Ahmet Arslan
“150’LİKLERİN” EFRADI ŞİMDİ NE DURUMDA?
27 Ağustos 2024, Salı
Vaktiyle, rahmetli Ercüment Kuran, “Batı Anadolu’da işgal yıllarında Yunan Ordusunun ikmal ve iaşesini sağlayıp da günümüzde çok zengin ve itibar sahibi olan aileler var. İşgal esnasında hayatını kaybedenlerin mallarına çöküp zengin oldular. Şimdi şartlar uygun değil, henüz açıklayamam” demişti. Ben de “hocam söyleyin de biz Yeni Düşünce’de yayınlayalım, bu hainleri ifşa edelim” demiştim. “Size de kıyamam. Bu adamlar bugün de çok güçlü. Hepinizi, hepimizi öldürürler. Ülkenin en zenginleri arasındalar” cevabını vermişti.
Yakın tarihe ilişkin inceleme ve anıları okurken, bunların çoğunun Hürriyet ve İtilaf Partisi mensupları olduklarını anlıyoruz. Gerek “150’liklerinin listesinin” kısıtlı olması, gerekse o hengâmede yeteri kadar soruşturma yapılmaması bu hainlerin zaferden sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam etmelerine yol açtı.
Benim merak ettiğim bir husus var: 1938 affından sonra ülkeye dönmelerine izin verilen “150’liklerin” aileleri ve bugünkü efratlarına ilişkin herhangi bir araştırma yapıldı mı? Bugün ne yapıyorlar, nasıl bir zenginlik içindeler? Dolaylı da olsa Türkiye düşmanlıklarına devam ediyorlar mı? Objektif hainlik yapıp da sonradan “creme de la creme” (kaymak tabakası) ya da başka bir deyişle “Beyaz Türkler” arasına girenler var mı?
Mesela Kuvâ-yi İnzibâtiye’nin komutanı, meşhur “150’liklerden”, sürgündeyken Türkiye aleyhine İngilizler, Çerkez Ethem ve Kürtçülerle her türlü işbirliğini yapan Süleyman Şefik Paşa sonradan çok ünlü “oyuncu ve asilzadelerden” (Wikipedia ‘asilzade’ olarak tanımlıyor) Benli Belkıs’ın babası, ünlü besteci ve sanatçı Şehrazat’ın dedesiymiş. Bir zamanların etkili gazetecilerinden Mithat Perin’in de kayınpederiymiş.
Yani ülke kaynakları, nimetleri ve imkanlarından sonsuza kadar yararlanabilmişler.
Kim bilir “150’likler” ve diğer tescilli hainlerin aileleri ve efratlarından bu şekilde “creme de la creme” olan daha kimler vardır?
Cüneyt Arcayürek’in yıllar önce okuduğum anılarında bir olay anlatıyordu.
1920’li yıllarda Ankara’nın yeni bir plana göre inşa edilmesine karar veren Atatürk, sık sık bugünkü Mithatpaşa ve Kızılay’a giderek çalışmaları yerinde kontrol edermiş. (Yenişehir semtinin inşa sürecinde Atatürk’ün neredeyse iki günde bir denetlemesine rağmen haramzade burjuvazinin plan dışına çıkması ayrı bir rezillik hikayesidir. Mütegallibelerin para kazanma hırsı uğruna yol açtıkları kent estetiği cinayeti önlenememiş.)
Bir seferinde uzun paltolu ve melon şapkalı birisini gören Atatürk, “Bu kişi kim” diye sorar. “Efendim bu falanca. Bu yeni binaların ihalesini aldı” cevabını alır. Atatürk, “Ben bu adamı İstanbul’un işgal yıllarında İngiliz Ordusuna iaşe sağladığı için, zaferden sonra yurtdışına sürmüştüm. Şimdi nasıl ülkeye tekrar girdi de benim gözümün önünde ihale aldı” diye oldukça öfkelenir.
İhaleyi o dönemin Ankara Belediye Başkanının verdiğini öğrenir. Belediye Başkanı görevden alınır ama Ankara’nın yeni plana göre inşa sürecinde haramzadelerle iş tuttukları için daha başka pek çok belediye başkanının da kellesi alınır. Buna rağmen Ankara Atatürk’ün istediği (o dönemde garajlı, iki katlı ve bahçeli evler öngörülmüştür. Bugün o evlerden Yenişehir’de iki-üç tane, bir de Bahçelievler’de 5-6 tane ancak vardır) biçimde inşa edilemez.
Mütegallibeler durdurulamaz, mütegallibelik önlenemez!
Durup dururken aklıma geldi, “150’liklerin” aile ve efratlarının bugünkü pozisyonları nedir?
Her zaman olduğu gibi “Kaldın ey ehli vatan” denildiğinde ayağa kalkarak, görev koşanların, Yemen’de, Galiçya’da şehit olanların, İzmir’in kurtuluşunda Ermenilerin çıkardığı yangının dumanında zehirlenenlerin yerlerine mi oturmuşlardır?
Hiçbir dönem istisna olmaksızın dümenlerini “saygın ve asilzade kişilikler olarak” çevirmeye devam mı etmektedirler?
Biz kavruk Anadolu çocukları, memleketin yüzyıllardır potansiyel şehitleri, asker ve amele kaynağı gariban Türkler bu mütegallibelerin insaflarına terkedilmeye devam mı edileceğiz?
Bir yüksek lisans veya doktora teziyle bu hususu inceleyecek birisi çok sevaba girer.