Ahmet Arslan
Medyatik sömürgecilik, siber terörizm ve Panama Belgeleri
Batı uygarlığı, modern meydan okuma'dan bu yana dünyaya tek başına ve yalnızca sosyal darwinizm yöntemiyle yani orman kanunları'yla çeki düzen veriyor.
Son üç asırdır yaşanan hikâye bu.
İNSANLIĞIN BAŞINA GELMİŞ EN BÜYÜK FELÂKETİN ADI: BATI
O yüzden, Batı uygarlığı, insanlığın başına gelmiş en büyük felâkettir. Bütün medeniyetlerin kökünü kazıyan, hiç bir medeniyete hayat hakkı tanımayan bir uygarlık, insanlığın başına gelmiş en büyük felâket değil de nedir, değil mi?
Batılılar, farklı dinlerle, medeniyetlerle ve kültürlerle barış içinde yaşanabilecek, karşılıklı alış-verişe dayalı bir dünya kurmayı başaramadılar. Bunun nasıl bir şey olduğunu da, böylesi bir şeyin nasıl gerçekleştirilebileceğini de bilmiyorlar. Daha önemlisi de, böyle bir dertleri filan da yok Batılıların. Hiç bir zaman da olmadı zaten!
Ama bir yandan “uygarlık, insan hakları, özgürlükler” sloganlarını atıyorlar, bütün dünyayı bu şekilde ayartıyorlar, zihnen teslim alıyorlar; öte yandan da diktatörlerle iş tutuyor, kendilerine boyun eğmeyen ülkeleri istedikleri zaman işgal ediyor, liderlerini “canavar”laştırıyorlar!
Sömürgecilik, Batılıların dünyaya armağan ettikleri bir işgal yöntemi. Batı uygarlığı, tam anlamıyla bir kontrol ve kolonizasyon biçimi: Bütün insanlığa, insanlığın medeniyet birikimine saldırının zirvesi, en yıkıcı örneği.
İnsanlık tarihinde, tarihte geliştirilmiş bütün medeniyet birikimlerine saldıran, hepsinin köklerini kazıyan, ruh köklerini kurutan böylesine saldırgan bir uygarlık tecrübesi yaşanmadı!
PANAMA BELGELERİ NE, NEYİN GÖSTERGESİ!
Bu temel, yakıcı gerçekleri bilmeden dünyada, coğrafyamızda ve ülkemizde yaşanan hiç bir esaslı sorunu anlayamayacağımızı artık görelim.
Meselâ Wikileaks belgelerinin veya şimdilerde patlatılan Panama belgelerinin anlaşılması, anlamlandırılması ve anlaşılması konusunda Türkiye'de tam bir entelektüel sefalet, sığlık yaşandığı gözleniyor.
Wikileaks fenomeni, Panama belgeleri nedir, nasıl anlamak gerekir öyleyse?
KAOS VE KATASTROFTAN DÜZEN ÇIKARMAK!
İçinde yaşadığımız çağ, bir katastroflar, felâketler ve şoklar çağı.
Modern çağ ile postmodern çağı buluşturan kilit kavram, katastrof kavramı. Katastrof, modern durum için de, postmodern durum için de anormal değil, normal bir durum. Modernler de, postmodernler de, “katastrofla yaşamayı öğrenmek zorundayız” diyegeldiler hep.
Nitekim, Thomas Hobbes, modern devleti, “trafik polisi” metaforuyla açıklıyordu ünlü Leviathan'ında.
Hannah Arendt de, biraz daha ileri giderek, ilerleme ile katastrofun bir madalyonun iki yüzü olduğunu söylüyordu The Origins of Totatlitarianism başlıklı öncü çalışmasında.
Ve nihayet Walter Benjamin, modernliğin yıkıcılığına dikkat çekiyordu “On the Concept of History» başlıklı önemli makalesinde.
Modernliğin katastrofa, felâkete ve şoklara dayanarak varlığını sürdürebilme durumu, yalnızca düşünürlerin metinlerinde tasvir edilmez. Aynı zamanda çağdaş resim sanatının büyük sanatçılarının tablolarında da resmedilir: Gericault, Goya ve Picasso gibi ressamların tablolarına damgasını vuran fenomen tam da bu fenomendir.
DEMOKRASİ'NİN BİTİŞİ, DROMOKRASİ'NİN ZAFERİ!
Modernlik, katastrof kavramı üzerinden işleyen mevcudiyetini, hız ve hareket saplantısı üzerinden meşrûlaştırıyordu. Postmodernlikle birlikte, modernliğin hız ve hareket kavramlarına dayanan siyaset teolojisine haz ve/veya ayartı kavramı eklendi; postmodern siyaset teolojisi, teslisine kavuştu böylelikle.
Modern katastrof teorisi ve siyaset teolojisi, maddî dünyanın, fizik gerçekliğin, zâhirî olan'ın, dolayısıyla kıtaların, ülkelerin ve insanların kontrol ve kolonizasyonuyla Batı uygarlığının hâkimiyetini sürdürmesine aracılık ediyordu.
Postmodern süreçte, bu durum bambaşka bir boyut kazandı. Bu kez, postmodern katastrof teorisinin ve siyaset teolojisinin hız, hareket ve haz veya ayartı üçlemesini / teslisini hayata geçirerek fizik gerçekliğin değil, görünmeyen, sanal gerçekliğin; kıtaların ve ülkelerin değil, insanların duygu, bilinçaltı ve arzularının kontrol ve kolonizasyonu üzerinden Batı uygarlığının hâkimiyetini sürdürdüğünü gözlemliyoruz.
Nedir bu? Demokrasi'nin bitişi, dromokrasi'nin zaferini ilan edişi!
FİÎLÎ İŞGALE ZİHNÎ İŞGAL EKLENDİ
Özetle önceden modernler, istedikleri yeri fiîlî olarak işgal ediyorlardı; şimdi, postmodernler medyalar üzerinden zihnî işgale başvuruyorlar.
Batılılar, çağımızda, artık zihinleri işgal ederek, iğdiş ederek, delik deşik ederek hem dünya üzerindeki haksız hegemonyalarını sürdürüyorlar hem de işledikleri cinayetleri, gerçekleştirdikleri zorbaca işgalleri meşrûlaştırıyorlar!
Ulvi Alacakaptan'ın çok esprili bir sloganı vardır: Oyuna gelmeyin “oyun”a gelin, der Ulvi Ağabey. İkinci “oyun” sözcüğündeki tırnak işaretlerini kaldırırsak Wikileaks fenomeni ve Panama belgeleriyle birlikte yaşadığımız katastrofu anlama konusunda biraz mesafe katedebiliriz diye düşünüyorum.
Artık demokrasi'nin değil dromokrasi'nin yani hızın ve ayartının hâkim olduğu; zihinleri teslim alan medyatik kuşatmayla, medyatik sömürgecilikle birlikte üretilen totaliterliğin ürünü siber terörizmin her şeyi allak bullak eden; insanları, insanlığın en temel varoşsal sorunları konusunda duyarsızlaşmaya, kayıtsızlaşmaya iten bir nihilizmin eşiğine sürüklediği şaşırtıcı, şoke edici bir oyun'la ve ayartıcı bir küresel sahne'yle karşı karşıyayız.
Yeni bir sömürgecilik ve emperyalizm çağındayız: Batılılar, dünya üzerinde artık siber terörizm'le hâkimiyet kurmaya, işledikleri cinayetleri, gerçekleştirdikleri işgalleri siber veya sanal terörizm'le garanti altına çalışıyorlar: Kendilerine boyun eğmeyen ülkeleri, liderleri, siber terörizm'le, sanal medyalarla vurarak dize getirme savaşı veriyorlar!
Mesele budur!