinin izini sürebildi.
***
Akabe toplantısının temel amacı, Ortadoğu'daki bütün problemlerin sebebi konumundaki Filistin meselesinin nasıl kontrol altında tutulacağının müzakeresiydi. Her üç ülkenin de Mahmud Abbas yönetimiyle arası son derece iyi olduğuna göre, kontrol altında tutulmak istenen kesim, elbette Hamas başta olmak üzere Filistin'deki diğer oluşumlar. Muhtemel bir patlamanın önüne nasıl geçileceği sorusu, üç lider kadar Abbas'ı da yakından ilgilendiriyor zaten.
İsrail, Mısır ve Ürdün'ü ortak paydada buluşturup gizli toplantılar yapmaya sevk eden şey, sadece Filistin merkezli güvenlik kaygıları değil. Türkiye başta olmak üzere, soruna dışarıdan müdahale eden Müslüman ülkelerin engellenmesi de liderlerin önceliği durumunda.
Özellikle Mısır ve Ürdün, Filistin sorununda Türkiye'yi çözüm ortağı olarak kabul etmemekte direniyor. Hatta Kahire ve Amman'ın bu direnişinin İsrail'den bile sert ve inatçı olduğunu söylemek mümkün. Mısır Gazze'ye, Ürdün de Kudüs ve Batı Şeria'ya Türkiye'nin karışmasını kesinlikle istemiyor. İsrail-Türkiye yakınlaşması her iki başkenti de ciddi şekilde rahatsız ederken, Türkiye'nin bölgeye olan ilgisi, Mısırlı ve Ürdünlü yöneticilerin uykularını kaçırıyor. Filistin meselesini kendi tekellerinde tutmak, bunu bir iç politika malzemesi olarak kullanmaya devam etmek ve sorunu İsrail'le koordineli şekilde zamana yayarak halletmeye çalışmak, Mısır ve Ürdün'ün konuya yaklaşımının özeti.
***
Mısır 1979'da, Ürdün de 1994'te İsrail'le resmen barış anlaşması imzalamış olduğu için, Araplar İsrail'le doğrudan müzakere için Kahire ve Amman koridorlarına muhtaç. İsrail'e resmen küs duran ülkeler, fiziksel temas imkânından mahrum bulunduklarından konuya dâhil olamıyor. Fas gibi gayri resmi yollardan İsrail'le ilişki içinde olan ülkelerse, coğrafi mesafenin dezavantajları nedeniyle problemin kıyısında kalıyor.
Filistin, Araplar için adeta cami avlusunda bulunan sahipsiz bir bebek gibi. Konuyu siyasi malzeme haline getirmek, ciddi çözümler üretip yarayı iyileştirmekten daha kolay geliyor. Arap dünyasının en eğitimli ve mücadeleci halkı olan Filistinlilere karşı duydukları çekinceler de, Arap yöneticileri lehte adım atmaktan alıkoyuyor. Bunun yerine, Filistin içindeki bölünmeleri körüklemek ve uluslararası toplumun ürkek adımlarını şaşmadan takip etmek, maslahata daha uygun addediliyor.
Filistin'e yetim-öksüz bebek muamelesi yapan Arap yöneticilerin bir diğer endişesi, Kudüs gibi sembolik bir şehrin yönetimi konusunda İslâm dünyası içinde çıkabilecek çatışma ve bölünmeler… İsrail bugün Kudüs'e yönelik işgali sona erdirse ve “Ben bırakıyorum, şehri artık siz yönetin” dese, şu anda Müslümanların bunu çatışmadan ve birbirini çiğnemeden yapabilme ihtimalleri yok. Araplar, İslâm dünyasına dair bu hazin gerçeğin de gayet farkında. Onun yerine Kudüs'ün ve Filistin topraklarının İsrail işgali altında kalmaya devam etmesi, tüm bu egemenlik kavgalarına bulaşmaktan daha pratik görülüyor.
İşgal bir anlamda, Kudüs'ü İslâm dünyası içinde yeni bir gerilim konusu ve nesnesi olmaktan kurtarıyor. Herhalde bu, tarihin en yaman ironilerinden biridir.
***
Ortadoğu'daki her ülke, öyle ya da böyle Filistin meselesinin içinde. Ama bunlardan bir tanesi, hem tarihsel serüveni hem de nüfusunun çoğunluğunu Filistinlilerin oluşturması bakımından özel bir konumda bulunuyor: Ürdün Hâşimî Krallığı.
Çarşamba günü, 1920'lerde devletin kuruluşundan başlayıp tarihî arka planına da işaret ederek, Filistin sorununda Ürdün'ün nerede durduğunu konuşalım. Ve elbette, Ürdün-Türkiye ilişkilerine zorunlu atıflar da yaparak…
Metin Özer
Filistin: Cami avlusundaki bebek
25 Şubat 2017, Cumartesi