Ahmet Arslan
20 SENE ÖNCE VE SONRA
05 Eylül 2021, Pazar
20 yıl az değil.
11 Eylül’ü müteakip ABD gözü dönmüştü.
Adeta dünyadaki her ülkeyi vuracak, işgal edecek bir “meşruiyeti varmış gibi” bir izlenim oluşturulmuştu. İdeolojik, psikolojik ve ahlaki üstünlüğe tamamen sahip olduğuna neredeyse herkes inanıyordu.
“Olağan şüpheliler” Afganistan, Irak ve Pakistan’dı.
Türkiye’deki “merkezi medya” da ABD propagandasının aparatı olmuştu.
Hemen her gün güç dengelerine ilişkin, kaç uçak, kaç tank, füze, silah vs. kıyaslamaları yapılarak, aradaki orantısızlığa vurgu yapılarak, savaşın birkaç hafta içinde biteceği intibaı uyandırılıyordu.
ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz, İstanbul ve Ankara’daki lüks otellerde karargâh kurmuş ve hem hükümeti hem de medyayı yönlendirmeye çalışıyordu.
AB’nin Türkiye Komiseri Karen Fogg ile Kör Agop’un Meyhanesinde “Türk tarihi ile hesaplaşma peşinde olanlar” bu kez Paul Wolfowitz ile savaş tamtamları çalıyorlardı.
Kimler yoktu ki aralarında? Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand, Hasan Cemal, Mehmet Altan vs. gibi namlı solcular..
ABD’nin Afganistan’a ilk bombayı attığı gün köşe yazarlığı yaptığım bir internet sitesinde yayınlanan “Vur Amerika! Alçaklığın nam salsın” başlıklı yazımda yabancı bir gücün, kadim bir halkın anavatanının işgalinin zor olduğunu, Sovyet işgalinin başarısızlığından da örnek vererek anlatmaya çalışmıştım.
Benimki biraz da temenniydi ama pek çok “entelektüel” tanıdığım iki taraf arasındaki askeri güç orantısızlığına vurgu yaparak, beni eleştirmişti.
Neyse “haklılık” yarıştırma peşinde değilim ama 20 sene sonra bugün ABD ordusu “geldiği gibi bile gidemedi.”
Vietnam’dan daha da zelil ve rezil bir şekilde kaçtı.
Son bir haftada en azından görüntüyü kurtarmak için “bükemediği Taliban’ın bileğini bile öptü” ve “eman” diledi.