''Meşhur İngiliz casusu 'Lavrens', gelen haberlere göre, bir motosiklet kazası neticesinde ağır surette yaralanmıştır. Harbi umumide bilhassa Arabistan'da birçok entrikalar çeviren ve o koca ülkelerin Türkiye'ye karşı isyanını ve bugünkü halini temin eylemek hususunda büyük roller oynayan 'Lavrens', acaba yaptıklarının cezasına mı uğradı? 'Su testisi su yolunda kırılır' dedikleri gibi, bu meşhur ve azılı casusa da rahat döşeğinde tabii bir surette ölmek müyesser değil mi imiş?”
16 Mayıs 1935 tarihli Akşam gazetesi, Şerif Hüseyin ve ailesinin Osmanlı İmparatorluğu'na karşı isyanında kritik bir rol oynayan İngiliz ajan ve stratejist Thomas Edward Lawrence'ın başından geçen kazayı böyle haberleştirmiş. Başlık da, en az haberin içeriği kadar yorum ve yönlendirme dolu: “Casus Lavrens'in kafatası çatladı, hali fena!”
Bugünkü Ortadoğu coğrafyasında geçen çalkantılı yılların ardından, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bölgede oluşan yeni siyasal atmosferde barınamayan Lawrence, 13 Mayıs 1935 günü kendi kullandığı motosikletin devrilmesi sonucu ağır yaralanmıştı. İngiltere'nin güneyindeki Wareham kasabası yakınlarında gerçekleşen kazayı müteakiben altı gün komada kalan Lawrence'ın ölüm haberi 19 Mayıs 1935'te dünyaya duyuruldu.
Önüne çıkan iki çocuğa çarpmamak için direksiyonu kırdığı sırada motosikletinin kontrolünü kaybettiği belirtilen Lawrence, öldüğünde sadece 46 yaşındaydı. Bir İngiliz soylusunun gayrimeşru çocuğu olarak gözlerini açtığı dünyadan, bugün hâlâ tartışılan bir trafik kazasıyla ayrılmıştı.
1922'de ülkesine dönüp Kraliyet Hava Kuvvetleri'ne katılarak kendini unutturmaya çalışan T. E. Lawrence, ismini önce 'John Hume Ross', daha sonra da 'Thomas Edward Shaw' olarak değiştirmişti. Hayatının sonraki bölümünde ortaya koyduğu eserleri de T. E. Shaw takma adıyla kaleme alacaktı. Biyografisini kaleme alan uzmanlara göre, medyanın aşırı ilgisinden bunalmış, daha sade ve kenarda bir hayat yaşamayı amaçlamıştı.
O her ne kadar kendisini unutturmaya çalışsa da, ölümünün bizzat Winston Churchill'in emriyle gerçekleşen bir suikast olduğunu düşünenler de az değil. Örneğin İngiliz tarihçiler Rodney Legg ve Desmond Stewart, Lawrence'ın önüne siyah bir arabanın kasten çıkarıldığını, olayın arkasında da İngiliz gizli servisi MI5'in bulunduğunu savunuyor. Legg ve Stewart, Lawrence'ın orada hazır bekleyen bir kamyonla hemen askeri hastaneye götürülmesini, şahitlerin çelişkili ifadelerini ve basın mensuplarına hiçbir şekilde kazayla ilgili net bilgi verilmemesini de, bu tezlerini güçlendiren unsurlar olarak görüyor.
Tabii, komplo teorisyenleri bu noktada da durmuyor. Lawrence'in, Ortadoğu'daki yeni operasyonlar için İngiliz istihbaratı tarafından görevlendirildiğini, ülkeden kaçırılıp kamuoyunun zihninden silinmesi amacıyla motosiklet kazası senaryosunun sahnelendiğini söyleyenler de var. Bu versiyona göre, Ortadoğu'da İngilizlerin hazırladığı yeni oyunlarda perde gerisinde görev alan Lawrence, 1968'de Fas'ın Tanca kentinde 80 yaşında normal şekilde öldü.
***
Hayatıyla da ölümüyle de hep tartışmaların odağında yer alan Thomas Edward Lawrence, genellikle Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasıyla sonuçlanan 'Arap İsyanı' sürecinin mimarı olarak görülür. Kendisine atıf yapılan makale ve kitaplarda çizilen Lawrence portresi, “Arapları ayartan, yönlendiren, yol gösteren, onlara para ve bilgi akışı sağlayan, aşırı kurnaz bir ajan” şeklindedir. Bu yargıların birinci kaynağı Osmanlı'nın parçalanmasının izahı sadedinde bir sorumlu arama düşüncesidir. Diğeri ise, bizzat Lawrence'ın kendi yazdığı hatıratıdır.
Bugün, arşivler açıldıkça ve o dönemle ilgili farklı bilgi parçaları bir araya geldikçe, Lawrence'ın 'Arap İsyanı'ndaki rolünün abartıldığı kadar büyük olmayabileceğini düşünmek gerekiyor artık. İngiltere'de çalışmalarını sürdüren Irak asıllı akademisyen Prof. Dr. Ali Allâvî'nin 764 sayfalık dev eseri “Irak Kralı Birinci Faysal”, bu konuda oldukça ikna edici kanıtlar ortaya koyuyor mesela. Allâvî'ye göre Lawrence'ın kaleme aldığı savaş hatıralarında düpedüz uydurduğu birçok pasaj bulunduğu gibi, Arapları yönetip yönlendirmede kendisiyle ilgili anlattığı şeyler de bol bol abartı ve hayal içeriyor.
Önümüzdeki yıllarda yeni kaynaklar ve belgeler ortaya çıktıkça, “Lawrence efsanesi” de yeniden şekillenmeye, değişmeye ve dönüşmeye devam edecek gibi görünüyor. Arap dünyasında konuyla ilgili ciddi çalışmaların henüz yapılmamış olduğunu da hesaba katınca hele…
***
Yine tarihin dönüm noktalarından birine şahitlik ediyoruz. 100 yıl önce, 1916-17'de yaşananların neredeyse tıpatıp aynısı, gözlerimizin önünden geçip gidiyor. O dönemlerin Lawrence'ları, Şerif Hüseyin'leri, Emir Faysal'ları, Abdulaziz bin Suûd'ları vb. günümüzde de aynen mevcut. Verilen kavgalar da, kavgaların verildiği coğrafyalar da -insanı korkutacak biçimde- aynı.
Ortadoğu coğrafyasının kabaca 100-120 yıllık zaman dilimleri içinde büyük dönüşümler geçirdiğini ve yapısal anlamda değiştiğini savunan tarih tezine kulak verecek olursak, bir asır sonra da bizden sonrakiler şimdikine benzer şeylere şahit olacak.
Yine aynı noktaya geliyoruz: Tarihin akışı ve coğrafyanın meydan okuyuşu karşısında tutunabilmenin tek yolu, içinde yaşadığımız serüvenin önceki bölümlerini kesintisiz ve sansürsüz bilmekten geçiyor.
Metin Özer
“Casus Lavrens’in kafatası çatladı”
20 Mayıs 2017, Cumartesi