Ahmet Arslan
AVRUPA’DA NARAYAMA GÜNLERİ
Malum Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde koronavirüs sebebiyle belli yaş grupları gözden çıkarıldı. Yaşlı nüfusun bir kısmı kendi haline terkedilerek, koruma tedbirleri genç nüfus üzerine yoğunlaştırılıyor. Çünkü bazı ülkelerde vaka sayılarının yüksekliği sebebiyle sağlık sistemi çökerken, İngiltere’de “sürü bağışıklığı” yöntemi böyle bir tercihe zorladı.
Shôhei Imamura’nın 1983’te çektiği Narayama Türküsü filmi Avrupa’nın 21. yüzyılda yaptığı tercihin, 19. yüzyılda Japonya’daki bir uygulamayla benzerliğini hatırlatıyor.
19. yüzyılda Japonya’nın bazı bölgelerinde tamamen fakirlik ve sefalet kaynaklı, “sofrada bir tabak eksik olsun” amacıyla belli bir yaşın üstündeki kişiler ölüme terkediliyormuş. Ölüme terkedilmeye yakın ebeveynler sürece evlatlarının pek çok sorununu çözerek (evlilik, miras paylaşımı vs.) hazırlanıyorlarmış.
Bir dönem Japonya’sındaki bu “töreyi” dramatik şekilde aktaran Narayama Türküsü, bir filmden öte adeta bir destan.
“Zamanlamanın manidarlığına binaen” tavsiye ederim.
Batı Trakya’da da koronavirüsü çıkmış
Türk azınlığa ait haberleriyle bilinen aşağıdaki linke göre Batı Trakya’daki Dedeagaç’ta ilk koronavirüs vakası çıkmış.
Haberde kişinin milliyeti belirtilmiyor ama Dedeağaç’ta olduğu için büyük ihtimalle Türk’tür.
Uluslararası hukukun şartlarını bilmiyorum ama hasta Türk ise mümkünse Türkiye’ye getirilmelidir. Yunanistan’ın hem Türk azınlığa yönelik ırkçı yaklaşımı hem de içinde bulunduğu kaotik ortam, bu ülkedeki soydaşlarımızı hedef alacak bir sıkıntıya yol açabilir.
“Bir devlet olarak Türkiye olmanın” gerek ve yeter şartlarından birisi budur. Türkiye bu sebeple büyüktür, Türklük de aynı sebeple yüceliktir.
Bakalım sonuç ne olacak?
İnsanlık tarihi açısından olmasa da kendi bireysel tarihimiz açısından istisnai bir dönem geçiriyoruz. Coronavirüs tehdidinin etkileri ne Sovyetler Birliği ve Sosyalizmin çöküşünden ne de müteakip gerçekleşen büyük savaşlardan farklı olacak gibi.
İnsanlığı tehdit eden bu virüse karşı mutlaka bir çözüm bulanacaktır. Kalıcı etkileri ise tehdidin alacağı seyir ve bertaraf edilmesinin süresine bağlı olacaktır. Bu noktadan hareketle siyasi, sosyolojik ve ekonomik bazı yapısal değişimler ve dönüşümlere vurgu yapılıyor. Tehdit bizde tamamen etkisiz hale getirilse bile, diğer ülke ve toplumlarda alacağı hal bütün insanlığın geleceğini de belirleyecektir.
Daha şimdiden küreselleşme, Ulus Devletin geleceği ve Sosyalizmin alternatif olabileceği gibi tarihi kırılmaların olabileceğine dikkat çekiliyor. Bu üç önemli siyasi, sosyolojik ve ekonomik olgunun gelecekte nasıl bir hal alacağına ilişkin benim kafam karışık. Tekrar hatırlatacak olursak her şey tehdidin seyri ve süresine bağlı.
Bakalım yaşadığımız bu “tuhaf süreç” ne gibi kalıcı etkiler bırakarak sonuçlanacak?