Ahmet Arslan
Dünyanın bir Batı Sorunu var! Akîdemize saldırıyorlar!
Çağı tanıyamazsanız, tanımlanırsınız.
Çağı tanıyamazsanız, çağrınızı çağ'ın ağları, bağlamları ve kavramlarıyla tanıma ve tanımlama çıkmaz sokağına yuvarlanırsınız.
Çağı tanımazsanız, nasıl bir savrulma yaşadığınızı, kendi farkınızı bile farkedemez, kendinize bile nereden baktığınızı hiç bir zaman anlayamazsınız.
Özelde bir toplumun, genelde bir medeniyetin çocuklarının başına gelebilecek en büyük varoluşsal felâket budur!
Çağı tanıyamadığı için sürgit çağ tarafından tanımlanmak ve daha da ürküncü kendini, kendi çağrısını da kendine ait olmayan bir çağ'ın içinden, kendine ait olmayan bir çağ'ın bakış açıları, kavramları ve bağlamları ile tanımaya ve tanımlamaya kalkışmak! Felâket değil de, nedir bu?
BATI SORUNU'NU KONUŞMADAN ASLÂ!
Yaklaşık iki asır önce Batılılar, bir “Şark Meselesi” icat etmişlerdi: Şark'ı dize getirmeyi, kontrol etmeyi, yok etmeyi amaçlıyordu Batılılar Şark Meselesi'yle.
(Bu meseleyi ayrı bir yazıda mercek altına alacağımı belirterek burada bu meseleye sadece değinmekle yetiniyorum.)
Sonunda başardılar. Batı dışında bir dünya yok artık. Bütün dünyaları, bütün medeniyetleri asimile etmeyi, kendilerine benzetmeyi, köklerini çürütmeyi, varlık nedenlerini ve varoluş zeminlerini yerle bir etmeyi başardı Batılılar.
Geldiğimiz nokta insanlık açısından, insanlığın geleceği açısından ürpertici: Herkes Batılıların başkalarına hayat hakkı tanımayan, başka medeniyetlerin kökünü kazıyan saldırısını kabullendi!
Şu an, bir Batı Sorunu var insanlığın.
BATI SORUNU: İNSANLIĞA, TABİATA, TANRI'YA SALDIRI!
Batı Sorunu ne peki?
Özetle söylemek gerekirse şöyle bir şey: Batılıların bütün insanlığa, bütün medeniyetlere, dahası Tanrı'ya ve tabiata saldırısı.
Batılıların gerçekleştirdikleri bu çok yönlü ontolojik saldırı anlaşılmadan, dünyanın hiç bir sorunu anlaşılamaz.
Ezberlerimizden kurtulamadığımız sürece dünyada yaşananları, daha felsefî bir ifadeyle insanın başına ne geldiğini anlayamayacağız ve yaşadığımız felâketi bırakınız görebilmeyi, kavrayabilmeyi, bu küresel ve varoluşsal felâketten aslâ kurtulamayacağız. Sanki her şey normalmiş gibi “yaşamayı” (=sürüklenmeyi) sürdüreceğiz!
En ürpertici ama göremediğimiz en büyük ezber şu: Biz, bu dünyada yaşadığımızı zannediyoruz. Hayır, bizim bir dünyamız yok.
Üç asırdır Batılıların şekillendirdiği bir dünyada yaşıyoruz.
“PORNOGRAFİ” Ç/AĞI: ZİHNÎ KÖRLEŞME VE FELÇLEŞME
Biz Müslümanlar olarak kendi dünyamızda yaşamıyoruz, Batılıların kurdukları dünyada yaşıyoruz.
İçinde yaşadığımız dünya, bizim dünyamız değil.
İçinde yaşadığımız çağ, bizim çağımız değil.
İçinde yaşadığımız çağ, bizim çağrımızın kurduğu bir çağ hiç değil.
Biz, devâsâ bir ağ'ın içine fırlatılmış gibiyiz ama bunun farkında bile değiliz! Farkında değiliz çünkü “pornografi” (yani algı kapılarımızın kapanması) yaşadıklarımızı görebilmemizi, kavrayabilmemizi imkânsızlaştırıyor: Bizi, hız'a, haz'a, ayrıntının ayartı'sına hapsediyor; zihnimizi körleştiriyor; düşünme melekelerimizi felç ediyor zira.
“Pornografi” çağı'nın körleştirici ve felçleştirici etkilerini yalnızca biz yaşamıyoruz, bütün dünya yaşıyor: İnsanlığın vebası bu!
FELÂKETİ GÖRELİM
O yüzden Çinliler de, Hintliler de, Ruslar da, Japonlar da, Latin Amerikalılar ve Afrikalılar da kendi dünyalarında yaşamıyorlar. Batılıların kurdukları ve bütün dünyaya dayattıkları bir dünyada, seküler-kapitalist-pagan Batı uygarlığının dünyasında nefes alıp-vermeye çalışıyorlar.
Her alanda kullandığımız bütün kavramlar ve bütün kurumlar yalnızca Batılıların eseri. Siyasî, kültürel, ekonomik, entelektüel, estetik, ahlâkî bütün kavramlar ve kurumların hemen hepsi yalnızca Batılılara, seküler-kapitalist-pagan Batı uygarlığına ait.
Batı uygarlığının dışında hiç bir medeniyet yaşamıyor. Çin medeniyeti de, Hint medeniyeti de, Rus-Ortodoks medeniyeti de, “Latin Amerika” medeniyetleri de, nihayet İslâm medeniyeti de yaşamıyor, varlığını sürdüremiyor, yeni ufuklara doğru yürüyemiyor.
Batı uygarlığı, kendisi dışındaki bütün medeniyetlerin varlık nedenlerini ve varoluş zeminlerini yok etti.
Ontolojik bir felâket bu. İnsanlığın başına bundan daha büyük felâket gelmedi. Bütün medeniyetlerin varlık nedenlerini ve varoluş zeminlerini yitirmeleri, metamorfoz yedikleri, başkalaştıkları, başaşağı yuvarlandıları anlamına geliyor.
Özetle: Batılıların, üç asır gibi kısa bir zaman diliminde hem insana, tabiata ve Tanrı'ya ontolojik saldırı gerçekleştirdikleri gerçeğini hem de bütün medeniyetlerin varlık nedenlerini ve varoluş zeminlerini yok ettikleri hakikatını göremediğimiz, sözün özü Batı Sorunu'nu tartışmadığımız sürece yaşanan temel varoluşsal sorunları bırakınız aşabilmeyi, kavramayı bile başaramayacağımızı iyi bilelim, diyorum.