İslâm dünyasının sorunu sanki mezhep çatışmasıymış gibi bir atmosfer oluşturmaya, bunun için mezhepleri kaşımaya, mezhep çatışması icat etmeye çalışıyorlar!
SORUN, MEZHEP ÇATIŞMASI DEĞİL, BAĞIMSIZLIK SORUNU!
Oysa İslâm dünyasının sorunu, mezhep çatışması değildir. İslâm dünyasının sorunu bağımsızlık sorunudur.
İslâm dünyasının asıl sorununu hem gizlemeye hem de mezhep çatışması gibi sahte sorunlar icat ederek Müslümanları birbirine düşürmeye, kırdırmaya çalışıyorlar; böyle böyle tam anlamıyla hedef saptırıyorlar!
Önce şunu bilelim: İslâm dünyasında tarih boyunca mezhepler arasında çatışmadan ötürü Müslümanlar birbirleriyle boğuşmadılar. Tarih boyunca İslâm dünyasının belini büken asıl çatışmalar dışarıdan gelen saldırılardan ötürü yaşandı.
DIŞARDAN SALDIRILAR İSLÂM DÜNYASINI PERİŞAN ETTİ!
Sözgelişi, birinci büyük medeniyet buhranı, Müslümanların kendi aralarındaki gerilimlerden veya sorunlardan değil, bizatihî dışarıdan yani Moğol ve Haçlı saldırılarından kaynaklanmıştı.
Bir başka hayatî nokta da şu: Mezhep çatışması gibi görünen çatışmalar, aslında siyasî gerilimlerden, iktidar çatışmalarından ibaretti esas itibariyle.
Bugün de, iki asırdır iliklerimize kadar yaşadığımız ikinci büyük medeniyet buhranı, esas itibariyle, modernliğin meydan okuması, dolayısıyla Batılıların bütün medeniyetlerin, dinlerin ve kültürlerin kökünü kazıma saldırılarının bir sonucudur.
MÜSLÜMAN ZİHİN VE MÜSLÜMAN ZEMİN ÇÖKTÜ!
Batılılar, önce sömürgecilik tecavüzüyle ardından emperyalizm tecavüzüyle hem mevcut medeniyetlerin varlık nedenlerini hem de varoluş ve yaşama zemin'lerini yerle bir ettiler.
Bunun “dış güçler paranoyası"yla filan bir alakası yok. Yaşanan acı gerçek açıkça şu: Batılılar, modern ve postmodern süreçlerde öncefiilen sonra zihnen bütün medeniyetlerin zihin'lerini ve zemin'lerini tarumar ettiler. Dünyayı köleleştirdiler.
Eğer bu yakıcı gerçeği göremezseniz, dünyada, coğrafyamızda ve ülkemizde yaşanan hiç bir temel varoluşsal sorunu anlama, anlamlandırma ve aşabilme konusunda hiç bir entellektüel mesafe katedemezsiniz.
Özetle ve altını çizerek söylüyorum: Batı uygarlığı, bütün medeniyetlere, dinlere ve kültürlere ölümcül darbe vurdu, geliştirdiği, Heidegger'in “vahşî canavar" olarak tarif ettiği kaba veya smart teknolojik silahlarla bütün medeniyetleri kendine boyun eğdirdi.
Cins bilim felsefecisi Paul Feyerabend, “Batı uygarlığı dünya üzerindeki hâkimiyetini iki şeye borçlu: Silah ve reklam / medya" dememişti boşuna değil mi?
Buradan geleceğim nokta önemli: Batılılar, İslâm dünyasını önce kaba güç'le işgal ettiler, böl, parçala, yönet ilkesiyle her şeylerini ele geçirdiler ve kaynaklarını talan ettiler; sonra da postkolonyal süreçte, kendilerinin kontrol ettiği uydu elitleri devletlerin başına diktiler!
Şu ân Batı uygarlığının dışında hiç bir medeniyet varlık nedenini ve varoluş zeminini koruyabilecek durumda değil tam da bu nedenle.
Batılılar, bir yandan özgürlükler, insan hakları, demokrasi retorikleri geliştiriyorlar ama öte yandan da istedikleri yeri işgal ediyor, istedikleri lideri deviriyorlar.
İşte bu nedenledir ki, Obama, Türkiye›deki demokrasiden şikâyet ederken, Mısır'daki darbeden ve diktatörlükten şikâyet etmeyi aklının ucundan bile geçirmiyor!
Bütün bunları bundan sonra söyleyeceklerimin arkaplanını ve teorik temelini oluşturması için yazdım.
Şunu bileceksiniz: İslâm dünyasının en temel sorunu bağımsızlık sorunudur. Mezhep çatışması vesaire sorunu değildir.
HARİCÎLER VE ŞİA'NIN ÖNÜ AÇILIYOR!
Batılıların 100 yıllık en hayatî projesi şu: Bin yıldır, İslâm dünyasını dimdik ayakta tutan, içerden ve dışardan gerçekleştirilen bütün teorik ve pratik nitelikli saldırıları püskürtmesine yol açan Ehl-i Sünnet Omurga'yı çökertmek!
O yüzden Batılılar, özellikle de İngilizler, 200 yıldır, önce Vehhâbilik, ardından tam anlamıyla selefsizlik anlamına gelen neo-selefilik üzerinden İslâm tarihinde hiç bir zaman omurga konuma yükselemeyen haricî mantığına İslâm anlayışının omurgası hâline getiriyorlar. Afrika'dan Asya'nın en ücra noktalarına, Arap dünyasından Balkanlar ve Kafkaslara kadar bu haricî mantığı şu ân omurga konumuna yükseltilmiş durumda.
Şimdi ikinci aşamasını hayata geçiriyor Batılılar bu stratejilerinin: Şia'nın önünü alabildiğine açarak, İslâm dünyasında bu hâricî mantığını benimseyen aktörlerle Şia'yı karşı karşıya getirmek ve sonra da “bakın İslâm dünyası mezhep çatışmalarıyla birbirinin boğazına çökmek üzere!" diyebilecekleri yapay ve sahte bir çatışma ortamı icat etmek ve maalesef bunu gerçeğe dönüştürmek için inanılmaz çaba gösteriyorlar!
Biz de bu zokayı yutuyoruz!
HEDEF: EHL-İ SÜNNET OMURGAYI ÇÖKERTMEK!
Sonuçta hedef Ehl-i Sünnet Omurga'yı çökertmek! Şunu çok iyi biliyor Batılılar: Eğer Ehl-i Sünnet Omurga çökertilirse, İslâm akidevî olarak çok büyük darbe yer. Müslüman toplumları akidevî olarak bir daha bir araya toplayacak, ayağa kaldıracak, saldırıları püskürtecek sütun çöker!
Biraz basiret, feraset ve stratejik zekâ lütfen!
Bu mesele çok hayatî! Yarınki yazıda bu meseleyi mercek altına almaya devam edeceğim.