Hafta başında gece çalışmaya başladığım sırada sevgili Yusuf Armağan kardeşim verdi üzücü haberi: “İlhan Akıncı Ağabey, vefat etmiş”, dedi.
Bir an inanamadım. Hastaydı. Kanserle savaşıyordu. Zaman zaman durumu iyiye gidiyordu. Henüz 62 yaşındaydı. Ama hayat doluydu.
İlhan Akıncı Ağabey vefat etmişti gerçekten. Hüngür hüngür ağlamamak için zor tuttum kendimi. Öğrenci arkadaşları organize ettim, bir hatim indirdik hep birlikte o gece.
HASTALIĞINA RAĞMEN İNSAN'LA YATIYOR, KÜLLİYAT'LA KALKIYORDU!
İlhan Ağabey›e Allah›tan rahmet diliyorum. Ailesine ve çocuklarına da sabır ve başsağlığı. Rabbim cennetine alır inşallah. 40 yıla yakın bir süre kitaba, insana ve İslâm'a hizmet etmiş, şeksiz şüphesiz bir mümindi İlhan Ağabey. İnsan›la da, Külliyat'la da özdeşleşmiş gibiydi hayatı: İnsan›la yatıyor, Külliyat'la kalkıyordu, adeta.
Herkesin taşa yatırım yaptığı zorlu bir aralıkta, İslâmî duyarlıkların yitirildiği, İslâmî fikir kitapları yayıncılığının terkedildiği, popüler kitapların, kişisel gelişim kitaplarının fikir yayıncılığına büyük darbe indirdiği alacakaranlık zamanlarında İlhan Ağabey, inatla, sabırla ve azimle fikir yayıncılığına, geleceği getirecek fikriyatın, külliyatın inşasına, öncü kuşakların yetiştirilmesine yatırım yapmaktan aslâ vazgeçmeyi düşünmemişti bile.
Yel değirmenlerine karşı, sığ, yüzeysel, sürgit banalleşen popüler yayıncılığa karşı dalgakıran gibi savaşıyordu.
Hastalığa yakalandıktan sonra daha bir munisleşmişti, yüzünden neşe eksik olmuyordu. Ama derin bir hüzün kol geziyordu yüzünden yansıyanların gerisinde: Sanki “daha yapacak çok iş var”, der gibiydi.
Yayınevinin (hem İnsan hem de Külliyat'ın) çalışmalarına yoğunlaşmıştı: Gelecek kuşaklara bırakacağı en önemli miras kitaplardı; fikir hayatımızda önemli bir entelektüel sıçrama, gözle görülür bir makas değişimi yaşamamıza, deyim yerindeyse, “çağ atlamamıza” imkân tanıyan kitaplar.
ÖNCÜ DERGİLER, YENİ DEVİR VE MEYVELERİ YAYINEVLERİ
Gerçekten de, 1970'li yılların sonu ile 1980'li yılların başı, İslâmî fikir kitapları yayıncılığının altın çağı›nın başladığı yıllardı. Yaklaşık çeyrek asır boyunca, İslâmî yayıncılık, Türkiye'de İslâmî bir fikir hayatının teşekkülünde, hatta bir ara Türkiye'nin entelektüel hayatının şekillenmesinde belirleyici roller oynadı.
Üstad Necip Fazıl'ın Büyük Doğu dergisiyle, Sezai Karakoç'un Diriliş'le, Nurettin Topçu'nun Hareket'le, Nuri Pakdil'in Edebiyat'la, Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören ve Erdem Beyazıt ağabeylerin Mavera dergisiyle ektikleri tohumlar, tabii bu arada Yeni Devir'in Cumhuriyet döneminin, Meşrutiyelerin Beyanü'l-Hak ve Sırat-ı Müstakim çizgisini yeniden, taptaze bir ruhla dirilttiği o çığır açıcı girişim, 1980'li yıllardan itibaren kitap yayıncılığında meyvelerini verdi.
İslâmî fikir hayatı, zirve noktasına, geniş kitlelere ulaşma imkânına gerçek anlamda kitap yayıncılığındaki bu büyük atılımla kavuştu.
BEYAZSARAY MİRASI
Beyazsaray kitapçılığı, İslâmî yayıncılığın tek adresiydi: Genellikle kırmızı ciltli, odaları süsleyen ama okunmayan kitlesel veya popüler kitaplar yayımlıyordu Beyazsaray.
1950'lerden 1970'lerin sonlarına kadar Beyazsaray sosyolojik olarak önemli bir işlev görmüştü: Yaygın olarak okunmasa da, özensiz basılsa da, bu geçiş sürecinde halkın İslâmî bilgilenme kaynaklarını ama daha çok da ruhunu diri tutmuştu. Çünkü yayımlanan kitaplar klasik tefsir, hadis, fıkıh, tasavvuf metinleriydi: Yayımı da, çevirileri de özensizdi. Ama toplumun İslâm›la ilişkisinin büsbütün kopmamasını sağlamıştı.
Beyazsaray yayıncılığı, daha sonra bu klasikleri müteakiben İslâm dünyasının Mısır, Pakistan ve İran gibi ülkelerinin Seyyid Kutup, Hasan el-Benna, Mevdudi, Şeriati, Malik bin Nebi gibi öndegelen yazar ve fikir adamlarının kitaplarını çevirdi.
Çok fazla okunmasa da klasik metinlerle adeta yutarcasına okunan bu çağdaş yazarlardan çeviri metinler, toplumun hem geçmiş kültür dünyamızla hem de çağdaş İslâm dünyasıyla kopan bağlarını yeniden kuran hayatî bir işlev üstlendi.
Son kertede Beyazsaray yayıncılığı programatik değildi; gelişigüzeldi. Fikir hayatının sağlıklı bir şekilde inşa edilmesine pek fazla katkıda bulunamamıştı bu nedenle. Bitecekti.
İSLÂMÎ YAYINCILIĞIN ALTIN ÇAĞI
İşte İnsan Yayınları, İz, Yeryüzü, Dergâh, Pınar, Beyan gibi yayınevleri tam bu ortamda doğdu art arda: İslâmî fikir hayatının derinleşmesine, zenginleşmesine ve çeşitlenmesine imkân tanıdı.
Ardından Küre, Klasik, Açılımkitap, Külliyat, Kitabevi gibi pek çok yayınevi İslâmî fikir ve sanat hayatını yeni boyutlara taşıdı.
Bir yandan klasik ve çağdaş İslâm düşüncesinin klasik metinleri daha özenle çevriliyor ve yayımlanıyordu; öte yandan da, Batı düşüncesinin kurucu metinleri okuyucuya ulaştırılıyordu.
Fikir kitaplarına aç, geniş bir kitle de oluşmuştu. Hatta öyle ki, Türkiye'nin entelektüel hayatında belirleyici roller oynayan, büyük ölçüde Althusser'yen Yeni Sol'dan esinlenen İletişim, Metis, Ayrıntı, Dost gibi sol yayınevlerinin kitaplarının asıl okuyucusu da bu İslâmî entelektüel kitleydi.
28 ŞUBAT'IN DARBESİ!
28 Şubat, her şeyi altüst etti! İslâmî yayıncılığa büyük darbe indirdi. O İslâmî entelektüel kitle bir anda buharlaştı gitti! Son on yıldır sol çevrelerde yayıncılıkta bir patlama yaşanıyor.
İşte 28 Şubat›ın darbelerine direnen bir dalgakıran gibi koşturuyordu İlhan Ağabey. Hem hızını ve inancını hem de kalitesini ve yörüngesini yitirmeden fikir hayatımıza katkı yapmayı sürdürüyordu.
Külliyat Yayınları'nı tam da bu inanç ve azimle başlatmıştık. İyi bir çıkış yapmıştık ama hem onun hastalığı hem de benim yoğunluğum nedeniyle Külliyat'ı yavaşlattık. Fakat tam yeniden atağa kalkmışken İlhan Ağabey vefat etti.
Allah ondan razı olsun. Hizmetlerinin karşılığını versin. Gelecek kuşaklar onu saygıyla, rahmetle ve şükranla anacaklar. Vesselâm.