Ahmet Arslan
KARANTİNA NOTLARI
1- Gazeteler yeni yıla girildiğinde, yıl içinde hangi günlerin tatil olacağına ilişkin bir takvim yayınlar. Kaç gün resmî tatil var, Ramazan Bayramı tatili kaç gün olacak? 30 Ağustos hafta içine mi denk gelecek vs. gibi.
Çalışanlar bu takvimi dikkatle incelerler. Hafta içi bir gün resmî tatili iple çekerler, buna göre tatil planları bile yapanlar olur.
Neredeyse üç haftadır evde karantinadayız. “Bir bahane olsa da işyerine gitsek” halet-i ruhiyesi içindeyiz.
Karantina günlerinin başında okunacak kitapları raflardan indirerek gözümün önündeki bir yere koydum. İlk bir hafta elimden geldiği kadar kitap okudum. Eşzamanlı olarak TV’den sürekli son dakikalara bakmak, sosyal medyadan gelişmeleri izlemek kitap okuma motivasyonumu bozmaya başladı.
Müteakiben film ve dizi izlemeye başladım. O kadar abarttım ki, neredeyse önceliklerime göre izlenecek film ve dizi kalmadı. Digital dizi ve film platformlarına abone olduk. Fakat motivsayon bozukluğu giderek artmaya başladı. Esasında “odaklanamama sorunu” ortaya çıktı.
Okuduğum, izlediğim şeylerden bir şey anlayamama durumu.
Çünkü önceliğim TV’lerdeki son dakika haberleri ve sosyal medyadan gelişmeleri takibe kaydı.
Uyku düzenim de alt üst oldu. Geç yatıp geç kalkmak gibi.
En düzenli etkinliğim akşama doğru yemek yapma. Bunu da mutfakta bir haber kanalı açık olacak şekilde, zamana yayarak yapıyorum. Tek sorun düzenli alışveriş yapamadığım için bazı yemek tasarımlarımda malzeme eksikliği olması.
Bu arada geçtiğimiz günlerde arkadaşım Ali Sali ile görüşürken bir gerçeğin farkına vardım. Biz hep günlük alışveriş yapmışız. Öyle bir haftalık alışveriş yapmayı falan bilmiyoruz. Şimdi yaklaşık haftada bir markete gidiyorum ama yine de malzeme sıkıntısı çekiyorum. Bu vesileyle üç-beş günlük alışveriş yapma pratiğini de kazanmış olacağım.
Şimdilik TV’lerdeki son dakika haberleri ile sosyal medya bağımlılığı ile karantina süreci devam ediyor. Yarın nasıl bir noktaya evrilir, bilemiyorum.
2- Herkes hemen hemen birden fazla WhatsApp grubuna dahildir. Karantina günlerinde gerek WhatsApp, gerekse diğer mecralar aracılığıyla bir mizah patlaması yaşanıyor. Bunun önemli bir terapi vasıtası olduğuna inanıyorum. Bu tür iletişimle insanlar hem yalnız olmadıklarının farkına varıyor hem de mizahi paylaşımlarla tebessüm etmeyi hatırlıyorlar.
Bence yaşayan en önemli filozof Edgar Morin, geçtiğimiz günlerdeki bir mülakatında “virüsü mizahla yeneceğiz” demişti. Bu çok önemli. Ülke ve dünyanın her yerinden moral bozucu haberlerin geldiği, bazı it-kopuk takımının da toplumun moralini bozmak için kasıtlı şekilde yalan yanlış bilgiler yaydığı bir süreçte mizah duygusunun kaybolmaması en önemli bağışıklık unsurudur.
İkinci Dünya Savaşının en karanlık günlerinde, şehirlerin enkaza döndüğü bir süreçte İngiltere Başbakanı Winston Churchill, kitlelerin direncini ve hayata tutunma motivasyonunu artırmak için, “İngilizler her şeylerini kaybedebilir ama mizah duygusunu asla kaybetmemeli” mealinde bir açıklama yapmıştı. Alman uçaklarının her gün bombaladığı şehirlerde Churchill’in mizahi aforizmaları günümüzdeki ifadeyle “viral” olmuştu.
Bu sebeple mizah anlayışımıza aykırı da gelse, bazı paylaşımlara hoşgörüyle yaklaşalım, “böyle kritik günlerde bunun yeri mi gibi” bir yaklaşımdan kaçınalım.
Bu günlerde mizah bağışıklığımızı artıran antikor gibi.