POLİTİKA
Markar Esayan: Almanların kararı Ermenileri ilgilendirmiyor
Almanya parlamentosunda Ermeni tasarısının kabulü hakkında AK Parti İstanbul Milletvekili Markar Esayan açıklamalarda bulundu.
Almanya'da "Ermeni soykırımı" tasarısının federal mecliste oylanarak kabul edilmesinin ardından Ankara-Berlin hattında oluşan gerginlik sürüyor.
Alman meclisinde ‘Ermeni soykırımı' ifadesi ilk olarak geçen yıl 1915'in 100'üncü yıldönümü nedeniyle yapılan anmada açık biçimde kullanılmıştı. Yeşiller Partisi geçen yılın sonunda konuyu yeniden dillendirdi, hazırladığı ve meclise şubat ayında sunacağını söylediği "Ermeni soykırımı tasarısı"nı son anda geri çekti. Ancak rafa kalkan o karar adeta siyasi bir koz gibi tekrar karşımıza çıktı. Ermeni diasporasına karşı güçlü bir Türk lobisi oluşturabilmek adına neler yapılabilir? Tüm bu soruları AK Parti'nin Ermeni milletvekili Markar Esayan Habertürk'ten Pınar Erbaş'a anlattı.
Alman parlamentosunda geçtiğimiz yıl rafa kaldırılan ‘Ermeni soykırımı tasarısı'nın tekrar gün yüzüne çıkarılıp kabul görmesini neye bağlıyorsunuz?
Ahlaki sorumlulukla hareket etmemelerine… Siyasi bir araç olarak ellerinde bekletiyorlardı. Vize anlaşması, geri kabul derken, Türkiye'nin elini hangi dönem zora sokabiliriz diye bekletmişler, şimdi önümüze sundular. Kimse Türkiye'yi yargılama hakkına sahip değil.
1915 tehcirinde, dönemin Alman İmparatorluğu'nun, haberdar olduğu halde olayları engellemek için hiçbir çaba göstermediğine dair bir özeleştiri de var kararda…
İşte buradan yola çıkıp; İttihatçıların müttefiki Alman komutanların özeleştirisini yapan ve sadece kendilerini bağlayan bir karar alsalar, Türkiye belki bu kadar ciddi itirazlarda bulunmazdı. Ancak bu haliyle kabul edilemez.
Karar günü Başbakan Binali Yıldırım “Orada Merkel'e rağmen bir şey olmaz” demişti. Kararın Türkiye ile iyi geçinen Merkel'in Almanya'nın iç siyasetindeki gücünün sınırlarını göstermek için de bir girişim olduğu tezine ne diyorsunuz?
Bu kararın Almanya özelinde anlaşılabilecek bir cevabı yok. Türkiye'nin verdiği kavgaya yönelik yıpratma oyunlarının bir parçası bu.
Nedir o kavga?
1. Dünya Savaşı'nda yarım bırakılmış bir iş var; o dönem Skyes-Picot anlaşmasıyla Ortadoğu'da özellikle Irak, Suriye üzerinde tezahür eden bir bölüşüm söz konusuydu. Şimdi yeni bir düzenleme yapılmasına çalışılıyor. Türkiye de ciddi bir risk unsuru. Çünkü istedikleri gibi oynayabilecekleri bir ülke değil. Tüm uğraşıları tarihimizdeki yaraları devreye sokup böl-yönet sistemiyle bizi zayıflatmaya çalışmak…
Bu aynı zamanda bir çeşit ‘Sevr sendromu' değil mi? Güvenlik endişesi duyduğumuz pek çok konuda “dış güçler içimizdeki azınlıkları kullanıp bizi parçalamaya çalışacak” diyoruz…
Yapılmak istenen bu çünkü... Çözüm süreci, sadece bir milli proje miydi sizce? Kürtlerle barışı sağlamaya çalışmanızdan rahatsız olan ülkeler yok muydu? Üzerimizde oynamaya çalıştıkları oyunlar açık; Kuzey Suriye'de terör devleti kurarak PYD üzerinden Kürtler'le Türkler'i savaştırmak, Suriye'deki iç savaşı ülkemize taşımak, bir yandan da Ermenilerle ilişkileri iyice kangren haline getirmek…
“PARLAMENTOLARDAN KARAR DİLENİYORLAR”
Ermeni diasporasına karşı Türkiye'nin tezlerini savunan, güvenlik politikalarımıza yönelik güçlü bir Türk lobisi oluşturamadığımız yönünde de eleştiriler var…
İstediğiniz kadar kendi lobinizi yapın. Karşınızda bir dünya makinesi var. Avrupa Birliği komisyonunda raportörlerle konuşurken hep şunu gözlemliyorum; siz ağzınızla kuş da tutsanız bile onların kararı belli. Ne Ermeniler ne de başka azınlıkların hakları önemli onlar için. İyi niyetli bir tartışma talebi de yok. Meseleyi, tamamen araçsal bir şekilde, Türkiye'yi mahkum etmek için kullanıyorlar. Ermeni diasporasının büyük kısmı da buna gönüllü teşne olmuş. Siyasi dilencilik yapıyorlar, parlamentolardan karar dileniyorlar.
Şimdi ne olacak peki?
Aslına bakarsanız bu tür siyasi oyunların önüne geçmenin tek yolu; güçlü olmak.
Şu an güçlü değil miyiz?
Aksine gittikçe güç kazandığımız için gemi azıya almaya çalışıyorlar. Güçlü ve adil bir ülke yolunda ilerlediğimiz takdirde baskılar azalacaktır. Vatandaşlarının yaşamaktan mutlu olduğu, Ermeni ya da Kürt olduğu için korkmadığı, dindar diye kovalanmadığı bir ülke yaratıp bunu da ekonomiyle, iktisadi kalkınmayla perçinlediğinizde kimse size yaklaşmaya cesaret edemez. O sürekli dayatmaya çalıştıkları “Türkiye geçmişi için suçluluk duymalı” baskısından kurtulmalıyız. “Türkiye'nin Ermeni sorunu yoktur” deyip böyle yukarıdan tokatlayarak göndereceksin aslında. Allah aşkına; 600 bin kişiyi işkenceden geçiren darbeci paşaları Time dergisine kapak yapan bir Batı'dan bahsediyoruz.
Ama “Sen önce kendine bak” diyerek de bir yere varılmıyor…
Evet ama Türkiye'yi kuşatmak adına geçmişin hayaletlerini canlandırarak zombi gibi üzerimize saldıkları için refleks olarak siz de onlara tarihleriyle cevap vermek istiyorsunuz. Bu ülkeyi 100 yıl öncesinden gelen acılı bir hikâyeyle mahkum etmenin bir anlamı yok. Ben, Türkiye'deki ötekiler piramidinin en dibinden gelen biriyim. Kasımpaşalıyız. Babam esnaftı. Rutin olarak her sene dükkânımıza hırsız girerdi. Bir kere bile polise gitmedik. Hakkımız yenirdi, mahkemeye başvurmazdık. Korktuğumuzdan değil. Hepsini zamanında yapmışız, ayrımcılığın ne olduğunu görmüşüz. Şimdi yine gideriz canımız sıkılır diye uğraşmazdık.
Hangi dönemden bahsediyorsunuz?
80'ler. İnsanların ‘Ermeni açılımı' dediği için 301'den içeri atıldığı dönemler… Ayrımcılığı fazlasıyla yaşamış bir ailenin çocuğu olarak söylüyorum; şu an Türkiye'de ideoloji ya da devlet zihniyeti nezdinde etnik kimliğe dair sistemli bir problemden bahsedebilir miyiz? Etnik, ırksal okumalarla siyaset yapılamayacağının farkına varmaya başladık. Bir kesim ise hâlâ bu işleri milliyet üzerinden tartışmaya meraklı. Papa'yı öldürmeye kalkan bir Türk diye “Türkler Papa'yı öldürmek istiyor” mu diyecektik. Alman parlamentosundaki Türk vekillerin davranışı bizi yaralıyor tabii ama buna bakarak Almanya'daki Türklerin de benzer düşüncelere sahip olduğunu söyleyemeyiz. Ortada art niyetle yürütülen bir mesele var. “Oyununuzu görüyoruz ve buna müsaade etmeyeceğiz” dedik. Son tahlilde Cem Özdemir üzerinden yapılan operasyonun da farkındayız.
Ne gibi?
Türkiye'deki Hristiyanların savaş şartlarındaki Suriye ve Irak'ta yaşayanlarla aynı durumda olduğu gibi art niyetli bir yalanı söylemek bile operasyonel bir davranıştır. Cem Özdemir, Türkiye'ye gelip gitmeyen, ülkeyi tanımayan biri değil. Yaptığı büyük vicdansızlık.
Cem Özdemir Türk ama Alman parlamentosunda bağlı bulunduğu partinin kararına uyum sağlamayı tercih etti. Sizin de Ermeni kimliğinizle “Ermeni soykırımı” söylemine karşı tezle cevap vermeniz bazı çevrelerin tepkisini çekebiliyor…
Önemli olan vicdanlı bir tavır takınmak. Cem Özdemir o karara “Evet” derken en azından şerh koysaydı, “Yapıyoruz ama bunun Türk-Ermeni ilişkilerini düzeltmek açısından bir faydası olacağına inanmıyorum” deseydi bu kadar tepki çekmeyebilirdi. Bizim gibi çift kimlikli insanların siyasette işleri zor. İki tarafın da marjinalleri sizi linç etmeye çalışıyor. Toplumu iyi tanırsanız o marjinallerin 1000'de 3-5 bile olmadığını ama sesleri çok çıktığı için toplumun tamamını yansıtıyormuş gibi göründüklerinin farkına varır, biraz sakinleşirsiniz. Hayat ortalama sağduyuda yaşanır; sağ ve sol uçta değil.
“KARAR ERMENİLER'İ İLGİLENDİRMİYOR”
Bir tarafta dünya çapında maddi ve manevi güce sahip bir Ermeni diasporası var, bir tarafta ekonomik darboğazlarla sıkışan bir Ermenistan… Diaspora Ermeniler için çalışıyor gibi görünürken, ülkesinin kalkınması adına da çabalamasını beklemek çok mu naifçe olur?
Politik dengeleri göz ardı ettiğinizde, dediğiniz şey mantıklı. Ancak dünya siyasetinde koz olarak kullanılan bir konudan bahsediyoruz. Açık yüreklilikle söylüyorum; Alman parlamentosundaki bu tasarı ve karar Ermenileri ilgilendirmiyor. Çünkü tasarıyı sunanların Ermenilerin hayatı ya da acısıyla ilgili herhangi bir endişesi yok. Tam tersine, ben mesela şahsen kendimi taciz edilmiş gibi hissediyorum. Acımın parlamentolarda araçsallaştırıldığını hatta üzerinde tepinildiğini hissettiriyor bu bana. Ayrıca büyük haksızlık. Doğru yöntem bu değil, hiçbir faydası yok. Siz bir ülkeye topyekûn “Soykırımcı” derseniz oradaki tüm kanalları tıkarsınız.
Hrant Dink'in de benzer bir söylemi vardı; “Dünyanın Ermeni soykırımını tanıması benim gözümde 5 para etmez” demişti...
Olayı sadece hukuki bir kelimeye, ‘soykırıma' indirgerseniz, bunu 100 yıl daha düşmanlık üreten bir soruna dönüştürürsünüz. Bu husustaki tartışmaları reddediyorum. O karar Alman parlamentosundan geçince ne değişti benim hayatımda? Dünya, Ermeni sorununu siyasi malzeme olarak kullanmaktan vazgeçmeli. Ermeniler tecille dünyanın dört bir yanına dağıldılar. Travma yaşadılar ve hâlâ başı kesik horoz gibi debeleniyorlar. Halbuki 100 yıl sonra dahi olsa, onları tehcirle götüren yolda kendi hatalarını, o dönemki siyasi pozisyonlarının ne kadar sıkıntılı olduğunu ve 1915 sürecinin siyasete malzeme olmasının Ermeniler'in geleceğini nasıl zehirlediğini, geriye attığını görmeleri lazım.
“ERMENİSTAN TEK BAŞINA KARAR VEREBİLECEK BİR ÜLKE DEĞİL”
Karar sonrası yanımızda ilk duran ülke Azerbaycan oldu. Azerbaycan ve Ermenistan halihazırda Karabağ krizi yüzünden yıllardır karşı karşıya gelen iki ülke. Türkiye ve Azerbaycan'ın ise enerji alanında Ermenistan'ı kıskandıracak türden pek çok ortaklığı var. Öte yandan bölgenin hakimi Rusya'yla ilişkilerimiz çalkantılı. Tüm bunları göz önünde bulundurarak, size Erivan-Ankara ilişkisi ilerleyen günlerde nasıl olacak diye sorsam…
Ermenistan, politikalarına tek başına karar verebilecek bir ülke değil. Özgür tercihleri olamaz. Rusya ve İran tarafından besleniyor. Bunda Türkiye'nin de günahı var. 93'te sınırı kapattıktan sonra Ermenistan, Türkiye'siz yaşamaya alıştı. Tabii bu onlar için iyi olmadı, çünkü Rusya ve İran'ın kontrolüne iyice girdiler. Şimdi hem Karabağ meselesinde hem de 1915 olaylarında özellikle de Rusya'nın dayattığı çizginin dışına çıkamaz.
Yani Erivan'la iyi olabilmek için önce Rusya'yla ilişkiler düzelmeli..
Aynen öyle. Kaldı ki uçak krizi sonrası son birkaç haftadır iki taraftan da yumuşama mesajları geliyor. Şahsen bu sene içerisinde Türkiye-Rusya ilişkilerinin normalleşeceğine inanıyorum.
"TÜRKİYE ÜZERİNE DÜŞENİ FAZLASIYLA YAPTI"
"Ermenilerin teselli bulması, parlamentolarda kararlar alınarak değil Türkiye'nin dost elini uzatmasıyla olabilirdi. Bu konuda da Türkiye üzerine düşeni fazlasıyla yaptı. Bu ülkenin cumhurbaşkanı 1915'teki savaş şartlarında hayatını yitiren Osmanlı Ermenilerinin torunlarına yani bizlere başsağlığı diledi. Anlayacağınız benim yasıma saygı gösterildi. Kendimi çok iyi hissettim. Çünkü kabul edilmeyen acıların yası tutulamıyor. Psikolojik süreçler böyledir. Yas, acıyı bitirme sürecidir. Türkiye'deki binlerce Ermeni için çok önemliydi bu. O günden bu yana da barışçıl, özgüvenli bir politika izlendi. Daha ne bekleyeceğiz Türkiye'den?"
"DİASPORA KONUSUNDA FAZLA ÜMİDİM YOK"
"Biz her sorunu aynı torbaya atıp tartışıyoruz. Bu meseleyi de Türkiye'nin Ermenistan, diaspora Ermenileri ve kendi vatandaşı olan Ermenilerle ilişkileri diye üç başlıkla ele almamız lazım. Açıkçası diaspora konusunda fazla bir ümidim yok. Zira Türkiye'de Ermenilerin durumu iyileşti mi, kötüleşti mi; bununla bile ilgilenmiyorlar. O soykırımı kabul ettirme ülküsü diasporada beyaz asimilasyona tepki altında yaşayan Ermenilere bir kimlik veriyor. Çok da kurumsallaşmış durumdalar. Orada çok ilerleme sağlayabileceğimizi düşünmüyorum."