Her zaman söylediğim gibi: İçinde yaşadığınız çağı tanıyamazsanız, tanımlanırsınız. Tanıyamadığınız bir çağı, bir dünyayı değiştirme iddiasında bulunamazsınız.
İkinci olarak da başkalarının kavramlarıyla kendi dünyanızı kuramazsınız; mevcut hâliyle bile kendi dünyanızı da koruyamazsınız.
Çağı tanıyamazsanız, çağın ağları, bağları, bağlamları ve kavramları, zihninizi çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüştürür ve insanı yaşarken -canlı cenaze hâline getirir ve- öldürür.
Dahası, içinde yaşadığınız çağı derinlemesine tanıyamazsanız, o çağı aşma iddiasında da bulunamazsınız.
MODERNLİKLE HESAPLAŞMADAN POSTMODERNLİĞE YAKALANMAK...
İçinde yaşadığınız çağı, önce çağın kavramlarıyla, sonra sizin dünya tasavvurunuzun kavramlarıyla, daha sonra da dünya tasavvurunuzdan devşirdiğiniz size / şahsınıza ait kavramlarlaanlama, anlamlandırma ve aşma çabasıyla üç aşamalı bir yolculukla hakkaniyetli ve verimli bir şekilde tanıyabilir ve ancak ondan sonra aşma çabasına soyunabilirsiniz.
Daha önce bu sütunda yayımlanan bir yazımdan yol çıkarak, önce içinde yaşadığımız çağı, bu çağı kuran Batılıların kendi kavramlarıyla tanımlamaya, yarınki yazıda da bizim kavramlarımızdan yola çıkarak tanımlamaya ve yaşadığımız köklü medeniyet krizini nasıl aşabileceğimiz meselesi üzerinde zihin açıcı olacağını sandığım bir kaç cümle kurmaya çalışacağım.
Modernlikle hesaplaşmadan, postmodernliğe yakalandık!
Postmodernlik, daha tehlikeli bir süreç: Hakikat fikrini reddeden, insanı küresel ölçekte işleyen devâsâ hız, haz ve ayartı ağına hapseden, düşünme melekelerini iptal eden her şeyi izafileştirici çok tehlikeli bir süreç postmodernlik.
Hâl böyle olmasına rağmen Müslüman toplumlardaki “aydın” ve elitlerin, dünyada yaşananları anlamakta zorlandıkları, sapla samanı birbirine karıştırdıkları bir zaman diliminde yaşıyoruz. Bu, biraz da, yaşadığımız ve Batılıların ürettikleri modern ve postmodern dünyalara bütün insanlık gibi bizim de maruz kalmamızdan kaynaklanıyor elbette.
O yüzden ne olup bittiğini anlamakta zorlanıyoruz: Zihinlerimiz işgal edilmiş durumda çünkü.
MODERNLİK NERESİ, POSTMODERNLİK NEREYE DÜŞER?
Modern ve postmodern “aralık”ları içerecek şekilde çağımızı en iyi “tanımlayan” kişilerden biri soyut resmin en önemli isimlerinden Vassily Kandinsky.
Kandinsky, 1955 yılında yazdığı «Ve» başlığını taşıyan bir yazısında, daha o zamandan, tığ gibi işleyen zekası ve öngörüsüyle modern ve postmodern duyarlıkları birbirinden ayıran temel kavramsal çerçeveleri çok iyi resmeder.
Üstad'a göre modernliğe “ya-ya da” (ya ben, ya o; ya biz, ya onlar) şeklindeki karşıtlaştırma hükmederken; modernlik-sonrasında “ve” (yani ben ve o; biz ve onlar) anlayışı hükmünü icra etmeye başlamıştır.
Modernlikte, “ayırma, uzmanlaşma, tek anlamlılığa, dünyanın hesaplanabilir ve kontrol edilebilir olmasına çabalama”; modernlik-sonrasında ise, “yanyanalık, iç-içe geçmişlik, çokluk, muğlaklık, bağlamın ve bağlantılılığın sorgulanması, değişmece, üçüncü yolu içerme deneyleri, sentez ve çift değerlilik” sözkonusudur.
Modernlikte düzen, kapalılık, tamamlanmışlık gibi tanımlayıcı ögeler hakimken; postmodernlikte düzensizlik, kaos, belirsizlik, açık uçluluk; sınırları ve sınırlılıkları sorgulama, aşma; sınırlara ve sınırlılıklara ilişkin bir yanılsama, muğlaklık; ve tüm bunların doğurduğu alakasız, birbirinden farklı ögeleri bir araya toplama çaresizliği ve geleceğe (ve geçmiş'e) duyulan korku egemendir.
Modernlik, Marx ve Adorno''nun deyişiyle yaratıcı ama tahripkardır; yıkıcıdır; şiddete dayalı söylemler ve pratikler, hegemonya biçimleri üreterek varlığını sürdürmeye çalışır.
Postmodernlikse, Baudrillard'ın deyişiyle tüketici, düzleştirici, her şeyi izafileştirici, mübahlaştırıcı, simülatif/yanıltıcı ve ayartıcıdır.
Modernlik, açık hegemonya ve tahakküm biçimleri ve ilişkileri üretir: Örneğin sömürgecilik ve emperyalizm gibi.
Postmodernlikse örtük hegemonya ve tahakküm biçimleri ve ilişkileri üretir: Örneğin küreselleşme gibi.
Ulrich Beck modernlikle postmodernlik arasıdaki ilişkinin mantığını özlü bir şekilde şöyle özetler: “Ve''nin (yani postmodernliğin) dünyasında yaşıyor ama ya-ya da'nın (yani modernliğin) kategorileri ile düşünüyoruz” (Siyasallığın İcadı, İletişim Yay., 1999: 61).
Görünüşte postmodern duyarlıkların ve söylemlerin hızla küreselleştiği; her şeye sirayet ettiği bir dünyada yaşıyoruz. Ama gerçekte yaşadığımız dünyada üretilen ve hâkim kılınan pratikler modern zihin kalıplarının belirlediği saldırgan ve tahakkümcü pratikler.
YERKÜRE'DE YER-KÖRÜ OLMAK...
Modernliği kavramakta zorlanan bir ülkenin “aydın”ları ve elitleri, modernlikten daha karmaşık özelliklere ve dinamiklere sahip olan postmodernliğin vaadlerini, zaaflarını ve tabiî imkânlarını anlamakta elbette ki daha da zorlanacak ve ayartıcı, cezbedici söylemlerin ayartıcı büyüsüne kapılarak, Bulunduğu Yer'i terketmekte bir sakınca görmeyecektir.
O yüzden küreselleşen, her şeyin tek bir kürede cereyan ettiği bir dünyada yerkürede yer-körü olduğumuzu bile göremiyoruz ne yazık ki!
Yarınki yazıda modern ve postmodern taarruzu hem bizim kavramlarımızdan yola çıkarak tanımlayacağım hem de başka medeniyetlere varılma ve yaşama hakkı tanımayan, insanlığın medeniyet birikimini ya tarihten silen ya da fosilleştiren, hakikat fikrini yok eden, tabiatı delik deşik eden, dünyayı cehenneme çeviren seküler-kapitalist saldırının yol açtığı varoluşsal felâketi, sunacağımız medeniyet fikriyle nasıl aşabileceğimizi göstermeye çalışacağım.
Ahmet Arslan
Modernlikle hesaplaşmadan postmodernliğe yakalandık!
05 Şubat 2017, Pazar