Şengül Hablemitoğlu, eşi Necip Hablemitoğlu'nun 18 Aralık 2002'de öldürülmesine ilişkin soruşturmada 29 Eylül günü altı saat ifade verdi. Ardından “Dosyanın bugüne kadar karartıldığını, gerekli incelemelerin yapılmasına engel olunduğunu da öğrendik. On dört senedir ilk defa dosya ile ilgilenildiğine tanıklık ediyoruz. Umutlandık” diye konuştu.
Dünkü Hürriyet'te Şengül Hablemitoğlu ile yapılmış bir röportaj vardı. Şengül Hanım “Necip öldürülmeseydi; 26 Aralık 2002'de Alman vakıflarıyla ilgili davada tanık sıfatıyla müdahil olacaktı. Aynı süreçte, Fetullah Gülen örgütlenmesine dair dönemin DGM'sindeki davada da tanıklık yapacaktı” diyordu!
*
Necip Hablemitoğlu'nun yazdığı son kitabın adı “Köstebek”ti…
Kitabın yayınlanması, Hablemitoğlu'nun derin bir suikasta kurban gitmesinden birkaç ay sonra mümkün olabilmişti…
Kitabın kapağında şu cümle okunuyordu:
“Pirincin içindeki siyah taştan değil, beyaz taştan korkun…”
*
15 Temmuz 2016'da askeri darbe girişiminde bulunan FETÖ için; Necip Hablemitoğlu “Köstebek”te aynen şöyle yazmıştı:
“Türkiye'nin yüz yüze olduğu en tehlikeli tehdit odağıdır…
Örgütlenme modeli itibarıyla Türkiye'de bir eşi yoktur…
Örgütlenme modeli olarak, CIA denetimindeki Moon Tarikatı ile benzeşmektedir…”
Hablemitoğlu, “Devletin gücünü, devlet savunucularına karşı kullanma aşamasına gelen Fetullahçı istihbaratçıların yöntemlerini” şöyle sıralamıştı:
“Telefon dinleme, tehdit, sahte belge üretimi, montaj, çarpıtılmış bilgiye yönelik kampanyalar, hırsızlık, kundakçılık, şantaj amaçlı kadın pazarlama, görüntü kaydı, her türlü illegal kayıt kullanımı (böcek, gizli kamera vb.) rüşvet, gasp, darp, bilgisayar sahtekârlıkları, ev ve iş yeri kurşunlama, Emniyet'i suiistimal, hâkim kiralama ve diğerleri…”
*
FETÖ, Hablemitoğlu'nun on dört yıl öncesinden dikkat çektiği bu fevkalade kirli yöntemleri sistemli bir biçimde uygulayıp paralel devlet yapılanmasını kemikleştirdi. Bu arada FETÖ'nün işlediği ve de “alakasız kişilerin üzerine yıktığı” muhtelif cinayetlerin arka planı gizli kaldı.
“Faili meşhur” derin suikastların üzeri de Paralel Yapı'nın (FETÖ) Emniyet'te ve Yargı'da örgütlenmiş elemanlarınca “itina ile” örtüldü.
Hablemitoğlu Suikastı, işte bu cinayetlerin başında geliyordu!
AK Parti'nin tek başına iktidara gelmesinin üzerinden “sadece bir buçuk ay geçtikten sonra” Hablemitoğlu öldürülmüştü! “Atatürkçü” kimliği ile öne çıkmış tanınmış bir isme yönelik bu suikast, 1990'ların başlarındaki “laik aydın cinayetleriyle” benzeşiyordu. Böylelikle, derin güç odağı (Türkiye'deki Gladyo) AK Parti'ye gözdağı veriyordu! “Yeni iktidarla birlikte irtica azdı” algısı oluşturulmak istenmişti!
Suikasttan beş gün sonrasında (23 Aralık 2002) “Kubilay'ı anma gününde” Baronlar'ın Gazetesi Hürriyet; Kubilay ve Hablemitoğlu'nun fotoğraflarını yan yana koymuş, altına da “Aynı uğurda can verdiler”başlığını yerleştirmişti!
Aynı gün, Ertuğrul Ö.'nün yönetimindeki Hürriyet'te yer alan “Asıl hedef uyuyanlar” başlıklı manşetin spotu şöyleydi:
“Hablemitoğlu suikastının ardından gözler, İran'da eğitildikten sonra Türkiye'de 'uyuyan' ajanlara çevrildi. Bundan önceki 25 siyasi cinayetin emrinin İran'dan verilmiş olması, şüpheleri yine bu ülkenin üzerine çekti.”
ABD'nin, İsrail'in, Almanya'nın “borazanı” Ecnebi Hürriyet; bu yayınlarla Türkiye'deki Gladyo'nun “CIA- MOSSAD-BND ile işbirliği halinde imza attığı” bütün derin suikastların perde arkasını ihtimamla gizliyor, hedef şaşırtıyordu!
*
2002'nin sonundaki siyasi konjonktürle bağlantılı olarak sözünü ettiğimiz “kontra” suikastla “laik aydın” Hablemitoğlu hedef seçilirken; onun “BND/CIA ile bağlantılı Alman Vakıfları'nın derin misyonu” ile “Fetullahçı Suç Örgütü'nü deşifre etmesi” de başlıca nedenler arasında yer almıştır…
Hablemitoğlu'nun “Köstebek”ten önce yazdığı kitap, 2001 yılında yayınlanan “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası”dır!
“Bergama/Ovacık'ta altın madeni işletilmesine karşı oluşturulan hareketin ardındaki Alman Vakıfları'nın varlığını” anlatan bir kitaptan söz ediyoruz.
Bu kitaptan dolayı, Derin Almanya'nın kontrolündeki vakıflardan üçü (Konrad Adenauer, Friedrich Ebert, Heinrich Böll) Hablemitoğlu'na dava açmışlardı. Her üç dava da, Hablemitoğlu'nun lehine sonuçlandı.
Hablemitoğlu, ilk davanın sonucunu (8 Ekim 2002) görecek kadar yaşasa da; diğer iki davanın (1 Mayıs 2003 ile 4 Aralık 2003) karara bağlanışını göremedi!
*
Yeri gelmişken; FETÖ'nün önde gelen finansörlerinden “firari” Akın İpek'e ait altın madenlerinin Bergama'da olduğunu hatırlıyoruz!
Mevzubahis madenlerin 2005 yılında enteresan biçimde İpek'in kontrolüne geçtiği süreci de gözlerimizin önüne getiriyoruz! FETÖ ile Almanya arasındaki “fevkalade yakın” ilişkileri ve Alman Devleti'nin FETÖ'nün kaçaklarına nasıl kucak açtığını da unutamıyoruz!