Ahmet Arslan
FETÖ’de çözülme belirtileri
FETÖ’de şu sıralar ciddi tartışmalar ve bu tartışmaların yol açtığı kopuşlar yaşanıyor. Özellikle yurtdışında yaşayan firari örgüt mensupları biraz da bireysel konumlarına bağlı olarak oldukça sert “özeleştiride” bulunuyor.
Reklam olmasın diye adını vermeyeceğim, Kanada merkezli bir internet sitesi bir süredir önde gelen firari örgüt mensuplarıyla mülakatlar yapıyor ve “nerede hata yapıldı” sorusunu yöneltiyor. Bu sorulara verilen cevaplarda ön plana çıkan hususlar, örgüt medyasının pervasızlığı, siyasetle içli dışlı olmak, kumpas davalarının yol açtığı güç sarhoşluğu ile “Hocaefendi iyi ama çevresi kötü” şeklinde.
Tabi bu eleştirilerde örgütün “varoluşsal bir kriz ile karşı karşıya olduğundan hareketle”, krizin sorumlularının hesap vermesi isteniyor. Artık “dua” ile herhangi bir netice alınamayacağı da açıkça dile getiriliyor.
Yirmiye yakın firari teröristle yapılan mülakatta başka bir husus daha belirginleşiyor. Firari teröristleri üç kategoride değerlendirebiliriz.
Birincisi; 15 Temmuz’dan önce firar edenler. Bunlar da iki kategoriye ayrılıyor. İlki, firardan hemen sonra örgütün özellikle ABD’deki kurumlarında görev alarak, geçim derdini halledenler. Herhangi bir maddi sıkıntı yaşamayanlar. Diğeri ise 15 Temmuz’dan önce firar etmelerine rağmen örgütün sınırlı kurumsal yapı istihdamından yararlanamayıp, kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalanlar. Bunların içerisinde 15 Temmuz’dan sonra firar edenler de var.
İkincisi; kendi terminolojileri ile “Mollalar.” Bunların önemli bir bölümünün İmam-Hatip Lisesi ve/veya İlahiyat Fakültesi oldukları belirtiliyor. Kalanların ise “Hocaefendi’nin tedrisinde irşad edildikleri” ileri sürülüyor.
Üçüncüsü ise; sözde sosyal bilimciler ile 15 Temmuz öncesi örgütün yayın organlarında görev yapan gazeteci kimlikli teröristler.
Birinci kategoride bulunanlardan (yani 15 Temmuz’dan önce firar edenlerden) örgütün kurumlarında istihdam edilenler ile ikinci kategorideki Mollaların statükoya kesinlikle toz kondurmadıkları, en küçük özeleştiriyi “küfür” olarak değerlendirdikleri görülüyor.
Birinci kategorideki “kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalanlar” ile üçüncü kategoridekilerin tamamına yakını hem örgütsel yapıya hem de genel paradigmaya veryansın ediyor.
Öyle ki, yapılan eleştirilerde artık örgütün 15 Temmuz’daki rolüne bile değinilmeye başlandı.
Terör örgütünün ana akım yayın organı Zaman gazetesi muhabiri Ahmet Dönmez, örgütün 15 Temmuz’daki rolünün ortaya çıkarılması gerektiğini ileri sürüyor.
Darbe girişiminde örgütün rolünü “cinayet mahallinde elinde bıçakla yakalanmışsın, ‘E ben karpuz kesecektim’ desen kim inanır?” cümleleriyle sarahate kavuşturan firari terörist, Adil Öksüz’ün örgüt içindeki rolüne şöyle değiniyor:
“Cemaat, TSK içinde örgütlenebilir mi örgütlenemez mi” tartışmasına girmeksizin burada bazı sorular yönelteceğim: Adil Öksüz, hava kuvvetleri imamı olarak biliniyor. Hayır. Aslında 2015 yılında bütün TSK’nın imamı haline getirildi. Bu cemaat içi atamayı kim yaptı? Öksüz’ün önünü açanlar kimler? Öksüz’le birlikte bütün alt kadroyu kim şekillendirdi? 15 Temmuz’dan önce Öksüz için kim mıntıka temizliği yaptı? Öksüz’e engel olabilecek, bu darbe girişimine müsaade etmeyecek, oyunu bozabilecek, tuzağı fark edebilecek kişiler nasıl tasfiye edildi? İçeride bir uzantı var. Bunlar organize bir şekilde hareket ediyor. 15 Temmuz’dan önce içeride bir ayıklama yaptılar. Bu işi engelleyebilme potansiyeli olanları tasfiye ettiler. Ondan sonra planı icra ettiler. Sözlerinden çıkmayacak kişilerle.”
Görünen o ki, örgüt içerisinde “kral çıplak” diyen sesler yavaş yavaş belirginleşmeye başladı. Zamanında ülke içindeki bazı popüler örgüt mensupları durumlarını “sempatizan düzeyine indirdiklerini” falan ilan ediyorlar. Yakın gelecekte kitlesel çözülmelerin olacağını şimdiden söyleyebiliriz.