Metin Özer
CAMİ CANİSİ ERDOĞAN'A NE HABER YOLLADI?
Yeni Zelanda’daki cami saldırısı gerek hazırlanış, gerek uygulama, gerekse de verdiği mesajlar açısından çok iyi incelenip, irdelenmesi gereken bir olay.
Bu saldırı İslam alemini değil, doğrudan Türkiye’yi hedef almaktadır.
Bu öyle bir saldırıdır ki, tâââ Yeni Zelanda’dan ülkemize ateş edilmiştir.
Cami vahşeti asla ama asla ırkçı bir ruh hastasının tek başına gerçekleştirdiği bir katliam değildir.
Bu vahşet;
Hollywood aksiyon filmi gibi senaryosu yazılmış,
Verilecek mesajlar uzman bir kadro tarafından kaleme alınmış,
Aksiyon sahneleri profesyonel ekiplerce hazırlanmış,
Yetiştirilmiş bir özel ajan tarafından gerçekleştirilmiş iğrenç bir planın parçasıdır.
Bu filmin finali ise henüz sahnelenmedi.
Final, filmde verilen mesaj ve o mesajın muhataplarının tavrına göre şekillenecek.
Bu noktada bir iki ayrıntı verelim.
Brenton Tarrant denilen cani, 20 yaşındayken babasını kanserden kaybetmiş;
Babasının ölümü üzerine tamamen psikopatlaşmış birisi...
Bu katil, Kasım 2017'de "A Kategorisi" ateşli silah lisansı alarak vahşet planının ilk adımını atmış.
A kategorisi ateşli silah lisansı, otomatik ve yarı otomatik bütün silahları kapsıyor.
Saldırı sırasında 5 ayrı silah kullanmış.
Bunların ikisi pompalı diye bilinen av tüfeği; diğer ikisi de yarı otomatik tüfekler. Bir de manivelalı silah kullanmış.
Kullandığı silahlar avcılık için gibi görünse de, tamamı askeri amaçlı saldırı silahları.
Askeri uzmanlar katilin atışlarını inceledi.
Gerek silah seçimi, gerek silahları tutuşu, gerek atışları ve soğukkanlılığı sıra dışı bulundu.
Son derece profesyonel izlenimi veren caninin, çok sıkı bir eğitimden geçirildiğinden şüphe yok.
İşaretler, bu caninin profesyonel askeri bir ekip tarafından hazırlandığını gösteriyor.
Tüfeğine yazdığı mesajlara gelince..
Emin olun tarihçiler bile büyük şaşkınlık içinde.
Ünlü tarihçi Murat Bardakçı şöyle dedi;
- Bir terörist düşünün: Ta sekiz asır önce Selçuklu ordusunu hangi Gürcü kralı ile kumandanının mağlûp ettiğini bilecek,
Sırplarla ve Macarlarla 14. ve 15. asırda tutuştuğumuz muharebelerdeki Hristiyan kumandanların isimlerini artarda rahatça sıralayacak.
Osmanlı Ordusu’nun 1683’te Viyana önlerinde bozguna uğramasında ikinci, hattâ üçüncü derecede rolü olan Avrupalı generallerin adlarını tek tek yazacak, Kıbrıs’ın fethinde esirleri öldürdüğü için idam edilen İtalyan generali bile unutmayacak…
Dahası var!..
Bu isimleri tüfeğine ve şarjörlerine öyle Lâtin alfabesi ile değil, ait oldukları dillerin alfabeleri ile, yani Gürcü’yü Gürcü, Ermeni’yi Ermeni, Sırp’ı da Kiril harfleriyle yazacak!
Şimdi çok daha açık şekilde söyleyeyim: Türkiye’de yahut başka bir memlekette bu listeyi kendi başına hazırlayacak tek bir tarihçi bile bulamazsınız, yoktur!
Anlayacağınız işin bu yönü de ayrı bir ekip çalışması…
Tarihi çok iyi bilen ve arşivleyen bir ekip olduğu gayet açık.
Askeri yönü bir ekip, tarihi yönü başka bir ekip tarafından kurgulanan bir saldırı ile karşı karşıyayız.
Bir de siyasi ekip var!..
Hem askeri, hem tarihçi, hem de siyasi bir ekip tarafından uzun süredir hazırlandığı aşikar olan bu katil, vahşetinin bir de manifestosunu hazırlamış.
Yeni Zelanda canisi saldırıdan hemen önce, Yeni Zelanda Başbakanlık Ofisi'ne 74 sayfalık bir metin göndermiş.
74 sayfalık manifestonun büyük bölümü beyaz adam fasa fiso şeklinde ama esas verilmek istenilen mesajı satır aralarına yerleştirmiş.
Bıraktığı metinde, katliam sonrası polisler tarafından kendisine yöneltilecek, “Hıristiyan mısın?” sorusuna 'Karar verdiğimde size de söylerim' diye cevap veren terörist, amaçlarından birisinin "Türkiye ile NATO'nun arasını açmak" olduğunu yazmış.
Buna göre, NATO Avrupalı ülkelerin ordusu olmalı ve Türkler de aslî üyelik yerine, "düşman güç" olmaya geri itilmeliymiş.
BİNGO…
İşte eylemin ve manifestonun özeti ve mesajı..
Cami canisi silahına yazdığı notlarla hedefinin tamamen Osmanlı ve Türkiye olduğunu gösterdi.
Zaten hedef aldığı başka bir İslam devleti de yok.
Tek derdi Osmanlı ve Türkiye…
Gelelim bu alçak saldırının en can alıcı kısmına…
Kimse işin bu yönüne dikkat etmedi.
Saldırının tarihi ve saati önemli.
Cami saldırısı 15 Mart’ta yapıldı.
15 Mart 1920; İtilaf devlerinin, Osmanlı Devleti’nin Anadolu topraklarını paylaşılmasına kesin karar verip el sıkıştığı tarihtir. Alınan bu karar ile 16 Mart 1920’de öğlene doğru, İngiliz, Fransız ve İtalyanlar İstanbul’u işgal etmişti.
Cami canisinin saldırı için 15 Mart tarihine denk gelen Cuma gününü seçmesi, Türkiye’ye bu işgali tekrar hatırlatmak içindi…
Bu saldırıyı Yeni Zelanda topraklarında gerçekleştirmesi de ayrıca çok manidar.
Yeni Zelanda ve Avustralya’dan Çanakkale’ye savaşmaya gelenler “Anzaklar” diye bilinir.
Anzak (Anzac) sözcüğü, Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu (Australian and New Zeeland Army Corps) kelimelerinin baş harflerinden meydana getirilmiş bir kısaltmadır.
O günlerde düşman olduğumuz Anzaklar'la, sonradan sıkı dost olduk.
Çanakkale Zaferi’nin 18 Mart’taki yıl dönümlerine binlerce Anzak ülkemize gelir.
İşte bu kanlı mesajı dostumuz olan Anzaklar'ın memleketi Yeni Zelanda’dan verdiler.
Yeni Zelanda ki, hiç olay olmayan sessiz ve sakin bir ülke.
2017-2018 yılları arasında her bir milyon insan için, yedi cinayet kayda girmiş.
2009 yılında ateşli silahlarla 11 kişi hayatını kaybederken; sonraki yıllarda bu sayı hiç bir zaman iki haneli rakama çıkmamış.
Meseleyi toparlarsak....
Bir büyük güç Türkiye’ye açık olarak gözdağı verdi.
Bu mesajda; eğer söz dinlememeye devam edersek, NATO’dan atılacağımız ve yalnız başımıza bırakılacağımız vurgulandı.
Ardından da 1920’deki İstanbul’un işgali hatırlatılarak, bunun tekrarlanabileceğine dikkat çekildi.
İşin finalinde ise ‘Türkiye’nin asla Osmanlı olamayacağı’ adeta gözümüze sokuldu.
Bu nereden çıktı demeyin?
Amerika, İsrail ve bir kısım Avrupa ülkeleri Tayyip Erdoğan’ı yeni bir Osmanlı kurmakla suçluyor.
Bu yüzden padişah ve diktatör benzetmeleri yapıyorlar.
Türkiye’nin eski merkez sağ politikacıları, Amerika ‘Tak’ diye isteyince, ‘Şak’ diye yerine getirirdi.
Batılılar, korkak politikacılar yüzünden Türkiye’yi uysal koyuna çevirmişti.
AK Parti ve Erdoğan’la birlikte uysal koyun gitti, yeri ve zamanında kafa tutan bir koç geldi.
Rusya’dan S-400 Hava Savunma Sistemleri almamız,
Türk akımı ve TANAP projeleri,
Çin ile ipek yolu ortaklığı,
Rusya ve İran ile gelişen ilişkilerimiz,
İsrail’i adam yerine koymamamız,
Satılmış İslam ülkeleri liderlerine karşı sert tavırlarımız,
Milli silahlarımızı yapmamız ve Suriye’de kurmaya kalkıştıkları Kürt devletine karşı operasyonlarımız...
İşte bütün bunlar, “günümüzün İtilaf devletlerini” rahatsız etti.
Farklı yöntem ve şekillerle pek çok mesaj yolladılar ve hala da yollamaya devam ediyorlar.
FETÖ ile darbe yapmaya kalktılar, olmadı,
Ekonomiye operasyon çektiler, tutmadı,
Siyaseten yıkmaya çalıştılar, millet yutmadı,
PKK ve YPG ile bölmeye kalktılar, kimse tınmadı…
Şimdi kalkmış kıçı kırık bir cani ile kanlı mesaj yolluyorlar.
Mesajı yolladıkları ülke Türkiye, alıcısı Tayyip Erdoğan…
Mesaj adresine ulaşmış olmalı ki, Erdoğan cevabı jet hızıyla verdi.
Çanakkale Zeferini’nin yıl dönümünde, kanlı mesajı sahiplerine şöyle iade etti;
- Mesajınızı aldık. Niyetiniz anladık, kininizin canlı olduğunu gördük.
Biz buradayız..
İstanbul’u Konstantinapol yapamayacaksınız. Dedeleriniz geldi kimileri tabutta döndü.
Siz de gelirseniz dedeleriniz gibi uğurlayacağımızdan şüpheniz olmasın...
Erdoğan’ın bu açık ve net mesajından sonra, sahnelenen filmin finali de yakında ortaya çıkacaktır.
Buradan hükümete bir tavsiyem var.
Ülkemizdeki bütün kilise ve sinegoglarda önlemlerini sıkılaştırsınlar…
Bir saldırı gelirse, bu kez ülke içinden gelecektir.
Allahü Teala, dinimizi, itikadımızı ve milletimizi korusun.
METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ