Önce önümüzdeki -ürpertici!- manzara'yı tasvir ve tarif edelim. Sonra da çıkış yolunu gösterecek nazariye'ye geçelim.
MANZARA'YI GÖRELİM LÜTFEN!
Manzara şu: Genç kuşak, format değiştiriyor: Postmodern popüler ve vulger Amerikan kültürü tarafından silbaştan yeniden formatlanıyor: Ve ruhunu yitiriyor: Yoz medya rejimi, çocuklarımızı yozlaştırıyor; bu toprakların ruhköklerine yabancılaştırıyor.
Pozitivist, ezberci, sığ eğitim sistemi, genç kuşaklarımızı kişiliksiz, kimliksiz ve özgüveni sıfırlanmış, mankurtlaşmış, diploma için okula gidip-gelen ruhsuz makinalara dönüştürüyor.
Özel okullarda, özel eğitim alan varlıklı ailelerin çocukları, Batı hayranlığıyla yetiştiriliyor, bir an önce Batı'ya kapağı atmak için can atıyor! Bu çocuklarımız, okuldayken bu topraklardan, bu topraklara ruh üfleyen medeniyet dinamiklerimizden büsbütün kopuyor, koparılıyor!
Fakir-fukara ailelerin çocukları da aynı trajediden nasiplerini alıyor: Ruhsuz, heyecansız, iddiasız, ezberci eğitim sistemi, çocuklarımızı kültürel ve entelektül intiharın eşiğine fırlatıyor!
Kültür hayatımız, medya ve eğitim sistemimizden daha dekadant/tefessüh etmiş bir görünüm arzediyor: Celladına âşık, metamorfoz yemiş bir entelijansiya, kültür'ü “küfür”e dönüştürüyor: Bize ait her şeyi inkâr ediyor, yerle bir ediyor: Bizim derûnî irfanî dip dalga'mızı ve genetik “kültürel” kodlarımızı siliyor!
Manzara, ürpertici! Buradan bizi çıkarabilecek nazariye'ye geçelim şimdi.
DALGA KIRMA'YI BAŞARDIK; FAKAT...
Türkiye, 100 yıldır, medeniyet iddialarını terketti; o yüzden 100 yıldır tarih yapmıyor, tarihte tatil yapıyor.
Dünya tarihi durdu; Batılılar, dünya tarihini durdurdu: Asya'yı, Afrika'yı, Latin Amerika'yı durdurdu: Asya da, Afrika da, Latin Amerika da tarih yapmıyor artık; kıyıya vurdu bu üç kıta da: Kapitalizm, bütün dünyayı kendine benzetti ve dünyanın bütün medeniyetlerini yok etti: Ruhsuzluğa mahkûm etti en azından.
Batılı dünya tasavvuru çöktü. İnsanlığı kültürel çölleşmenin ve ontolojik felâketin eşiğine fırlattı.
Yeni bir dünya kurulacak. Türkiye, bu dünyanın kurulmasında kurucu bir rol oynayacak; oynamak zorunda.
Tarih, iki aşamalı bir süreçtir: Önce dalga kırılır, çakıltaşları temizlenir; sonra dalga kurulur, yapıtaşları döşenir. Burada hata yapan
vurulur ve durdurulur.
Bu süreçte, ilk aşamayı az çok aştık çok şükür: Maddî bakımdan dalga kırdık. Korunaklı bir duvar ördük: İçerden ve dışardan vuruyorlar ama çökertemiyorlar.
...DALGA KURAMAZSAK YOK OLURUZ!
Şimdi dalga kurma aşamasına geçmek zorundayız: Bunun için de kültür ve fikirde, sanat ve medyada büyük atılımlar yapamazsak, yok oluruz.
Siyasa'nın ve piyasa'nın pençesinde kıvranıp duruyoruz: Toplum olarak handiyse yüzyıldır her şeyi siyasa'ya ve piyasa'ya endekslememizin bize ödettiği ağır bedel bu!
Hakikat diye bir derdimiz yok, ne yazık ki! Her şey siyasa'dan ve piyasa'dan ibaret bu ülkede. Bu çok büyük bir felakettir tarih yapmış, tarihin akışını değiştirmiş bir toplum için: Ontolojik felaket.
İşte bu ulvî dertle hemdert, hemdost ve hemhâl olabildiğimiz içindir ki, dün, insanlığa hakikatten süt emen, herkese hayat hakkı tanıyan bir adalet, kardeşlik ve ruh medeniyeti hediye ettik.
Ama son iki asırdır köklü bir medeniyet buhranı yaşıyoruz: Medeniyet gökkubbemiz çöktü: Müslüman zihni, idraki, dili, “yer”i yerle bir oldu: Müslümanca duyuş, kavrayış, düşünüş ve yaşayış vasat'ımızı ve vasıta'larımızı, yetilerimizi ve yeteneklerimizi, ilkelerimizi ve zeminimizi yitirdik.
Zamanda ve mekânda İslâm'ın diriltici ruhu hükmünü icra etmiyor artık. Müslüman zamanı'nı ve Müslüman mekânı'nı, şuurunu ve şiiri'ni kaybettik.
Zamanı ve mekânı Müslümanlaştırmamız gerekiyor silbaştan.
DERS'TEN ÖNCE, DERT SAHİBİ ÖNCÜ KUŞAKLAR GEREK BİZE!
Dert, büyük yani.
Öğrenciye, Ders'ten önce Derd'ini öğretecek Dertli hoca'lar gerek bize!
Derdimiz: Dertsiz ders, Dertsiz hoca, Dertsiz öğrenci'dir. Bu, iyi biline!
Derdini bilmeyen, derdine derman bulamaz. Derdimiz ne, biraz açalım öyleyse:
Derdimiz, Hakikat yolculuğuna çıkacak... Çağ'ı iyi tanıyacak... Ardından, Çağ'ın ağ'larından ve bağ'larından, kavramlarından ve bağlamlarından arınarak ümmîleşecek, kısacası Çağ'ı tanımadığını ilan edecek, Çağ aşacak, Çağ açacak, Çağrı'sı Çağ'ını kuracak bir öncü kuşak yetiştirmek!
İlim, irfan ve hikmet menzillerinde yolculuk yapacak, insanlığın sorunlarını hâl yoluna koyacak, bizi hakikatten süt emen hakikat medeniyetini yeniden ihya, inşa yolculuğuna çıkaracak, bu dünya için ve kendisi için yaşamayacak, ilke'leri için, ilkelerinin ülkü'lere dönüşmesi için, ülkü'lerinin ülke'sini bulması, dünya'sını kurması için yaşayacak bir öncü kuşak!
İşte bütün mesele, asıl dertlenmemiz gereken yegâne derdimiz ve kafa patlatmamız gereken yegâne “ders”imiz bu! Gerisi çelik-çomak oyunu!
Eğer önümüzdeki dönemde -10 yıl içinde- eğitim, kültür, medya ve gençlik'te pergel metaforu ekseninde, gelecek 50 yılın, 100 yılın tohumlarını ekecek köklü bir inşa süreci başlatamazsak, “gemi” karaya oturur ve bunun hesabı çok ağır olur!
Ben vazifemi yapıyor; tenkitlerimle birlikte teklifimi de özlü bir şekilde sunarak, mükellefiyetimi yerine getiriyorum. Gerisi yetkililerin işi!