Ahmet Arslan
SAVAŞ SEÇMEK
12 Ekim 2020, Pazartesi
“Bir grup aydın” Karabağ’da gerçekleşen savaş sebebiyle yayınladıkları bildiriyle “savaşa hayır, barışa evet” demiş.
Olur.
Birinci Karabağ Savaşı sürecinde, katliamları ve soykırımı protesto için insafsızca polis copuna maruz kaldığımız eylemler dönemin ana akım medyası tarafından “Azerbaycan bahane” manşetleriyle değersizleştirilmeye çalışılıyordu.
Bunlara göre Azerbaycan ve Karabağ Ülkücüler için bir istismar vesilesiydi. Oradaki dramı dünyaya duyurmaya çalışan bir kitle itibarsızlaştırılınca ister istemez dram da alabildiğine “küçültülüyordu:”
Daha doğrusu birçoğu ne Karabağ sorunu biliyordu ne de Azerbaycan’da Türk yaşadığından haberdardı.
“Azerbaycan bahane” manşetlerinin atıldığı yıllarda Bizim Ocak dergisi “Dış Türkler” konulu bir kapak çalışması yapmıştı. Zamanın SHP Genel Sekreteri Fikri Sağlar “Dış Türkler kimdir” sorusuna, “Ülkücülerin Orta Asya’daki ataları” cevabını vermişti.
Bu kadar yani.
Bu kadarla da bitmiyor ama.
O dönemde ana akım medyanın önde gelenleri ile sosyal iktidar unsurları yavaştan sözde soykırım iddialarını önce gündeme getirmeye sonra da dayatmaya başlamışlardı.
Dolayısıyla Karabağ’da yaşanan gelişmelerin objektif olarak Türkiye gündemine gelmesine asla izin vermezlerdi.
Bunlar zaten Karabağ’da Ermenilerden yana olmaları bir tarafa, Kıbrıs’ta Rumlardan, Bosna Savaşında Sırplardan, Çeçenistan’da da Ruslardan yana oldular hep.
Bunun içindir ki “Azerbaycan bahane” manşetleri ile Hocalı soykırımını gölgelediler. Birkaç aylık bebeklerin karınlarının deşilmesinin kınanmasını engellediler.
Hatırlayacak olursanız Türkiye 24 Ağustos 2016 tarihinde DEAŞ’a karşı Fırat Kalkanı Operasyonu gerçekleştirmişti. Hedef coğrafyadaki düşman DEAŞ olduğu için Türkiye içinden herhangi bir “savaşa hayır” itirazı gelmemişti.
Müteakiben 20 Ocak 2028 yılında Zeytin Dalı Operasyonunu başlattık.
Fırat Kalkanına yönelik en küçük itirazı olmayan çevreler kıyameti kopardılar.
Çünkü bu defa düşman PKK’ydı.
Bir süredir bazı çevrelerin güzelleme yarışına girdiği Türk Tabipleri Birliği (TTB) acilen “savaş bir halk sağlığı sorunudur” açıklaması yaparak, Türkiye’yi kınamıştı.
İşte böyle.
Savaşlardan savaş seçenler, şimdi Azerbaycan ordusu işgal edilmiş topraklarını kurtarmaya çalışırken, “savaşa hayır, barışa evet” diyorlar.
Türkiye’nin, Türklerin, Müslümanların haklarını aramaları “savaş”, muarızlarının katliamları ise “halkların kendi kaderlerini tayin hakkı” oluyor.
Sözü uzatıp bu güruhu mantıksal ve vicdanı delillerle iknaya çalışmak zaman kaybıdır.
Ne demişti Nihal Atsız?
Vicdanını Paris’e, Moskova’ya satanlar,
Küfür diye bakarlar senin dualarına!