İsmet İnönü, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra şöyle demişti: “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır".
Köprünün altından çok sular aktı...
Batı uygarlığının dünyaya hem söyleyeceği esaslı bir şey olmadığı hem de tam da bu nedenle hegemonyasını sürdürebilmek için işgallerden, savaşlardan, çatışmalardan ve karışıklıklardan medet ummaktan başka bir seçeneği kalmadığı anlaşıldı.
Varlığını, başkalarının yıkımı üzerine kuran bir uygarlık, her bakımdan tefessüh etmiş, bitmiş demektir zaten.
Bildiğimiz dünyanın sonu geldi...
Şimdi yeni şeyler söyleme vakti: Yeni bir dünya kurulacak, Türkiye, bu yeni dünyanın kurulmasında kurucu rol oynayacak...
OSMANLI'NIN TASFİYESİ, DÜNYAYI FELÂKETİN EŞİĞİNE SÜRÜKLEDİ...
Emperyalist Batılılar, Osmanlı'yı tasfiye ettiklerinde dünya üzerindeki hegemonyalarının önündeki en büyük engeli kaldırabileceklerini hesap etmişlerdi.
Ama evdeki hesap çarşıdaki pazara uymayacaktı...
Osmanlı'nın tasfiyesi için başlatılan, Osmanlı'ya nihâî ölümcül darbeyi vurmak için çıkartılan Birinci Dünya Savaşı, “düvel-i muazzama"nın, emperyalist ülkelerin iştahlarını kabarttı.
Osmanlı'nın tasfiyesinden çeyrek asır geçmeden, Osmanlı'yı çökertmek üzere bir araya gelen bütün emperyalist ülkeler birbirlerini boğazlamaya başladılar...
Sonuçta, “üzerinde güneş batmayan" İngiliz İmparatorluğu, bir daha gün yüzü, güneş yüzü göremeyecek kadar karanlığa gömüldü ve çöktü.
Ardından, Avrupa, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra harabeye döndü ve tarihten çekildi...
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avrupa, toparlanma iradesi gösterdi. Avrupa'nın toparlanma gerekçesi, bu toparlanmanın uzun soluklu ve kalıcı olamayacağının göstergesiydi: Korku'ydu bu. Yok olma korkusu.
Avrupa, umutlar üzerinden değil, korkular üzerinden kurulmuştu; varlığını da, üç asır süren dünya üzerindeki emperyalist hegemonyasını da umutlar üzerinden değil korkular üzerinden temellendirmesine borçluydu.
Gelinen noktada korkunun fendi, birlik ve birleşme iradesini yendi: Şu ân Avrupa, geri dönüşü olmayan bir dağılma, parçalanma, yabancı düşmanlığı, “İslâm / öteki nefreti" çıkmaz sokağının eşiğine sürükleniyor hızla!
Sonuç ne peki?
Sonuç gayet net: Osmanlı'nın tasfiyesi, emperyalist Avrupa ülkelerini felâketlerin, çıkmaz sokakların eşiğine fırlattı.
TÜRKİYE'NİN TARİH YAPAN BİR AKTÖRDEN TARİHTE TATİL YAPAN BİR FİGÜRANA DÖNÜŞTÜRÜLMESİ...
Osmanlı, yıkılırken bile dünyanın denge unsuruydu: Osmanlı durduruldu, hem dünyanın dengesi bozuldu hem de Avrupa, kısa süreli bir refah döneminden sonra geri dönüşü olmayan bir dağılmanın, kültürel çözülmenin, felsefî çöküşün, ahlâkî ve sosyal yıkımın ortasında buldu kendisini.
Bu arada, Batılılar tarafından fiilen işgal edilmeyen Türkiye, içerden Batıcılar tarafından zihnen işgal edildi: Medeniyet iddialarını terketti ve özgüveni delik deşik edilen, tarih bilinci linç edilen, metamorfoz yemiş celladına âşık kuşaklar icat edildi.
Türkiye, tarih yapan bir aktörden, Batılıların yaptıkları tarihte, tatil yapan bir figürana dönüştürüldü.
TÜRKİYE'NİN STRATEJİK UFUKLARI, MEDENİYET COĞRAFYASINI AŞTI...
Bu durumun, sonsuza dek böyle gitmesi mümkün değildi. Değildi; zira Batı uygarlığının çöküşün eşiğine sürüklendiği bir zaman diliminde, Türkiye'nin, medeniyet iddialarından vazgeçmek yerine, medeniyet iddialarını güncelleyerek benimsemesi, yeşertmesi gerekirdi.
Kaldı ki, bunun fikrî temelleri de atılmıştı Meşrûtiyetlerde.
Eğer Batıyla da bir şekilde hesaplaşan, kendi iç-muhasebesini yapan bu devâsâ entelektüel birikim topyekûn tasfiye edilmek yerine, daha da geliştirilseydi, Türkiye, toparlanabilir ve tam bir asır sadece içi boş, anlamsız ve bizi birbirimize düşüren iç-gerilimlerle enerjisini tüketmezdi.
Olan oldu. Şimdi olacak olana yoğunlaşma vakti...
Menderes, Özal ve Erbakan'la birlikte gerçekleştirilen yarma harekâtları bizi yordu ama bütün bu yarma harekâtları, Erdoğan'labirlikte gerçekleştirdiğimiz zorlu toparlanmanın yapı taşlarını döşemiş oldu.
Dış politikada yapılan pek çok yanlışa rağmen Türkiye, bu yanlışlardan ders almasını bildi: Hem ekonomisini büyüttü hem de Türkiye'nin stratejik ufkunu medeniyet coğrafyasının ötesine yaymayı başardı -çok şükür...
TÜRKİYE'NİN GELİŞİ, EMPERYALİSTLERİ TEDİRGİN ETTİ...
Bütün bunlar, Türkiye'nin yeniden gelişini gösteriyor ve Batılılar tarafından dikkatle izleniyor.
O yüzden Türkiye'nin gelişi, emperyalistleri tedirgin etmeye ve ürkütmeye yetti...
Ama Türkiye, pes etmedi, etmeyecek... İçerden ve dışardan yapılan (17-25 Aralık operasyonu, Gezi kalkışması, 15 Temmuz darbe ve işgal girişimi gibi) bütün saldırıları püskürtmeyi başardı Türkiye -Allah'ın yardımıyla.
Erdoğan'ın iki hafta içinde dünyanın gidişatını şekillendiren Çin, Hindistan, Rusya ve ABD'ye yaptığı ziyaretler, Türkiye'nin yeni kurulmakta olan dünyanın kurulmasında kurucu rol oynayacağının işaret fişekleri, gözardı edilemez göstergeleri...
TÜRKİYE TOPARLANACAK VE DÜNYAYI DA, MAZLUMLARI DA TOPARLAYACAK...
Bütün bunlar şu anlama geliyor: Önümüzdeki 25 ilâ 50 yıllık süreçte Türkiye, adım adım toparlanacak ve dünyayı da, mazlumları da toparlayacak uzun soluklu bir medeniyet yolculuğuna soyunacak...
Elbette bu, o kadar kolay olmayacak. Uzun zaman alacak, yorucu ama zorlu bir hazırlık yapılacak.
Ama bu, olacak -inşallah.
Türkiye vartayı atlattı, tünelin ucu görünmeye başladı...
Şimdi işimize yoğunlaşma, önümüze bakma, kenetlenme, asgarî müştereklerimizi çoğaltma, zaaflarımızı erdemlere dönüştürme, erdemlerimizi her alana yayma, yeniden Gazâlî gibi, İmam Rabbânî gibi, Yunus gibi, Sinan gibi, Itrî gibi önümüzü açacak, çağrısı çağını kuracak öncü kuşaklar, büyük dehalar yetiştirmek için düşüncede, eğitimde, kültürde, sanatta, medyada büyük devrimleri adım adım hayata geçirme ve geleceği getirecek uzun soluklu bir yolculuğa çıkma zamanı...
Eğer gelecek 10 yılda 100 yılın tohumlarını ekebilirsek, yarın elbet bizim olacak, ebed bizim olacak...
Sözün özü: Yeni bir dünya kurulacak, yeni bir dünyanın kurulmasında Türkiye kurucu rol oynayacak biiznillah... Vesselâm.
Ahmet Arslan
Yeni bir dünya kurulacak, Türkiye, kurucu rol oynayacak...
19 Mayıs 2017, Cuma