Futbol, kitlelerin afyonudur!
Evet, Marx'a, Marx'ın “din, kitlelerin afyonudur” aforizmasına gönderme yapıyorum burada.
Marx, “din kitlelerin afyonudur” cümlesinden önce, “din, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz bir dünyanın ruhudur” diyordu!
Türkiye'nin ezberci, sığ Marksistleri, bunu bilmezler; bilenleri de âmentüleri / ezberleri altüst olmasın diye zikretmezler!
İşte, böyle bir ülke Türkiye!
MARX, “DİN KİTLELERİN AFYONUDUR”, DERKEN NE DEMEK İSTİYORDU?
Peki, Marx, din'i neden afyon olarak nitelendiriyordu acaba?
Bu soru, başka bir yazının konusu ama şu kadarını söylemem gerekiyor burada:
Birincisi, Marx'ın din'den kastettiği şey, 19. yüzyılın sonunda düşünce devrimlerini, siyasî devrimleri ve iktisadî devrimleri tamamlamış Avrupa'ya söyleyeceği hiç bir şey olmayan, uyumlana uyumlana yalnızca Kilise'yi ayakta tutmak için ayartılan hadım edilmiş Hıristiyanlıktı!
İkincisi, bununla ilintili olarak, Marx, “sosyalist bir cennet” vadeden “seküler bir Mesih”ti!
En iyi dinler tarihçisi Mircea Eliade de böyle görüyordu Marx'ı.
Kapitalizm, Batı toplumlarında alt sınıfları paçavraya çevirmiş, insanlığından etmiş, Kilise de bu duruma müdahale etmek yerine, kapitalist sisteme eklemlenmişti!
Marx, işlevini ve ruhunu yitiren, dini hadım eden “Kilise dini”ne saldırıyordu! Mesele budur. Şimdilik bu kadarı kâfî.
PAGANLAŞMA İLE BARBARLAŞMA İKİZ KARDEŞ!
Yaklaşık 15 yıl önce bu sütunda, ''Tekno-paganizm: ''Öküz''e B/akan T/ren'' başlıklı, 10 yazı yazmıştım. Ve tabiî bir taraftan, bazı ''tren''lerin taarruzlarına maruz kalırken; öte taraftan da, bu yazılardan ötürü Yazarlar Birliği'nin ''yılın fikir yazarı'' ödülünü filan almıştım!
İşin ödül-mödül faslı önemli değil. Asıl önemli olan, hasbelkader söylediklerimin ömrü, anlamı ve bulduğu karşılık: Bugün yeni-paganizmin, hem kıtalar dolaştığını, her yere ulaştığını, herkese bulaştığını, dâhilî ve hâricî, zâhirî ve bâtınî bütün sınırları aştığını, sınır-tanımazlaştığını görüyorum; hem de artık belli başlı sosyal bilimciler tarafından da kabullenildiğini ve kullanılmaya başlandığını...
Ayrıca paganlaşmayla barbarlaşma arasında kurduğum semantik ilişki de artık bir gerçeğe dönüştü: Nerede bir paganlaşma emaresigörülüyorsa, orada hemen bir barbarlaşma temayülü beliriveriyor.
Bunun en son ve en ürpertici örneği, futbol paganizmi ve barbarlığıbiçiminde karşımıza çıkıyor artık: Takımın biri diğerini yeniyor; diğer takımın taraftarları / paganları ve barbarları kontrolden çıkıyor, sapıtıyor, her tarafı ateşe vererek terör havası estiriyor; önüne gelen insana, binaya, arabaya saldırmaya başlıyor, öküz gibi, deli dana gibi!
Nedir bu peki? Elbette ki, paganlaşmanın ve barbarlaşmanın yeni bir yüzle hortlaması ve zıvanadan çıkması.
GERÇEK PAGANLAR, İNSANI TANRILAŞTIRAN BATILILAR!
İnsan, mabud'suz da, mabed'siz de yapamıyor; hakîkîsini yitirdiği zaman sahtesini icat etmekte gecikmiyor!
Paganizm, kökeni Grekler'e kadar giden, Batı uygarlık tecrübelerinin bütününü özetleyen, doğrudan bir putperestlik biçimi.
Kadim medeniyetlerde rastladığımız, yıldızlara, aya, güneşe, tabiata vesaire tapınma biçimleri, aslında Batı uygarlığındaki paganizm biçimleriyle kıyaslandığında oldukça masumane ve dolaylı paganizm biçimleri: Çünkü orada ay, yıldızlar, güneş vesaire, bir ölçüde, ilâhî gücün sembolleri ve dolayısıyla beşerüstü, ilâhî bir güç arayışının ''vasıtaları''...
Paganizm, modernlikle birlikte yepyeni bir evreye girdi: Tanrı fikri yitirilince, insan tanrılaştırıldı: İnsanın aklı, yetileri, hayalleri, yapıp ettikleri...
İŞTE Ç/AĞDAŞ PAGANİZM ÖRNEKLERİ
İşte örnekleri: Marksist edebiyat teorisyeni ve eleştirmeni, Terry Eagleton, romanın yükselişe geçişiyle birlikte, edebiyat'ın din katına yükseltildiğini, dahası, dinin dilini kullanmaya başladığınısöylemişti.
Hegel, ''gazetenin modern insanın sabah ibadeti'' olduğunu ilan etmişti.
Saint-Simon, sanayi devriminin mimarları mühendislerini, ''sanayi devriminin papazları'' olarak tarif etmişti.
Film teorisyeni, David Bordwell, devâsâ ilk film salonlarını''seküler katedraller'' olarak ilan etmişti.
Film yıldızları, müzik starları, futbolcular, ayartıcılıklarıyla, entrikalarıyla, kıskançlıklarıyla, hayat tarzlarıyla, seküler mabetleriyle Greklerin tanrılarını aratmıyorlar artık!
DİN-DIŞI KUTSALLIK OLARAK FUTBOL PAGANİZMİ VE ONTOLOJİK ŞİDDETİ
Son yarım asırda futbol, artan bir hızla yeni bir paganizm ve barbarlaşma biçimine dönüştü.
Futbol paganizminde iki çelişik olguyla aynı anda karşılaşıyoruz:Birincisi, başkaldırı; ikincisi, yeni bir arınma / tapınma ihtiyacı.
Başkaldırı: kapitalizme; kurulu düzene; hayattaki haksızlıklara, gündelik hayatta yenilen siyasî, sosyal ve ekonomik ''kazıklar''a...
Arınma / tapınma da, ''örtük'' kapitalist düzeneklerle gerçekleşiyor yine: Örneğin futbol oyunu, belirgin kurallarıyla, sahada herkesin eşit olmasıyla, suç işleyenin anında cezalandırılmasıyla vesaire futbol seyircisine alternatif bir toplum modeli sunuyor.
Temposu yüksek bir drama sahneleniyor stadyumda ve herkes tarafından yaşanıyor bu drama: Hem statta, hem de televizyon ekranında.
Seyircinin hayatında karşılığı olmayan ama seyirciyi, stadyumda, özellikle de televizyon futboluyla ekranda, oyun alanındaki sahte putların sahneledikleri performansla “arındıran”, boşaltan, ayartan ''örtük'' kapitalist mekanizmalarla işletilen ve seküler bir tapınmaya / arınmaya dönüşen bir drama var karşımızda.
YENİ PAGANİZM VE YENİ BARBARLIK ÇAĞINA HOŞGELDİNİZ!
Bir de oyun bitince başlayan başka bir drama var, trajediye dönüşen: Stattan boşalan seyirci, statta yaşanan seküler boşalmayla / arınmayla yetinmiyor; bağırmaya-çağırmaya, vurmaya-kırmaya, önüne gelen her şeye saldırmaya başlıyor! Bu da yeni barbarlık biçimi.
Burada iki tür barbarlaşmayla karşılaşıyoruz: Birincisi, anlattığım bufizîkî / fiîlî barbarlaşma.
İkincisi ise dilin barbarlaşması: Fanatik, içeride yaşadığı dramanın sahte coşkusuyla konuşma yetilerini yitiriyor: Anlamsız sözcüklerden oluşan yeni bir Esperanto dili kuruyor: Bağırıp-çağırıyor yalnızca. Ne dediği önemli değil.
Muhtemelen, “yeni-paganizm ve yeni-barbarlık çağına hoş geldiniz” diyor, belki de!
Ahmet Arslan
Kitlelerin afyonu olarak futbol ve futbol paganizmi
24 Haziran 2016, Cuma