Aylardır, yıllardır Halep'te, Arakan'da Müslümanlar katlediliyor... Çocuklar katlediliyor... Kadınlar katlediliyor...
Namusumuza kastediliyor...
Haysiyetimizle, izzetimizle, değerlerimizle alay ediliyor!
Çıldırma noktasına geldik artık!
“NEREDESİNİZ EY AŞAĞILIK İNSAN HAKLARI ÖRGÜTLERİ?” DİYE HAYKIRMIYORUM!
Neredesiniz ey aşağılık insan hakları örgütleri?
Katledilen, tecavüz edilen, namuslarına kastedilen Müslümanlar olunca neden sesiniz çıkmaz, neden dünyayı ayağa kaldırmazsınız?
O örgütlerinizin başlarındaki “insan hakları” ifadelerini sökün atın artık!
Neredesiniz “insan hakları, özgürlükler, demokrasi, hukukun üstünlüğü” diye diye katliamlarına katliam katan, dünyayı kana bulayan, Fransız sosyal teorisyen Serge Latousche'un ifadesiyle “kandan beslenerek, kan emerek yaşayan” ey aşağılık Batılı devletler, neredesiniz?
Diktatörlüklere toz kondurmayan, Sisi'lerle, Mübarek'lerle, Esed'lerle ve bilumum diktatörlerle, halklarını katleden, çocuklarını gözlerinin yaşına bakmadan öldüren, Halep gibi, Musul gibi, Bağdat gibi, Beyrut gibi o güzelim şiir-şehirlerini hayalet kentlere çevirmekten çekinmeyen, tarihe kara leke olarak geçen aşağılık zorbalarla, firavunlarla iş tutan, bu iğrenç adamları kullanarak Müslümanların canına okuyan, Müslümanlara nefes aldırmayan, sonra da insan haklarından, özgürlüklerden dem vuran, iki yüzlü Batılılar, neredesiniz?
BATILILARDAN ASLÂ MEDET UMULMAZ!
Ben de ne kadar safım değil mi?
Dünyayı dört asırdır kana bulayan, yağmalayan, talan eden, başkalarının sırtından geçinen, başkalarının zenginliklerini, tabiî kaynaklarını çalarak zenginleşen, refahın en üst düzeylerine ulaşan, sonra da insanlığa uygarlık satan, “insan hakları, özgürlükler vesaire” dersi vermeye kalkışan Batılılara, “neredesiniz?” diye soruyorum, “neden sessiz kalıyorsunuz!” diye çağrıda bulunuyorum, değil mi?
Olacak iş mi?
Dünyanın kanını emenlere, neredesiniz, neden sessiz kalıyorsunuz, diye çağrıda bulunulur mu?
Elbette ki değil.
Sadece “özgürlük, insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü” gibi sloganları dillerinden düşürmeyen ama insanlığa kasteden, insanlığın geliştirdiği medeniyet birikimlerini, bu birikimlerin ruhunu oluşturan binyılların emeği, göznuru, çilesinin ürünü o güzelim şehirleri yerle bir ederek büyüyen ve gelişen, insanlığın kanını emerek beslenen ve zenginleşen Batılıların ne kadar iki yüzlü olduklarını göstermek için kuruyorum bu cümleleri.
Zorbalardan medet umulmaz!
Dünyayı cehenneme çevirenlerden medet umulmaz!
Mazlumların, yoksulların, güçsüzlüklerin kanından beslenenlerden medet umulmaz!
BATI UYGARLIĞI: İNSANLIĞA SALDIRININ ÖTEKİ ADI!
Şunu aslâ unutmayacaksınız:
Batı uygarlığı, bütün insanlığa, insanlığın binlerce yıllık medeniyet birikimine saldırının adıdır.
Batı uygarlığı, Tanrı'ya, hakikate, tabiata ve insana saldırının adıdır.
Batı uygarlığı, dünyayı, dünyanın maddî zenginliklerini talan etmenin, manevî-kültürel zenginliklerini silip süpürmenin adıdır.
Batı uygarlığı, Haçlı Savaşları'nın, engizisyonların, Sömürgeciliğin, Emperyalizmin, Kapitalizmin yani saldırganlığın, yağmalamanın, katliamların, açgözlülüğün adıdır.
Bizim beş asır barış yurduna çevirdiğimiz Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu coğrafyasını, yalnızca bir asırda cehenneme çevirme başarısını göstermenin adıdır.
İslâm dünyasında kan, gözyaşı, katliamların sorumluları elbette ki, halklarına savaş açan diktatörlerdir. Ama asıl sorumlular, bu kukla adamlar değildir. Kuklaları konuşarak, kuklaları kullanan kuklacıları atlayarak, kuklacıların dört asırdır dünya üzerinde gerçekleştirdikleri emperyalist hegemonyayı ve bu zorba hegemonyanın insanlığa ne denli pahalıya patladığını ıskalayarak Halep'in, Arakan'ın, Suriye'deki ve Irak'taki katliamların nereden kaynaklandığını aslâ göremeyiz.
Bölgemizi ve dünyamızı cehenneme çevirenlerin Batılılar ve kapitalist açgözlülükleri olduğu gerçeğini göremediğimiz ve Batılıların bölgemizden defolup gitmelerini sağlayamadığımız sürece İslâm dünyasındaki kan, gözyaşı, katliamlar ve iç savaşlar bitmeyecek!
Bunu iyi bilelim.
Batılıların Suriye'de, Irak'ta ne işi var arkadaş?
Defolup gitsinler, gölge etmesinler başka bir şey istemiyoruz emperyalistlerden!
Bir asırdır, özellikle de son çeyrek asırdır yaşadıklarımız bize bir şeyi ispat etti: Batı uygarlığının o cilâlı, ayartıcı “insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü, özgürlükler” gibi söylemlerinin yalnızca Batılıların işgallerini, katliamlarını maskelemeye, üstünü örtmeye yaradığını gösterdi.
Dahası, dünyanın gözü önünde mazlum insanların, çocukların katledilmesi ama sözümona müslüman ülkelerinin hiç birinin kılının kıpırdamaması, İslâm dünyası diye bir dünyanın olmadığını, İslâm dünyasının, İslâm'ın değil sömürgeci Batılıların istedikleri gibi şekillendirdikleri, istedikleri adamları darbelerle filan başa getirerek diktatörler aracılığıyla kontrol ettikleri bir yer olduğu gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi.
TAVAN'DAN VE TABAN'DAN YAPILMASI GEREKENLER...
Halep'teki, Arakan'daki katliamları cârî kapitalist sistem yıkılmadığı sürece sona erdirebilmenin imkânsızlaştığı anlaşılmış olmalı.
Kısa vadeli ve palyatif çözümler, köklü çözümleri kangrene çeviriyor ve çözümlenemez hâlâ getiriyor.
Yapılacak ve sonuç almamızı sağlayacak tek şey var: İslâm Birliğinin adım adım kurulması ve sonunda emperyalistlerin coğrafyamızdan kovulması.
Bunun için izlenecek yöntem, ekonomik ilişkilerin artırılması, belli bir ekonomik güce ulaşılması. Ardından halkların İhvan gibi köklü, güçlü, sahici, samîmî İslâmî cemaatler üzerinden örgütlenmesi ve diktatörlüklerin yıkılması.
Bunu biraz açayım:
Bir yandan tavan'dan devletler bazında ekonomik ilişkilerin maksimum düzeye ulaştırılması, kaynakların paylaşılması, ittifakların kurulması, öte yandan taban'dan halklar, cemaatler arasındaki kültürel, entelektüel, medyatik işbirliği imkânlarının hızla artırılması.
Halklar, cemaatler ve sivil toplum kuruluşları arasında televizyon, sinema, müzik gibi kültürel ve sanatsal alanlardaki fikrî ilişkilerin, ortak projelerin hızlandırılması, zihnî prangaların kırılması ve ortadan kaldırılması gibi taban'dan yapılacak işbirliği girişimleri, tavan'dan yapılacak ekonomik, kültürel, siyasî ve zamanla askerî işbirliği girişimlerinin de altyapısını oluşturacaktır.
Bunun için rahmetli Erbakan Hoca'nın kurduğu D-8 gibi büyük projeler hayata ve harekete geçirilebilir.
İslâm dünyası, iki asırdır ikinci büyük medeniyet krizini yaşıyor ve geldiğimiz noktada tarihinin en zorlu döneminden geçiyor.
Ama şunu aslâ unutmayalım: Her kriz hem bir imtihandır hem de bir imkân. Bütün büyük doğumlar, büyük yolculuklar, büyük krizlerin çocuğudur.
Yaşadığımız felâketleri, -yukarıda kısaca özetlediğim çerçeveyi derinlemesine geliştirerek- yeniden fikrî, zihnî, kültürel ve siyasî toparlanış ve diriliş imkânına dönüştürmenin yollarını bulmak zorundayız. Vesselâm.
Allah (cc), mazlum Müslümanlara rahmetiyle muamele etsin, yardımını esirgemesin, zâlimleri, emperyalistleri kahr-u perişan eylesin. Âmin.