Üst Akıl'ın ne olduğunu anlamaya “tiyatrocu” Taha Akyol'un aklı yetmiyormuş! “ABD'de Müslümanları istemiyoruz” diyen Donald Trump'ın ortağı Aydın Doğan'ın kanatları altındaki Akyol'dan söz ediyorum. Mister Akyol'un aklı, Enver Altaylı'nın Doğan Kitap'tan çıkan “Ruzi Nazar: CIA'in Türk Casusu” adlı kitabının arka kapağına kallavi övgüler sıralamaya pekâlâ yetiyor!
Merhum gazeteci Ufuk Güldemir seneler önce Taha Akyol'u şu sözlerle tanımlamıştı:
“Abdi İpekçi'nin katili Mehmet Ali Ağca'nın cebinden çıkan Hergün gazetesinin Yazı İşleri Müdürü!”
*
“Ağca'nın cebinden çıkan” Hergün'ün sahibi ve başyazarı da (Ruzi Nazar'ın talebesi) Enver Altaylı idi...
Mehmet Ali Ağca, 1979'un 9 Temmuz'unda yakalandığında, cebinden çıkan kâğıtta üç kişinin ismi vardı:
Bunlardan birisi John Kıraç'tır! Kendisi, Yalçın Küçük'ün 27 Mayıs 1960 Darbesi günlerinden “ekip” arkadaşıdır!
CIA'in inşa ettiği NED tarafından yıllarca fonlanan TESEV'in kurucu üyeleri arasında John Kıraç da vardır!
KONDA'nın başkanı Tarhan Erdem de TESEV kurucusudur. Mister Erdem, geçenlerde “7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri gayrı meşrudur. Artık oy vermeyeceğim” diye bozuk çalıyordu. Haber Aydın Bey'in Posta'sında yer aldı. Erdem, A.Doğan'ın kankasıdır!
*
John Kıraç, “Derin Galatasaray” İnan Kıraç'ın ağabeyidir.
Abdi İpekçi'nin, 1 Şubat 1979'da öldürülmesinden birkaç ay sonra Milliyet satılmıştı.
“O günlerde kamuoyunda hiç tanınmayan Aydın Doğan'ın Milliyet'in satılacağını İnan Kıraç'tan öğrendiğini” Tevfik Güngör Uras'ın hatıra kitabından okuyoruz!
O dönemde “milliyetçi flama” gösteren “iliştirilmiş” Taha Akyol neredeydi? MHP'nin yayın organı Hergün'ü yönetiyordu!
Mister Akyol, günümüzde Aydın Doğan'ın (Meral Akşener destekçisi) Hürriyet'inde “Üst Akıl, Paralel, Dış Güçler gibi laflar, komplo teorisidir” diyerek hikâye anlatıyor, gözbağcılık yapıyor. Paralel Casusluk ve Terör Örgütü'nü itina ile kollamaya devam ediyor!
*
Peki, Ağca'nın cebinden çıkan kâğıttaki diğer iki isim kimdi?
Masonluğu ile bilinen bir politikacı olan Şahap Kocatopçu ile gazeteci Necati Zincirkıran'dı…
Mister Kocatopçu 27 Mayıs Darbesi'nden sonra Sanayi Bakanlığı'na, 12 Eylül Darbesi'nden sonra da Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'na getirilmiş bir isimdir. TÜSİAD Başkanlığı yapmıştır. Koch Holding İcra Kurulu Başkanı da olmuştu!
Tuhaf olan şu ki; Ağca'nın cebinden çıkan kâğıtta o üç ismin “neden yer aldığı” hususu hiç merak edilmedi! Bu üç kişiyle ilgili hiçbir soruşturma yapılmadı. Polis de araştırmadı; mahkemede de tartışılmadı!
*
Birinci Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı olduğu dönemde Ağca hakkındaki soruşturmanın ilerlemesine müsaade etmeyen (Emekli Orgeneral) Necdet Üruğ, Ağca'nın cezaevinden kaçırılmasından yirmi yıl sonra “Mehmet Ali Ağca'nın kaçırılması tugayın içinden organize edilmiş bir örgüt işiydi. Darbelerin hukuku yoktur” diye konuşacaktı!
CIA'in Türkiye'deki istasyon şeflerinden Paul Henze, 12 Eylül darbesini üstlerine haber verirken “Bizim çocuklar yaptı” diyordu!
En iyi belge, itiraftır! “Dış güçler, Üst Akıl, Paralel gibi laflar komplo teorisidir veya hurafedir” diyenler mi; “gerçekleri hasıraltı edebilmek amacıyla vazifelendirilmiş” sahadaki etki ajanlarıdır…
*
Udo Ulfkotte “Gekaufte Journalisten” (Satılmış Gazeteciler) adlı kitabında “CIA'in Batılı gazetecileri senelerdir nasıl istihdam ettiğini” bütün ayrıntılarıyla anlatıyor. “CIA için çalışmış 100'den fazla Alman gazeteciyi ismen bildiğini” vurguluyor!
Dünyaya yön veren haberlerin CIA tarafından yaptırıldığını örnekleriyle ifşa eden Ulfkotte, vaktiyle kendisinin de dâhil olduğu CIA'e bağlı çalışan gazetecilerin “Gerçekleri gizlemek ve savaş kışkırtıcılığı yapmak için resmi olmayan örtü vazifesi gördüklerini” itiraf ediyor. Pişmanlığını dile getirirken “Utanıyorum” diyor!
*
Medyamızdaki Taha Akyol ve benzeri Batı Putçusu 'iliştirilmiş' isimler; Udo Ulfkotte'nin “Satılmış Gazeteciler” adlı kitabındaki belgeli ifşaatına gözlerini “faltaşı gibi” kapatmışlardır!
Ulfkotte “Olay Yeri'nde yer almış bir gazeteci” sıfatıyla şunları söylemiştir:
“Amerikalıların, Türkiye'den veya İngiltere'den gazetecilere tesirini; örneğin Okyanus Ötesi organizasyonlara baktığımızda görebiliriz. Bu organizasyonlar, Türk gazetecileri de davet ederler ve onları kendilerine ait gizli servis ağlarına bağlarlar…
Eğittikleri gazetecilere ABD ve İngiltere yanlısı yazılar yazdırırlar. Bu gazetecilerin son tahlilde yönetici pozisyonuna yükselmesi beklenir. ABD'deki organizasyonlara davet edilen gazeteciler arasında birçok Türk gazeteci de bulunuyor...
Gazeteciler bu organizasyonlara dâhil olduklarında adeta bir beyin yıkamaya maruz kalıyorlar. ABD yanlısı olmaları sağlanıyor...
Türk devletinin çıkarını düşünmek yerine daima ABD'nin menfaatlerine göre hareket etmeleri ve sürekli Amerikalıların istediklerini yazmaları isteniyor!”
Tamer Korkmaz
Olay Yeri’nden ifşaat!
13 Temmuz 2016, Çarşamba