Ahmet Arslan
İslâm'ı hayatımızın her alanından uzaklaştırdık
Yeni Şafak Yazarı Yusuf Kaplan bugünkü yazısında tarihin yüzyıldır batılılar tarafından yağıldığını belirterek, "Bu toplumun varlık nedeni, tarihin akışını değiştiren, herkese hayat hakkı tanıyan derinlikli medeniyet tecrübemizin yegâne varoluş zemini İslâm'ı hayatımızın her alanından uzaklaştırdık" diye aktardı. Seküler bir toplum icat etmeye kalkışmıştığımızı söyleyen Kaplan, "Bin yıllık asil medeniyet tecrübesinin, bu evrensel tecrübeyi mümkün kılan İslâmî dünya tasavvurunun, anlam haritalarının, kök-paradigmalarının, değerlerin yerle bir edilmesi demekti bu" diye belirtti.
Küllerinden doğuşu medresenin ve medeniyetin...
Bu dünyaya söyleyeceğiniz bir sözünüz yoksa bu dünyada yaşamanızın da anlamı yoktur.
Bu dünyaya söylenecek tek bir söz var; o sözü söyleyecek biziz; ama biz yokuz.
İnsanlık “biz”e gebe, bizse hakikate...
TARİHTE TATİL'DEN EV'E DÖNÜŞ...
Yüzyıldır tarihte tatil yapıyoruz. Yüzyıldır Batılılar yapıyor tarihi: Biz, figüranız yalnızca!
Bu ülke, dışarıdan sömürgeci Batılılar tarafından işgal edilemedi ama içeriden sömürgecilerin uyduları yerli sömürgeciler tarafından işgal edildi.
Bu toplumun varlık nedeni, tarihin akışını değiştiren, herkese hayat hakkı tanıyan derinlikli medeniyet tecrübemizin yegâne varoluş zemini İslâm'ı hayatımızın her alanından uzaklaştırdık. Ne'yin bedeliydi bu?
Medeniyet değiştiriyorduk: Toynbee'nin yerinde tanımlamasıyla “entelektüel ve spiritüel temelleri”mizi yıkıyorduk.
Hayata, Yaratıcı'ya, insana ve dünyaya Müslümanca değil Batılı / seküler / pagan kavramlarla ve bakışaçılarıyla bakan; İslâm'dan adım adım uzaklaştırılan; tepeden, Jakoben, monteleme yöntemlerle gerçekleştirilen seküler bir toplum icat etmeye kalkışmıştık: Bu, bu toplumun intiharı demekti.
Bin yıllık asil medeniyet tecrübesinin, bu evrensel tecrübeyi mümkün kılan İslâmî dünya tasavvurunun, anlam haritalarının, kök-paradigmalarının, değerlerin yerle bir edilmesi demekti bu.
Modern tarihte hiç bir toplum böyle bir cinayete maruz kalmadı. Her şeyimizi yitirdik.
Ama bu toplum, teslim bayrağı çekmedi; kendince bir hurûç harekâtı başlattı. Toparlandı.
Ve bu toplum, yüzyıl sonra insanlığın umudu olduğunu gösterdi. Anadolu'nun, Nuh'un gemisi olduğunu gözler önüne serdi.
EN TEMEL SORUNUMUZ: EĞİTİM MESELESİ
Türkiye'nin en temel, en köklü sorunu, eğitim meselesidir. Bu topluma artık Batı'da bile çoktan terkedilen sığ, zihni körleştirici, köleleştirici, yabancılaştırıcı, berbat bir pozitivist eğitim sistemi dayatılıyor yüzyıldır sorgusuz-sualsiz üstelik de!
Batı'da üretilen her şeyi -posası çıkmış ürünlerini- kölecesine tüketmekten başka bir sunamayan; dünyaya fikir, sanat ve kültürde hiç bir şey veremeyen; çocuklarımızın özgüvenlerini yerle bir eden, aşağılık kompleksine sürükleyen bu taklitçi, soysuzlaştırıcı, ruhusuzlaştırıcı pozitivist / seküler eğitim sisteminin terkedilmesi gerekiyor artık.
Dünyadaki üniversitelerin kaynağını oluşturan medresenin keşfedilmesi, geliştirilmesi, yeni ufuklara taşınması gerekiyor. Bizim yeniden Gazâlî'ler, Rabbânî'ler, Itrî'ler, Sinan'lar yetiştirmemizi sağlayacak köklü medrese ve tekke modelinin yeniden keşfedilmesi, icat edilmesi gerekiyor.
ÜNİVERSİTE KURU BİLGİ VERİR, MEDRESE RUH!
Batılı eğitim sistemi, epistemolojiye dayanır. Yalnızca kuru bilgi verir. Medrese ve tekke ise ontolojiye dayanır; hem bilgi verir hem de ruh.
Husserl, Nietzsche, Heidegger, Weber, Peter Snow'dan itibaren yüzyıldır seküler / aydınlanmacı üniversitenin krizi tartışılıyor Batı'da.
1968 hareketiyle birlikte, postyapısalcı devrimle, Batı, çok-disiplinli, inter-disipliner eğitim modeline geçti; bu model medrese ve teknedeki maarif tasavvurunun bir şekilde keşfinden başka bir şey değil.
Ama ontolojisi, ruhu yok bu modelin de.
MENZİL'DEN YÜKSELEN SES VE ÜFLENEN NEFES...
İşte Türkiye'de son yıllarda toplumumuz kendi maarif modelini keşfetme, geliştirme ve yeni ufuklara taşıma konusunda büyük gayret gösteriyor.
Anadolu'nun çilekeş çocukları, yalnızca Anadolu'da değil Avrupa'nın göbeğinde de, Asya'da da bu modeli adım adım hayata geçirmeye çalışıyorlar.
Bütün cemaatler, medrese modeli üzerinde kendilerince çalışmalar yapıyor. Medresede bir patlama yaşanıyor.
Bu yönelimin sağlam temeller üzerinden gerçekleştirilmesi, ön açacak, çağ açacak, çağrısı Çağ'ını kuracak, bu dünyada yaşayan ama bu dünyayı yaşamayan, insanlığın yükünü omuzlarında taşıyan vefakâr, cefakâr anadilinden başka Arapça, İngilizce ve Latince öğretecek öncü kuşaklar yetiştirecek bir medrese modeline dönüşmesi gerekiyor.
Bu medreselerin en umut vaat edenlerinden biri, Menzil'deki Hüseyniye Külliyesi.
Samimiyet ve İhlasın timsali parlak bir ilim ve gönül adamı Ali Sözer kardeşimin girişimleriyle geçtiğimiz hafta boyunca tarihe kayıt düşen bir ilmî toplantı gerçekleştirildi Menzil'de.
Menzil medreselerinin Avrupa ve Arap dünyasındaki hocalarının da katıldığı dünyamızın ve İslâm dünyasının temel varoluşsal sorunlarının bir hafta boyunca mercek altına alındığı göz kamaştırıcı bir toplantı oldu bu.
SURDA BİR GEDİK AÇILDI...
Sunulan bildiriler arasında bazı meselelere ilk defa derinlemesine odaklanan bildiriler vardı. Meselâ Hüseyin Okur kardeşimin fıkıhta “lügaz” meselesini ve boyutlarını irdeleyen bildirisi, çağımızda bir ilke imza attı.
Ali Sözer kardeşimin tasavvufun algılanış biçimine ilişkin bildirisi de güzeldi.
Beni en çok heyecanlandıran bildirilerden birine Muhammed Fatih Çakır kardeşim imza attı. Bildirisini sunmadan bir kaç gün önce metnini konuştuk uzun uzadıya. Sevgili Fatih, eğitimde “fıtrıyât” olarak adlandırdığı bir ilim dalı icat etmek üzere! Muazzam bir şey bu. Göz yaşartıcı bir çaba.
Çok umutlandım. Kendi kök-kaynaklarımızla, öz-yöntemlerimizle, ruh dolu modellerimizle bir şeyler yapmaya başladığımız zaman bizim önümüzde kimse duramaz.
Unutmayalım: Köklü sorunlar, köklü çözümler gerektirir. Köklü sorunlar, geçici çözümlerle daha da içinden çıkılmaz hâle gelir, kangrene dönüşür.
Eğitim sorunumuz en köklü varoluşsal sorunumuz.
Nasıl Gazâlî, çeyrek asırda bin yılın tohumlarını ektiyse, biz de 10 yılda yüzyılın tohumlarını ekemezsek yok oluruz.
O yüzden Menzil'deki uluslararası medrese kongresi çok umutlandırdı beni. Gelecek yıl daha da büyüyecek ve derinleşecek.
Allah'a hamd ediyorum bugünleri gösterdiği için. Bu muazzez girişime manevî desteklerini esirgemeyen Menzil'in gönül erlerine, erenlerine ve pîrlerine şükranlarımı sunuyorum.
Medrese, küllerinden doğacak, medeniyet hamlemizin temellerini atacak ve İngiliz icadı Vehhabî, neo-selefî, şiî fanatiklerin miadı dolacak İslâm dünyasında. Oyun bozulacak!
Geleceği ilim, irfan ve hikmet sütunları önünde Anadolu'nun vefakâr, cefakâr çocukları kuracak adım adım, sayha sayha ve sabırla...
Yazıyı üstadla bitireyim:
Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes
Ey kahpe rüzgâr artık ne yandan esersen es!