Ahmet Arslan
Dalga kırdık, dalga kurma sürecine iyi hazırlanmalıyız!
Türkiye, son 13 yılda, pek çok bakımdan pek çok alanda büyük mesafeler katetti. Dalga kırdı; dalga kurma yolculuğuna soyunacakken vuruldu.
DALGA KIRMA'YI BAŞARDIK AMA...
Türkiye, 100 yıldır, medeniyet iddialarını terketmiş durumda: Her zaman söylediğim gibi, 100 yıldır tarih yapmıyor, tarihte tatil yapıyor.
100 yıldır, dünya tarihi durdu; Batılılar, dünya tarihini durdurdu: Asya'yı, Afrika'yı, Latin Amerika'yı durdurdu: Asya da, Afrika da, Latin Amerika da tarih yapmıyor artık; kıyıya vurdu bu üç kıta da: Kapitalizm, bütün dünyayı kendine benzetti ve dünyanın bütün medeniyetlerini yok etti: Ruhsuzluğa mahkûm etti en azından.
Batılı dünya sistemi ve dünya tasavvuru çöktü. İnsanlığı kültürel çölleşmenin ve ontolojik felâketin eşiğine fırlattı.
Yeni bir dünya kurulacak. Türkiye, bu dünyanın kurulmasında kurucu bir aktör olacak.
Tarih, iki aşamalı bir süreçtir. Önce dalga kırılır, sonra dalga kurulur. Burada hata yapan vurulur ve durdurulur.
Bu süreçte, ilk aşamayı aştık çok şükür: Maddî bakımdan dalga kırdık. Korunaklı bir duvar ördük: İçerden ve dışardan vuruyorlar ama çokertemiyorlar.
DALGA KURAMAZSAK YOK OLURUZ!
Şimdi dalga kurma aşamasına geçmek zorundayız: Bunun için de kültür ve fikirde, sanat ve ahlâkta büyük atılımlar yapamazsak, yok oluruz.
Siyasa'nın ve piyasa'nın pençesinde kıvranıp duruyoruz: Toplum olarak handiyse yüzyıldır her şeyi siyasa'ya ve piyasa'ya endekslememizin bize ödettiği ağır bedel bu!
Bir derdimiz bile yok aslında. Hakikat diye bir derdimiz yok, ne yazık ki! Her şey siyasa'dan ve piyasa'dan ibaret. Bu çok büyük bir felakettir tarih yapmış, tarihin akışını değiştirmiş bir toplum için: Ontolojik felaket.
İşte bu ulvî dertle hemdert, hemdost ve hemhâl olabildiğimiz içindir ki, dün, insanlığa hakikat, hakikatten süt emen, herkese hayat hakkı tanıyan bir adalet, kardeşlik ve ruh medeniyeti hediye ettik.
Ama son iki asırdır köklü bir medeniyet buhranı yaşıyoruz: Medeniyet gökkubbemiz çöktü: Müslüman zihni, idraki, dili, “yer”i yerle bir oldu: Müslümanca duyuş, kavrayış, düşünüş ve yaşayış vasat'ımızı ve vasıta'larımızı, yetilerimizi ve yeteneklerimizi, ilkelerimizi ve zeminimizi yitirdik.
Zamanda ve mekânda İslâm'ın diriltici ruhu hükmünü icra etmiyor artık. Müslüman zamanı'nı ve Müslüman mekânı'nı, şuurunu ve şiiri'ni kaybettik.
Zamanı ve mekânı Müslümanlaştırmamız gerekiyor silbaştan. Bu, bizim çağın ağlarından ve bağlarından, kavramlarından ve bağlamlarından arınarak ümmîleşmemiz, çağ aşacak, çağ açacak, çağrı'sı çağ'ını kuracak bir öncü kuşak yetiştirerek yeniden Müslümanlaşmamız demek!
DERS'TEN ÖNCE DERT GEREK!
Dert büyük yani.
Öyleyse âcizane söyleyeceklerime kulak verin şimdi. Bu çağrım, herkese ama özellikle de eğitimcilerimize...
Öğrenciye, Ders'ten önce Derd'ini öğretecek Dertli hoca'lar gerek bize!
Derdimiz: Dertsiz ders, Dertsiz hoca, Dertsiz öğrenci'dir. Bu, iyi biline!
*
Derdin varsa, “inilersin”! Derdin varsa, dertli dolap gibi söylenirsin. Derdin varsa, hakikate susamışların susuzluğunu giderirsin.
*
Derdin varsa, diriIirsin. Derdini bilirsen, dertlere derman olur, hakikati bulur, diriltici ruh üflersin.
*
Derdin varsa, “ses” verirsin. Derdin varsa, nefes alır-verir, dirilirsin. Derdini bilirsen, nefes üfler, nefes olur, hakikati bilirsin.
NE MUTLU, DERT'LERİNİ BİLENLERE!
Derdini bileceksin, derdini sevecek, özleyecek ve özümleyeceksin ki, ders'ini alabilmen, ders'inin derdini de, derdinin ders'ini de bilebilmen ve sonunda nefsini yenebilmen, putları yere serebilmen, bütün ayartıcı putları elinin tersiyle itebilmen, hakikatin izini sürebilmen, hakikatin önüne nüfûz edebilmen, özüne / fıtratına / yaratılış gâyene erişebilmen, öz'ünü gür'leştirebilmen, gerçek özgürlüğüne kavuşabilmen mümkün olabilsin.
Ne mutlu dertlilere!
Ne mutlu insanlığın dertleriyle, hakikatin hayat, hayatın hakikat olması derdiyle hemdert, hemdost ve hemhâl olabilen yürek-ülkesi'nin gönül, keşif ve fetih erlerine!
Ne mutlu dertlerini bilen, insanlığın önünü açabilecek, insanlığı hakikatle buluşturabilecek dert sahibi, insanı, hayatı ve hakikati dert edinen, insanlığın “yük''ünü omuzlarında hissedebilen öncü nesillere, öncü hakikat erlerine!
DERT'SİZSENİZ, DERT, SİZ'SİNİZ!
Derdini bilmeyen, derdine derman bulamaz. Derdi olmayan, hiç kimsenin derdine derman olamaz. Dert senin dermandır, bilesin!
Derdimiz ne, öyleyse?
Hakikat yolculuğuna çıkacak... Çağ'ı iyi tanıyacak... Ondan sonra Çağ'ın ağ'larından ve bağ'larından, kavramlarından ve bağlamlarından arınarak ümmîleşecek, kısacası Çağ'ı tanımadığını ilan edecek, Çağ aşacak, Çağ açacak, Çağrı'sı Çağ'ını kuracak bir öncü kuşak yetiştirmek!
İlim, irfan ve hikmet menzillerinde yolculuk yapacak, insanlığın sorunlarını hâl yoluna koyacak, bizi hakikatten süt emen hakikat medeniyetini yeniden ihya, inşa yolculuğuna çıkaracak, bu dünya için ve kendisi için yaşamayacak, ilke'leri için, ilkelerinin ülkü'lere dönüşmesi için, ülkü'lerinin ülke'sini bulması, dünya'sını kurması için yaşayacak bir öncü kuşak!
İşte bütün mesele, asıl dertlenmemiz gereken yegâne derdimiz ve kafa patlatmamız gereken yegâne “ders”imiz bu! Gerisi çelik-çomak oyunu!
Son söz. Söz'ün öz'ü: Dert'sizseniz, bilin ki, dert, siz'siniz! Vesselâm.