Ahmet Arslan
FETÖ, “KÖR KÖTÜLÜK” PEŞİNDE
24 Aralık 2024, Salı
Seçimlerde iktidar değişmedi; Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı olamadı. Fetullah Gülen öldü, gitti. 2016’dan bu yana görülen rüyalar, yakazalar, kerametler vs. bağlamında “müjdelenen bahar” bir türlü gelmedi, her şey yalan çıktı.
Örgüt mensuplarının tutunacak dalı kalmadı. Örgüt merkezinde de zaten ciddi bir iktidar savaşı yaşanıyor.
İşte bu çaresizlik ve izmihlal sürecinde FETÖ tekrar İsrail kartına oynamayı tercih etmiş görünüyor. Suriye’deki son gelişmeler çerçevesinde farklı ideolojik kimliklerde açtıkları sosyal medya hesaplarında BAAS’çılık, Esadçılık, Nusayricilik yaparak Türkiye’nin aleyhine, İsrail’in lehine oldukça yoğun bir “halkla ilişkiler çalışması” yapıyorlar.
15 Temmuz’dan hemen sonra uzun hapis cezalarıyla karşı karşıya olan çok sayıda FETÖ’cü terörist yakınlarına “çok yakında çıkacağız. Suriye’nin kuzeyinde devletimiz kuruluyor. Artık devletimiz olacak” demişti.
Şimdi Suriye’nin kuzeyindeki terör koridoru projesinin ilga ve imha edilmesi FETÖ’cüleri iyice çıkmaza soktu. ABD ve İsrail’in himayesindeki bir “PKK devletçiğinin” kendilerinin olacağını ve buradan tekrar neşvünema bulacaklarını planlıyorlardı.
Bütün planların, projelerin yatması, baharların bir türlü gelmemesi FETÖ’yü ciddi bir kimlik krizine sokmuş görünüyor. Kendileriyle ilgili herhangi bir hedefi gerçekleştirme imkânı ortadan kalktığı için, bu kez hayallerini yıkanları hedeflerine almış görünüyorlar. Bu sebeple FETÖ’nün en az 20-30 sene Türkiye ve Türk insanına karşı “kör bir kötülük” eylemliliği içinde olacağını düşünüyorum.
Herkes her an hem sıradan hem de organize kötülüğe hazır olsun.
***
FETÖ’cüler şimdi de “Milli Görüşçü Profili” paralelinde sosyal medya hesapları açarak Suriye meselesinde Türkiye aleyhinde, İsrail lehinde propaganda yapıyorlar.
Yapmadıkları şeytanlık, orospu çocukluğu kalmadı hala, “masumiyetten” söz edip, “normalleşmeden” bahsediyorlar.
Elan kahpelik yaparken size kim inanır, kim güvenir?
Kim sizin masumluğunuza inansın, kim sizi normal insan gibi görsün?
Verdiğiniz Allah’ın selamı bile menfur bir planın ürünüdür.
TÜRKİYE ŞAM’IN DÜŞMESİNDEN BİR GÜN ÖNCE HİZBULLAH GÜÇLERİNİN SURİYE’YE GİRMESİNİ NASIL ENGELLEDİ?
Esad rejiminin düşmesine ilişkin yeni ayrıntılar ortaya çıkıyor.
Son olarak Mesut Barzani’nin eski Dışişleri Sözcüsü ve Iraklı gazeteci Lawk Ghafuri, Şam’ın düşmesinden bir gece önce Türkiye’nin Irak’a, “Suriye'deki tüm Şii türbelerinin korunacağına dair güvence vermesinin ardından” Bağdat’ın İran yanlısı grupların Suriye'ye geçişini engellediğini öne sürdü.
“Halep düştükten sonra, Irak, Suriye ve İran Dışişleri Bakanları ile Bağdat'ta yapılan üçlü toplantıda Tahran, Irak'ın sınırlarını açmasını ve Esad rejimini desteklemek için İran destekli silahlı gruplardan 20.000 savaşçının Suriye'ye geçmesine izin vermesini talep etti. Irak bu talebi reddetti.
Suriyeli isyancılar Şam kapılarına ulaştığında durum daha da kötüleşti. O gece, Irak Koordinasyon Çerçevesi (bir Şii organizasyonu) bir alternatif olarak iki bin Hizbullah militanını Suriye’ye göndermeye karar verdi. Görevleri, Esad'ı kurtarmak değil, Şii türbelerini korumak olacaktı.
Bu karar büyük ölçüde, isyancılar Şam'ı ele geçirirse bu kutsal yerlerin yıkılmasından korkan İran destekli silahlı grup liderlerinin yoğun baskısı ile alındı. Onlar için öncelik Şii mirasını korumaktı.
Bu basit plan bile önemli zorluklar içeriyordu. Iraklı Şii liderler, savaşçıların konuşlandırıldıktan sonra güvenliklerinin sağlanması için Tahran ve Moskova'dan garantiler talep etti. Şam düşerse veya savaşçılar yolda pusuya düşerse büyük kayıplar verilmesi veya kaos yaşanmasından korkuyorlardı.
Ne Tahran ne de Moskova, Bağdat'ın aradığı istediği güvenceyi veremedi. Suriye'deki kendi askeri operasyonlarıyla meşgul olan Rusya sessiz kaldı. Esad'ın çökmekte olan pozisyonu karşısında hazırlıksız yakalanan Tahran, tutarlı bir stratejiden yoksundu ve Irak'ın endişelerini gideremedi.
Bu aşamada Ankara beklenmedik şekilde sürece müdahale etti: Irak, Suriye'ye İran yanlısı savaşçıları göndermekten vazgeçerse, Türkiye Şam yakınlarındaki tüm Şii türbelerinin, Seyyide Zeyneb Türbesi de dahil olmak üzere, Suriyeli isyancılar tarafından korunmasını sağlayacaktı.
Iraklı Şii liderler tekrar düşündüler: Şii liderler tarafından düşman olarak görülen HTŞ'ye kutsal yerleri koruma konusunda güvenebilirler miydi? Alternatif olarak, savaşçıları garantiler olmadan konuşlandırmak, Irak'ı Suriye'deki çatışmanın içine daha da fazla sürükleme riski taşıyordu ve net bir çıkış stratejisi yoktu.
Yoğun tartışmaların ardından, Şii Koordinasyon Çerçevesi kritik bir karar aldı: Irak’tan, Suriye'ye hiçbir savaşçı gönderilmeyecekti. Ankara'nın önerisi Bağdat'ın Suriye çatışmasına karışmaktan kaçınması için nadir bir fırsat sağladığından, Hizbullahçıları gönderme planı tamamen rafa kaldırıldı.
Koordinasyon Çerçevesi'nin kıdemli danışmanlarından Iraklı yetkili, kararı değerlendirirken bunu belirleyici bir an olarak nitelendirerek, ‘Türkiye'nin vaadi bize bir alternatif sundu ve Irak, bizi uzun süreli ve maliyetli bir çatışmaya çekebilecek bir riskten kurtardı’ dedi.”