Ahmet Arslan
SAĞ POPÜLİZME DEVŞİRİLMEYE ÇALIŞILAN MİLLİYETÇİLİK
Uzun süredir Türkiye’de milliyetçiliği tehdit eden bir maraziliğe ilişkin değerlendirme yapmak istiyordum. Gündemin yoğunluğu sebebiyle sürekli erteledim.
Türkiye Günlüğü dergisi Genel Yayın Yönetmeni, değerli ağabeyimiz Mustafa Çalık’ın sosyal paylaşım sitesi Twitter’a “rüzgâr gibi girmesi” ve “fırtınalara yol açması” dolayısıyla tam günümde olmasam da bu bağlamdaki görüşlerimi dile getirmek istiyorum.
Mustafa ağabey, İttihad ve Terakki kadrolarının yurtdışında Ermeniler tarafından şehit edilmesi karşısında dönemin Ankara Hükümetinin “sessiz kalmasına” dikkat çektiği bir paylaşımı kıyametin kopmasına sebep oldu. Malum, İTC muhalifleri tarafından değil koparılmadı bu kıyamet, pek çoğunun profilinde Enver Paşa, Talat Paşa fotoğrafları bulunan kullanıcılar tarafından koparıldı.
Arkasından başlayan Kemalizm vs. tartışmaları sonucu Mustafa ağabeyin ne Atatürk düşmanlığı ne de laiklik düşmanlığı kaldı. Malum çevreler 280 karaktere teksif edilmiş ne kadar hakaret varsa hepsini ettiler. Hakaretlerinden öte görüş sahibi olanlar bildik sloganlar ötesine geçemediler. Zaten böyle bir niyetleri olsa da birikimleri asla sözkonusu değildi.
Öteden beri Türkiye’de “milliyetçilik, Türkçülük” adı altındaki “yığınlaşmanın” esasında bu kavramların temel muhteva ve çerçevesi dışında “sağ popülizm” olduğuna inanıyorum. Bu dalga son yıllarda Avrupa’da kendisini gösterdi. Anlaşılmasını kolaylaştıran temel karakteristiklerinden en önemlisi yabancı düşmanlığıdır. Kendisinden olmayana, kendisine benzemeyene düşmanlıktır. Farklılıklara düşmanlıktır. Elit (bizde ‘beyaz Türk’) hayranlığıdır. Kendileri köy kökenli oldukları halde, geleneksel hayat tarzına sahip olanları küçümsemek, “çobanın oyuyla benimki bir mi” garabetini içselleştirmektir. Batılı sağ popülistler fazla idrak edemeseler de Hıristiyanlığa bağlıdırlar ama bizdekiler bildiğiniz İslam düşmanıdırlar. Her fırsatta dinimizi ve dini değerlerimizi aşağılarlar. Bebek ve Moda’da doğmuş, büyümüş gibi gelenek dışı bir şizofrenik “özdeşleşme” içindedirler. Burada devreye psikoloji girebilir.
Esasında Türk milliyetçiliğinin en öncelikli tehdit unsurlarıdır.
Türk milliyetçiliğinin kültürel kodlarını bilmedikleri gibi, kaynaklarına da hâkim değillerdir. Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Fuat Köprülü, Mümtaz Turhan ve Erol Güngör gibi fikri tekamülün mimar ve müelliflerinin adlarını belki duymuşlardır ama eserlerini okumamışlardır. Çünkü okusalar da anlayabilecek çapları yoktur.
Bunların ideolojik referansları Yılmaz Özdil, Banu Avar, Turgut Özakman; bilgi kaynakları da Odatv ve türevleridir.
Davranışlarındaki temel motivasyon ise psikolojik nihilizmdir.
Herhangi bir tartışmayı karşılıklı saygı ve bilgi içerikli argümanlar ile yapmazlar. Başlangıçta hakaret, arkasından da mantıktaki tüm safsata türlerinin şahikasını yansıtırlar.
Yaklaşık iki yıldan beri Türkiye’de “milliyetçilik adına” sağ popülizmin yükselmesine yönelik şu değerlendirmeyi yapmıştım: Geleneksel Türk milliyetçiliğinin Atatürk ile bir sorunu yoktur, hatta muhabbeti vardır ama Atatürkçü değildir. Aynı şekilde laiklik ile de bir sorunu yoktur ama laikçi değildir. Gelişmecidir ama geleneği reddetmez. Hatta geleneğin geliştirilerek yaşatılmasını esas alır.
Mustafa Çalık’a “Atatürkçülük adına” saldıranlar, açsınlar Erol Güngör’ün “Türk Kültürü ve Milliyetçilik” kitabını okusunlar. Rahmetli Erol Güngör, 12 Mart’tan sonra özendirilen ve yaygınlaştırılan “Atatürk Milliyetçiliği” kavramına sert eleştiriler yöneltir. “Atatürkçülük ideolojisinin” yapaylığına vurgu yapar.
Konya Selçuk Üniversitesi’ne rektör olmasıyla birlikte, Mustafa Çalık’a hakaret edenlerin ideolojik ve bilgi referanslarından Uğur Mumcu tarafından görevden alınması için 12 Eylül Cuntasına defalarca ihbar edilmişti.
Mustafa ağabey, Twitter’ı Türkiye Günlüğü idarehanesinin ortamı zannından kaynaklanan bir naiflikle görüşlerini belirtti ama bahsettiğim kendisini milliyetçi sanan ve sayan “sağ popülizm” meşrebindeki cühelanın saldırısına uğradı. Aynı naiflikle bunları muhatap alıp cevap vermeye çalışınca da iş şirazeden çıktı.
Çünkü, Facebook da dahil olmak üzere bu mecralarda “kötü para iyi parayı kovuyor.” Muhatabınıza “yeteri kadar geçirecek aforizmalarınız” yoksa “yenilmiş sayılıyorsunuz.” Çünkü, burada mesele “yenmek ve yenilmek üzere” kurulu. Adını dahi yazabilecek Türkçe bilgisi olmayan, kimliği oturmamış bir sürü şizofren sizin düşünerek, taşınarak, gerekirse kaynak tarayarak dile getirdiğiniz fikirleri, bir-iki aforizma ile “geçersiz kıldığını” sanıyor.
Ben Mustafa ağabeyi 80’li yıllarda tanıdım. İlk tanıştığım yıllarda ve halen katılmadığım pek çok görüşü var. Ama bu ne Mustafa ağabeyin entelektüel derinlik ve birikimine halel getirir ne de Türkiye Günlüğü dergisinin oynadığı tarihi rolü zayıflatır.
Fakülte yıllarımda kredi fazlam olduğu için Felsefe bölümünden Özgürlük Sorunu dersini almıştım. Hocamız İonna Kuçuradi idi. Hoca derste Kant anlatırken, kendisini Marksist sanan bir öğrenci arkadaşımız, Kant hakkında ileri geri konuşarak, “faşist, ezilen halkların düşmanı, gerici, yobaz vs.” gibi hakaretlerde bulundu. O zamana kadar sesini bile yükselttiğini görmediğimiz İonna Hanım aniden sinirlenerek, ama yine de filozofik bir ses tonuyla “Kant eleştirilmez değildir. Ama Kant’ı eleştirmek, hele hele de ileri geri konuşmak herkesin harcı değildir. Otur yerine. Bu saplantılara sahipsen, bir daha bu derse girme” demişti.
Bizim çilemiz belki de “bu saplantılara sahip olanların” çokluğu, içimizde dolaşmaları ve derslerimizi sabote etmelerinden kaynaklanmaktadır.
Maruzatım bundan ibarettir.