Ahmet Arslan
Kervan’ın yolu niçin kesildi?
Ülkemizin çilekeş, yetenekli yönetmenlerinden İsmail Güneş’in, Ermeni tehcirini çektiği filmi Kervan 1915, göz göre göre sansürlendi, sinema salonlarından kovuldu!
3 yılda binbir zorlukla çekilen, Türkiye’nin tezlerini, ustalıklı, olabildiği ölçüde önyargısız bir dille dillendiren bir filmin kendi ülkesinde -tam bir Alicengiz oyunuyla- salonlardan kovulması, tek kelimeyle, skandaldır!
Şundan hiç kuşku duymuyorum: Eğer bu film, Ermeni tezlerini destekleyen bir film olmuş olsaydı, aylarca kapalı gişe oynardı, yönetmeni de, oyuncuları da kahraman olur çıkardı!
KÜLTÜRDE YOKSANIZ, YOK OLMAKTAN KURTULAMAZSINIZ!
Çağımız, kültür çağı.
Kültürde yoksanız, yok olmaktan kurtulamazsınız o yüzden.
Yine o yüzden işgaller önce kültürel olarak gerçekleştiriliyor: Televizyondan sinemaya, müzikten spor, özellikle de futbol endüstrisine kadar önce zihinler işgal ediliyor, sonra da ülkeler.
Kaldı ki, zihinler işgal edildikten sonra ülkelerin işgal edilmesine gerek filan da kalmıyor: Zihinleri işgal edilen toplumların, ülkeleriyle bağları zayıflıyor ve zamanla buharlaşıyor, yok oluyor...
Başka bir deyişle, klasik fiîlî sömürgecilik biçimi çoktan tarih oldu.
Çağımızda güçlü ülkeler, çağa yön veren güçler, zihnî işgallerlehegemonyalarını tesis ediyor, meşrûlaştırıyor ve sürdürüyorlar...
Çağımız, siyasî veya coğrafî sömürgeciliğin buharlaştığı, kültürel ve zihnî sömürgeciliğin zaferini ilan ettiği bir çağ: O yüzden devâsâ bir ağ aslında.
Eğer bu dünyada varolmak istiyorsak, genelde kültürde, özelde ise medyada varlık göstermek zorundayız. Yoksa, dünya ölçeğinde Batılıların güdümündeki, Batı-dışı ülkelerde ise Batılıların gönüllü acentası tasmalı çekirgelerin kontrolündeki kültürel emperyalizmin ağında yok olmaktan kurtulamayız!
BU ÜLKENİN HAS ÇOCUKLARI SAHİPSİZ Mİ?
Evet, Türkiye’nin tezlerini değil de, Ermenilerin (=siz bunu Batılıların diye okuyun) tezlerini destekleyen, Türkiye’yi aşağılayan bir Ermeni tehciri filmi çekilmiş olsaydı, kapalı gişe oynardı bu film aylarca!
İyi de, burası neresi?
Bu ülkenin hâs çocukları sahipsiz mi?
Bu ülke kendi sorunlarına sahip çıkan, yıllarca çile çeken çocuklarına ne zaman sahip çıkacak?
Şimdi değilse, ne zaman, bu ülkenin sinemacıları, sanatçıları, fikir adamları itilip kakılmaktan, aşağılanmaktan, dışlanmaktan kurtulacak?
Bu ülkenin has, çilekeş çocukları, kendi ülkelerinde, kendi sorunlarını, üstelik de ülkemizi köşeye sıkıştıran, binbir türlü yalanlarla, hesaplarla bütün dünyayı aldatan temel meselelerini kendi insanlarına anlatamayacaklar mı; seslerini, mesajlarını kendi toplumlarına ulaştıramayacaklar mı?
Bu nasıl bir vurdumduymazlıktır, bu nasıl bir duyarsızlık örneğidir, anlayan varsa beri gelsin!
İnsanı çıldırtan şeyse, bu filme her tür desteği veren devletin, Türkiye’yi perişan eden bir meseleyi dünyaya anlatacak kalibrede bir dille ve hikâyeyle başarıyla çeken çilekeş bir yönetmene sahip çıkmaması, filme uygulanan sansüre göz yummasıdır!
Kervan 1915’in önü niçin kesildi, nasıl oldu da kesilebildi, anlayabilmek çok zor gerçekten!
ÜLKEMİZDEKİ KÜLTÜREL İŞGALİ YOK ETMEDEN TAM BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ VEREMEYİZ!
İsmail Güneş’in filminin salon bulamaması, salonlardan kovulması, Türkiye’nin kültürel işgal altında olduğunun ürpertici bir göstergesidir!
Türkiye’de, kültürün, sanatın ve medyanın her alanı neredeyse gönüllü acentalar, celladına âşık tasmalı çekirgeler ve rant peşinde koşturan ruhsuz adamlar ve kadınlar tarafından işgal altındadır!
Kültürel işgal sona erdirilmediği sürece, kimse, Türkiye’nin tam bağımsız olduğundan sözetmesin!
Celladına âşık tasmalı çekirgelerin, gulyabanîlerin, garpzedelerin, rantçı-solcu kapitalist hokkabazların hükümran olduğu, bizim ruh köklerimizi delik deşik eden, genç kuşaklarımızın zihnini, dünyasını, duyarlıklarını yerle bir eden, özetle toplumumuzu, özellikle de genç kuşaklarımızı zihnen Batılıların kölesi hâline getiren ülkedeki yerli-sömürgeci kültürel iktidar yok edilemediği sürece bu ülkede bu ülkenin hâs çocukları gerçek anlamda iktidar olamayacaklar hiç bir zaman.
Sözün özü, özelde İsmail Güneş’e ve binbir çileyle çektiği filmine sahip çıkmak, geneldeyse kısa, orta ve uzun vadede, ülkedeki kültürel işgalin kökünün nasıl kurutulabileceği, insanlığın önünü açacak evrensel medeniyet birikimimizin, değerlerimizin ve kültürel zenginliğimizin önce genç kuşaklarımıza, sonra da bölgemize ve dünyaya nasıl ulaştırılabileceği yakıcı meselesi üzerinde kafa patlatmak zorundayız.
Şunu aslâ unutmayalım: Türkiye, eğer dünyaya bir şey verecekse, yeniden bölgesel ve küresel güç hâline gelecekse, bu, ancak, bütün insanlığın ekmek kadar su kadar ihtiyaç hissettiği evrensel ruh köklerimizden beslenen ve taze bir ruhla bestelenen köklü bir kültürel devrimle ve atılımla mümkün olacaktır.
Vesselâm.