19 Kasım 1977 Cumartesi akşamı, Yahudilerin kutsal Şabat günü sona erdikten hemen sonra, Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Enver Sedat'ın uçağının Tel Aviv'e inişini canlı yayında izleyen Araplar, şaşkınlık ve dehşetten neredeyse küçük dillerini yutacaktı. İsrail'le, kuruluşundan bu yana birçok defalar savaşmış bir Arap ülkesinin, hem de Mısır gibi güçlü bir Arap ülkesinin lideri, şimdi “barış ve kardeşlik temennileri” için Yahudilerin ayağına gidiyordu. Bu, neresinden bakılırsa bakılsın, şoke edici ve sonuçları itibariyle bölge tarihinin en önemli gelişmelerinden biriydi.
Mısır'ın İsrail'i resmen tanıması ve iki ülke arasında kapsamlı bir barış anlaşması imzalanmasıyla sonuçlanacak olan sürpriz ziyaret, iki taraf arasında bir dizi ince diplomatik temas sonucu, titiz biçimde planlanmıştı.
17 Mayıs 1977'de düzenlenen genel seçimleri, İsrail tarihinin en yüksek oy oranıyla kazanan Menahem Begin, bir ay sonra başbakanlık koltuğuna oturur oturmaz, Mısır başta olmak üzere komşu ülkelerin liderlerine “barış” çağrısında bulundu. Bu çağrı, Filistin sorununu kalıcı biçimde çözmeyi kafasına koyan Demokrat ABD Başkanı Jimmy Carter'ın bölgeyle ilgili planlarına da uygunluk gösteriyordu. 13 Temmuz 1977'de İsrail Başbakanı Menahem Begin, “İsrail ve Komşuları Arasında Barış İçin Taslak” adlı planını ortaya atınca, ABD de Mısır nezdinde girişimlerde bulunmaya başladı.
Ekim ayının sonunda, Enver Sedat Romanya, İran ve Suudi Arabistan'ı kapsayan bir geziye çıktı. Sedat, Kudüs'ü ziyaret etme isteğinden ilk kez Bükreş'teki basın toplantısı sırasında söz etti. ABD ile temaslarını da bir yandan sürdüren Sedat, Tunus'ta toplanmak üzere olan Arap Birliği dışişleri bakanlarının, Mısır'ın İsrail'le bir anlaşmaya varmasını engelleyecek toplu bir karar almalarından endişe ederek elini çabuk tutmaya çalışıyordu.
9 Kasım günü, Mısır Parlamentosu'nda bir konuşma yapan Sedat, sözlerinin sonunda sürpriz bir şekilde, “eğer evlatlarından birinin bile yaralanmasını ya da ölmesini engelleyecekse” Knesset'e kadar giderek barışı müzakere etmeye hazır olduğunu ifade etti. Sedat'ın, işitenleri hayretlere düşüren bu çıkışı, Kudüs'te gazeteciler tarafından kendisine sorulduğunda, Begin “Sedat gerçekten Kudüs'e gelmek istiyorsa, bunu memnuniyetle karşılarız” demek durumunda kaldı.
13 Kasım'da İsrail kabinesi, Enver Sedat'ın Kudüs'ü ziyareti gündemiyle toplandı. Uzun tartışmaların ardından, toplantıdan, Sedat'a Knesset'te bir konuşma yapması için resmi davet iletilmesi kararı çıktı. Davet, 15 Kasım günü, Kahire'deki ABD Büyükelçiliği kanalıyla Mısır yönetimine ulaştırıldı.
Enver Sedat, bu sırada Suriye'nin başkenti Şam'daydı. Ziyaretin amacı, Hafız Esed'i İsrail'le müzakerelere başlamaya ikna etmekti, ancak iki lider arasında anlaşma sağlanamadığı gibi, diplomatik temaslar çerçevenin epey dışına taşarak karşılıklı söz düellolarına da sahne oldu.
Sedat'ın Kudüs'ü ziyaret planı, Mısır'daki politik havayı da gerginleştirmişti. Dışişleri Bakanı İsmail Fehmi, Sedat'ın İsrail'le barışma niyetini protesto amacıyla görevinden istifa etti. (İsmail Fehmi'nin, yine kendisi gibi diplomatlığı seçen oğlu Nebil Fehmi, Muhammed Mursi'nin darbeyle devrilmesinin ardından kurulan hükümette dışişleri bakanı olarak görev yapacaktı.) Sedat, Fehmi'nin yerine, daha sonra BM Genel Sekreteri de olacak olan Kıpti asıllı Butros Gali'yi getirdi.
Kudüs temaslarına Mescid-i Aksâ'dan başlayan Sedat, bayram namazını Müslümanlarla birlikte kıldıktan sonra, Knesset'e geçerek bir konuşma yaptı. Konuşmasında iki halkın artık birlikte ve kardeşçe yaşamasına vurgu yapıyor, Kudüs'e barış için geldiğini söylüyordu. Sedat'ın bu hayali, iki yıl sonra Beyaz Saray avlusunda imzalanan kapsamlı bir barış anlaşmasıyla gerçekliğe kavuşacaktı.
Cemal Abdunnâsır döneminin tortularından kurtulmak maksadıyla önce Sovyetler Birliği'nin Mısır'daki varlığına son veren Sedat, ardından Müslüman Kardeşler'e ve diğer gruplara elini uzatmış, ülkedeki İslâmcı muhalefetin nispeten rahata ermesine imkân tanımıştı. Ancak İsrail'le imzalanan anlaşmanın doğurduğu öfke dalgası, Sedat'ın da sonunu hazırlayacaktı: 6 Ekim 1981 günü, Hâlid Şevkî el İslâmbûlî adlı bir yüzbaşı ve iki arkadaşı, 1973 Yom Kipur Savaşı'nda kazanılan zaferin kutlandığı tören alanında protokolü otomatik silahla taramış, aralarında Sedat'ın da bulunduğu 11 kişiyi öldürmüştü.
1951'de Ürdün Kralı Abdullah'ın “İsrail'le fazla yakınlaşmasından dolayı” bir Filistinli tarafından öldürüldüğü senaryo, böylece 30 yıl sonra aynen tekrarlanmıştı. Bu defa Mısırlı bir lider, aynı gerekçeyle suikasta kurban gitmişti. Arada (1975'te) gerçekleşen Kral Faysal suikastı da düşünüldüğünde, mesaj netti: İsrail'le işbirliği de, İsrail'e direnmek de aynı sonucu getiriyordu.
Bu üç suikast, Filistin ve Kudüs davasına taraf olan üç önemli Arap ülkesinin (Ürdün, Mısır ve Suudi Arabistan) Filistin ve Kudüs siyasetlerini tamamen kilitleyecek, sonraki liderleri net ve kararlı adımlar atmaktan alıkoyacaktı.
Sedat'ın öldürülmesinden sadece 14 yıl sonra, odak noktasında yine Kudüs'ün olduğu bir başka siyasi suikast daha gerçekleştirilecekti. Ancak bu defaki olay, kurbanın ve katilinin kimliği nedeniyle herkesi şaşkına çevirecekti.
Metin Özer
Fazla yaklaşan da, uzaklaşan da gidiyor
11 Mart 2017, Cumartesi