Bu ülkede düşünen zekâların üzerinde derinlemesine kafa patlatmaları ve izini sonuna kadar sürmeleri gereken yakıcı soru/n şu:
Bu toplum, diğer Müslüman toplumlar gibi sömürgeleştirilemedi ama yüzyıl önce her şeyini kaybetti. Diğer toplumlar her şeylerini kaybetmediler ama sömürgeciler tarafından lime lime edildiler; toparlanma, ayağa kalkma, mazlumlara öncülük etme imkânlarını / iradelerini büsbütün yitirdiler neredeyse. Şu ân manzara böyle; yarın neler olur Allah bilir, elbette.
Batılıların en az iki asır dört bir koldan üzerimize üzerimize gelmeleri sonucunda, -belki gelen tehlikeyi püskürtecek hazırlıkları hakkıyla yapamadığımız için- Osmanlı çökertildi ve biz içimizdeki İrlandalıların marifetleriyle her şeyimizi yitirdik. Her şeyimizi ama; her şeyimizi.
BATILILARI ÜRKÜTEN DERÛNÎ RUH
Fakat iki şeyi korumaya muvaffak olduğumuzu dünya âleme gösterdik: Bu toprak parçasını ve b toprak parçasında dünyaya adaleti, hakkaniyeti, kardeşliği öğreten ruhumuzu, ruh köklerimizi ve burada kardığımız mayayı yitirmedik.
Dilimiz, dilimizin dile getirdiği, dilimize derûnî ruh üfleyen dinimizi yok etmeye kalkıştı içimizdeki İrlandalılar, dışardakilerin yoğun ve boğucu tazyikleri neticesinde elbette.
Şuraya getirmek istiyorum meseleyi: Bu toplum, bu kadar yokedici, ölümcül fırtınaların hepsini iyi kötü atlatmasını ve yeniden mazlum insanlığın umudu hâline gelmesini bildi: Suriyeli kardeşlerimize kucak açtı; tâ Afrikadaki Somalili kardeşlerimize kardeş elini uzattı, örneğin.
İşte bu iki hâdise bile Batılıları ürkütmeye yetti. Ve bizim yeniden gelmekte olduğumuz gerçeğini, Selçuklu mayasının kardığı ve Osmanlı ruhunun kurduğu dip dalga'mızı, genetik “kültürel” / irfanî kodlarımızı yeniden harekete ve hayata geçirerek geldiğimizde bizi kimsenin durduramayacağını düşündürtmeye yetti Batılı emperyalist güçleri.
İşte o zaman etrafımızı ateş çemberiyle kuşattılar -bizim hatalarımızı da çok iyi kullanarak elbette ki.
SELÇUKLU MAYASI VE OSMANLI RUHU
Geleceğim nokta hayatî: Moğol ve Haçlı saldırıları 13. ve 14. yüzyıllarda İslâm dünyasını kasıp kavurdu. 1258'de Bağdat, 1326'da Kurtuba düştü. 1492'de Gırnata'nın da düşmesiyle birlikte Endülüs tarihten silindi. Daha öncesinde Moğol ve Haçlı saldırılarına handiyse tek başına göğüs geren Selçuklu Moğollarca tarihten silinmişti.
Bugünümüzü ve yarınımızı ilgilendiren meselenin püf noktası tam da burada gizli: Endülüs, geri dönmemek üzere tarihten çekilmişti. Ama Selçuklu fiilen tarihten çekilmesine rağmen rûhen yeniden dirilecekti Osmanlı sûretine bürünerek.
Başka bir deyişle, Selçuklu'nun Horasan'den ve Türkistan'dan devşirdiği ve Anadolu'da kardığı maya, sarsılmaz bir şekilde derinlerde kök salacak, Osmanlı'da yeniden hayat bulacak, Medine'den süt emen mayayla yeniden karılarak Osmanlı ruhu olarak üç kıtaya hayat sunacaktı.
Selçuklu mayası ve Osmanlı ruhu neydi, nelerden teşekkül etmişti, peki?
Özetle söylemek gerekirse, iki eksenden: Yaratıcı ruh ve kurucu irade'den.
Yaratıcı ruhu, hakikati Mekke'de hayata geçiren Kur'ân'dan; kurucu irade'yi hakikati Medine'de hayat hâline getiren Efendimiz'den (sav) “süt emerek” geliştirmişti Selçuk ve Osman çocukları.
O yüzden Selçuklu tarihten “bedenen” çekilmişti; Selçuklu'yu tarihten silen Moğollarsa hem bedenen hem ruhen yokolup gitmişti ama Selçuk çocuklarının kardığı maya, Anadolu topraklarında Osmanlı ruhu olarak dirilmişti.
Bu mesele, önemli; daha sonra mercek altına alacağım. Şimdilik bu kadarla yetiniyorum.
YENİ MELİKŞAH, NİZAMÜLMÜLK VE GAZÂLÎLER OLMADAN ASLÂ!
Bugün İslam dünyası, ikinci büyük medeniyet krizini yaşıyor iki asırdır -iliklerine kadar.
Dün Selçuklu mayası ve Osmanlı ruhuyla aşılan birinci medeniyet krizi sırasında yaşanan sorunlara benzer sorunlar yaşıyoruz bugün de.
Dün de yaratıcı ruh ve kurucu irade sarsılmıştı. Bir yandan Grek düşüncesi, öte yandan Haşhaşîler, Müslümanların hem akîdelerini hem siyâsî düzenlerini altüst etmişti.
Selçuk çocukları, Melikşah, Nizamülmülk ve Gazâlî, gerçekleştirdikleri eğitim / medrese hamlesiyle hem Müslümanların akîdelerinin sahih temeller ürerinden muhkemleştirilmesine hem özgün / sahih bir İslâm düşüncesinin temellerinin atılmasına hem de bir yandan başta Haşhaşîler olmak üzere İslâm dünyasını içerden kemiren, güçten kuvvetten düşüren öte yandan da İslâm dünyasını akîdevî, fikrî ve siyâsî sütunlar üzerinden tarihte ilk defa bütünleştiren Ehl-i Sünnet Omurga'nın kurulmasına ve Hakikat bayrağının Osmanlı'yla birlikte üç kıtada dalgalandırılmasına yol açacak büyük bir medeniyet hamlesine imza atmışlardı.
Eğer Selçuklu mayası ve Osmanlı ruhu üzerinde derinlemesine kata patlatırsak, hem bugün bu toplumun neden dize getirilemediğinin hem de orta ve uzun vadede nasıl insanlığın önünü açacak, tarihi yeniden “bizim” yapmamızı sağlayacak tarihî şifreleri çözerek uzun bir hakikat medeniyet yolculuğuna çıkmanın yapı taşlarını döşemeye başlayabiliriz.
Yoksa yokoluşumuzun tohumlarını kendi ellerimizle ekmekten kurtulamayız.
Özetle: Bize, Selçuklu mayası ve Osmanlı ruhunu hediye edecek yeni Melikşahlar, yeni Nizamülmülkler ve yeni Gazâlîler gerekiyor. Vesselâm.