Ahmet Arslan
BOĞAZİÇİLİ CAHİLLER VE MEDYADAKİ EGEMENLİKLERİ
Habertürk ekranlarında zaman zaman arz-ı endam eden Kübra Par’ın, aynı kuruluşun internet sitesindeki Prof. Dr. Mehmet Çilingiroğlu’na sokak ağzıyla saldıran yazısı dikkatimi çekmişti. Yazıyı okuyunca kızın ne kadar bom boş ve Türkçe fakiri olduğuna karar verdim. “İlk yazısıdır falan” diye geçiştirirken, kızcağızın “kadrolu yazar” olduğunu gördüm.
Kızı, Prof. Dr. Çilingiroğlu’na saldırdığı ilk yazı kesmeyince ve ikinci yazıyı da yazınca Nihat Genç, “Ahmet Hakan’ın yengesi ekranların tenekesi: Kübra Par” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Nihat Ağabeyin yazısından öğrendiğime göre bu kız Ahmet Hakan Coşkun’un kardeşinin eşiymiş. Yani geliniymiş. Şimdi sıkı durun, çok alengirli bir durum var: Prof. Dr. Mehmet Çilingiroğlu Habertürk’te Didem Arslan Yılmaz’ın kadrolu konuğu iken, canlı yayında gerçekleşen bir kavga sonrası ayrılmış. Çilingiroğlu bu sefer Kübra Par’ın kayınbiraderi Ahmet Hakan’ın CNN Türk’teki Tarafsız Bölge programının kadrolu konuğu olmuş.
ABD’deki bir bilim adamının iki kanal arasında yer değiştirmesi Coşkun Ailesindeki fay hatlarını ortaya çıkardı. Ahmet Hakan’ın her programında güzellemeler yaptığı Prof. Dr. Mehmet Çilingiroğlu ikidir, “gelin” Kübra Par’ın hakaretlerine maruz kalıyor.
Çilingiroğlu’nun tetiklediği aile krizinin nasıl bir ivme kazanacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Benim asıl üzerinde durmak istediğim konu Nihat Ağabey’in de işaret ettiği Boğaziçi Üniversiteli kızların medyada hızlıca yükselmelerine paralel olarak inkâr edilemez cehaletleri. Kübra Par da bunlardan birisi. Ortaokul kompozisyonundan hallice “köşe yazısındaki” kelime sayısı otuzu geçmez. Mülakatları genellikle aynı kişilerle yapar. Mesela bir dönem okumayana kız-oğlan verilmediği Sapiens’in yazarı Noah Harari ile üç mülakatına denk geldim bu kızın. Yine Çin’in İstanbul Başkonsolosu ile de iki kez. Benim gibi televizyon izlemekten uzak birisi mülakat yapılanların mükerrerliğine şahit oluyorsa, gerisini siz düşünün.
Bir de Boğaziçi’nden hocalarıyla yaptığı mülakatlar var. Liberal yavşaklığı konsolide edebilmek uğruna ağzını yayarak “benim seeevgili hocaaam” diye takdim ettiği ve şimdiye kadar mala davara hiçbir faydası olmamış Neo-Liberal asalaklar. Sanki maaşla çalıştığı kuruluş onun “seeevgili hocaalarının” geçit podyumu.
2000’li yılların ikinci yarısında Serdar Turgut Akşam gazetesine Genel Yayın Yönetmeni olunca misyonunun gazeteyi “modern milliyetçi çizgiye getirmek olduğunu” ilan etmişti. Kendimi “milliyetçiliğin muhtarı sandığım için” dayanamayıp bir mail göndermiş ve bazı tavsiyelerle birlikte endişelerimi de dile getirmiştim. İçi doldurulmamış ve geleneksel çizgisinden uzak bir milliyetçiliğin sağ popülizme kayacağını, o dönemde aktüel olan Fransa ve Avusturya’daki örnekleriyle açıklamıştım. Bundan da en büyük zararı milliyetçiliğin göreceğini belirterek, olumlu bir netice alması için çeşitli tavsiyelerde bulundum. Karşılıklı birkaç kez yazıştık ama Serdar Turgut benim neyi kastettiğimi kesinlikle anlayamadı.
Üstüne üstlük Boğaziçili Nagehan Alçı’yı köşe yazarı yaptı ve bunu “modern milliyetçilik misyonuna” örnek gösterdi. Bu kız birkaç kez “köşe yazısı” yazınca, dayanamayıp, yazılarının içerik analizini yaptım. Kullandığı kelime sayısı altmışı bulmuyordu. Türkçe fukarasıydı. Turgut’a son bir mail atarak, bu kızın yazılarının “okuyucu mektubu olarak bile yayınlanamayacağını” ifade ettim. Cevap bile vermedi.
Demek istediğim Boğaziçi Üniversitesi mezunları medyada kolay iş bulup, kolayca yükselebiliyorlar. Yabancı dil bilmeleri önemli olabilir (eğer yabancı dilleri de Türkçeleri gibiyse yandı gülüm keten helva) ama arkada itici bir güç olmalı. Çünkü gerçekten çok cahiller.
Mesela bir ara NTV’de Dış Haberler Müdürlüğü yapan Işın Eliçin vardı. Bu da Boğaziçili. 10 sana önce falan Twitter’da Birinci Dünya Savaşı’nın taraflarından “İtilaf Devletleri” ile “İttifak Devletleri”nin anlamları üzerinden analiz kasarken, “İtilaf Devletlerini”, “İhtilaf Devletleri” olarak anlamlandırıp, “bu ihtilafa rağmen niye beraberler” gibi bir dizi saçmalığa imza atmış, Osmanlı’nın da bu grupla savaşa girdiğini falan söylemişti. O kadar çok saçmalamıştı ki, ancak çizerek anlatabilirim.
Bu kişi ilk ve ortaokulda öğretilen temel bir bilgiden eksik ama “Türkiye’ye yön vermesi gereken dış politika analizleri” yapıyor. Birinci Dünya Savaşı'nın taraflarının kim olduğunu bilmiyor ama Sykes-Picot Anlaşması’nın Orta Doğu’ya etkilerine ilişkin herkese ders veriyor.
Daha bir sürü isim sayılabilir. Ama hiçbir nicelik, medyadaki belli bir kampın mensuplarının niteliksizliğini değiştirmiyor.