15 Temmuz bir iç işgal girişimiydi, dedik. Ardından iç savaş içinyeni bir dalganın servis edileceğini söyledik. Türkiye'nin yenidenvesayet altına alınacağını, diz çöktürüleceğini, on beş yıldır yoğun bir şekilde devam eden bağımsızlaşma, özgürleşme harekatının sona erdirileceğini, bu büyük yolun öncülerinin yok edileceğini söyledik.
Hesap buydu. Proje buydu. Ve bu proje sadece Gülen ve terör örgütüyle sınırlı değildi. Çokuluslu bir operasyondu. Gezi'de Alevi isyanı çıkarmaya çalışanlar, 17 Aralık'ta mali darbe ile hükümeti ele geçirmeye ve yok etmeye çalışanlar, 15 Temmuz'u intihar saldırısıolarak biçimlendirmişler, topyekün imha planı kurmuşlar.
7 Haziran seçimleri ve iç işgal girişimi
Evet, bütün bunlar içeriden işgale dönük bir hesaptı, doğru. Amaeksik söylemişiz. Çok daha vahimi varmış. Aslında iç işgal büyük oranda gerçekleşmiş. Gerçekleşmiş de bizler, uzunca bir süredir,ülkeyi bu işgalden kurtarma savaşı veriyormuşuz. O saldırılar, son noktayı koyma saldırılarıymış
Hatırlayın, 7 Haziran sonrası terör dalgası yeniden başladı. PKK ve PYD üzerinden Türkiye'nin bir bölümü işgal altına alınmıştı.Seçim sonuçlarıyla ortamın hazır olduğunu düşünenler, terör üzerinden son darbeyi indiriyordu. O saldırılar da ardından gelen operasyonlar da terörle değil, işgalle alakalıydı. Türkiye'nin Güneydoğu bölgesinde ilçeler işgal edilmiş, Türkiye'nin kontrolünden çıkarılmış ve bizler bu ilçeleri geri alma mücadelesiveriyorduk.
PKK-FETÖ ortaklığının izleri Silopi'de, Cizre'de
O zaman da yazdığımı hatırlıyorum: Bu bir terör operasyonu değil, işgal girişimine karşı o bölgeleri yeniden ele geçirme operasyonudur. Beş yüzden fazla şehit verdik. Yerleşim yerleri harabeye döndü. Türkiye,ABD ve Avrupa'nın hiç beklemediği ölçüde sert bir müdahale yaptı ve işgali sona erdirdi.
İç işgal girişimleri PKK ve PYD üzerinden yürütüldü. Ama tıpkı 15 Temmuz gibi çokuluslu bir müdahaleydi. “Türkiye cephesi”ni açmışlardı. Ülkemiz adım adım işgal ediliyor, çöküşe hazırlanıyordu.
Tabi bu işin siyasi ayağı bir başka koldan devam ediyordu. PKK ve PYD lobisi Ankara'da çok yoğun çalışıyordu. Bir tarafta Gülen ve terör örgütü diğer yanda PKK-PYD lobisi ülkeyi uçuruma sürüklüyor, parçalanmanın eşiğine getiriyordu.
Bugünlerde FETÖ ile PKK arasında bağ kuranların o günleri didik didik incelemesi lazım. İttifakın, ortak cephenin adresi Silopi'de, Cizre'de, Nusaybin'de çünkü. Bugün bakıyoruz, o dönem işgal girişiminde, terör saldırılarında PKK ve PYD ile FETÖ aynı güçler tarafından cepheye sürülmüş.
Güneyden kuşatılıyor, içeriden uyutuluyoruz
Yine o günlerde Kuzey Suriye Koridoru diye avazımızın çıktığı kadar bağırıyorduk. O çokuluslu irade, Türkiye'nin güneyinde PKK üzerinden bir kuşak oluşturuyor, Türkiye'yi Anadolu'da boğmaya, Sünni Arap dünyası ile bütün bağlarını koparmaya ve ülkemizi kuşatmaya çalışıyordu.
İlk başlarda bu sesi kimse duymuyordu. Çünkü yine Ankara'da FETÖ ile PKK lobisi ortak bir şekilde iş başındaydı. Kamuoyu da, medya da, siyaset de körleştiriliyor, dışarıdaki tasarımcılarla ülkemize karşı ortak operasyon çekiliyordu.
Ne oldu? Uyandık.. Cumhurbaşkanı Erdoğan defalarca “bu haritayı çizdirmeyeceğiz” diye açıklamalar yaptı. Ama onlar ülkeyi uyutmaya devam etti, fırsatlar oluşturdu, siyasi körlüğe yatırım yaptı, bir şekilde iç manipülasyonlarla Türkiye'yi kilitledi. Ama biz, “Suriye sınırı onlarca yıl Türkiye'ye saldırının ana cephesi olacak” diye yazılar yazıp durduk.
PKK, PYD, FETÖ, IŞİD: Hepsi aynı gücün tetikçisi
Bakın o zamandan bu yana ne oldu? Harita büyük oranda gerçekleşti. PKK da FETÖ de o içerideki lobi de Türkiye'ye yönelik büyük projenin öncü güçleri olarak rollerini oynamaya devam etti. Onlar, içeriden işgalin Türkiye içindeki cephe unsurlarıydı, hepimiz oyuna geliyorduk.
Şimdi bakıyoruz, Suriye'ye yönelik bütün askeri unsurlar FETÖ'nün adamlarıymış. O koridor boyunca görev yapan subaylar onun adamlarıymış. TSK içindeki terör örgütü, bütün sınır boyunu kendi kontrolüne almış. PKK ile, PYD ile, IŞİD ile birlikte Türkiye'ye operasyonlar çekmiş.
İşgal girişimi, Silopi'den, Cizre'den, Suriye sınırına kaydırılmış. Kuzey Suriye Koridoru'nu hep birlikte uygulamışlar. Türkiye'yi boğmaya, Güney'le bütün bağlarını koparmaya dönük projeyiABD ile, PKK ile, IŞİD ile birlikte uygulamışlar. Bizler kendi evimizde vurulmuşuz. Vatan hainleri üzerinden, terör örgütleri üzerinden içeriden vurulmuşuz.
Ankara'dan bile işgale uğramışız
Güneydoğu şehirlerinden işgale uğramışız. Suriye sınırından işgale uğramışız. Ankara'dan bile işgale uğramışız. Türkiye'nin askeri birimleri, istihbarat birimleri, sermaye çevreleri, eğitim kurumları, emniyet teşkilatı, medyası uzunca bir süre işgal altındaymış.
MİT krizinden, dershanelerin kapatılması tartışmasından itibaren aslında biz bu işgallere karşı ülkeyi kurtarma mücadelesi başlatmışız. İşgal edilmişiz de ülkemizi geri almaya çalışıyormuşuz. Savaş bu yüzden şiddetlenmiş.
Siyasi ve askeri bürokraside, sermaye ve medyada, sivil alanlardaki işgallerle PKK üzerinden yürütülen işgal girişimi, IŞİD üzerinden yürütülen büyük terör saldırıları, Kuzey Suriye Koridoru ile Türkiye'yi boğma planları, 7 Haziran seçimiyle iç politikayı dizayn çalışmaları aynı çokuluslu iradenin projesiymiş.
“Miş” derken bunları yeni gördüğümü, yeni fark ettiğimi değil, ortak bir algıyı, kanaati, gerçekliği paylaşıyorum. Zira Güneydoğu'daki terör değil işgal girişimi diyen de, Kuzey Suriye Koridoru tehdidine karşı feryat edenlerden biri de benim.
Projeleri ellerinde patladı
İşte bu yüzden 15 Temmuz sadece işgal girişimi, sadece içeridençökertme planı değil. Sadece darbe girişimi de değil. O saldırı,tankların insanlarımızı ezmesi, üniformalı teröristlerin milletimizi kurşuna dizmesi, F-16'ların bu ülkenin Meclis'ini bombalaması bir intikam saldırısıymış. Dershane krizinden bu yana verilen mücadele birbağımsızlık, işgalden kurtulma mücadelesiymiş.
O günden bu yana gerileyenler, Türkiye projeleri ellerinde patlayanlar son bir hamle ile en tehlikeli saldırıyı planlamış. İşgale direnen siyasi aklı, ona destek veren milleti, medyayı, iş dünyasını, Türkiye'nin ana omurgasını oluşturan derin milleti imha planıymış. Başarsalar hem direnişi kıracaklarmış hem de ülkeyi sonsuz iç savaşlara sürükleyeceklermiş.
Bu yüzden acımasız direniş çağrıları yaptık
İki yıldır, “Acımasız direniş” diye bir çağrıyı yaymaya çalışıyorum.Son İstiklal Savaşı diyerek, evlerimizi, mahallelerimizi direniş kalelerine dönüştürmeyi öneriyorum. Bu yüzdendi. Hala bu yüzden. Hala direniyoruz, hala onlar saldırıyor, bu hesaplaşma daha uzunca bir süre devam edecek.
Ama 15 Temmuz bu milletten aldıkları en ağır cevaptı. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraki en güçlü yumruktu. Cumhurbaşkanı'nın dediği gibi “dünyayı başlarına yıktık.” O acımasız direniş içeride aynen devam etmeli, o istihbarat aparatları temizleninceye kadar devam etmeli. Bu ülkeyi yeniden kurmaktan başka seçeneğimiz kalmadı çünkü.
Yeni saldırı Suriye sınırından gelecek
Bundan sonra özellikle Suriye sınırına dikkat edilmeli. Çokuluslu işgal o koridor ve terör koalisyonu üzerinden gelecektir. Belki de son imha saldırısını, intihar saldırısını buradan yapacaklar. Baksanıza,bölgeye yönelik bütün askeri unsurlar Gülen'in terör örgütü mensubu çıktı. Peki bölgeye yönelik sivil unsurlara hiç dikkat ediyor muyuz?
İşgal bitmedi, devam ediyor. Öyleyse yeni direniş hatları için, mücadele için dayanışma dışında seçeneğimiz yok. Kişisel, dar çevre hesaplarını bir kenara bırakın. Hepimizin kaderi birbirimizin elinde. O dayanışmayı, o acımasız direnişi sabote edecek, kirletecek, sulandıracak hareket, girişim, buna yol açan herkes bir şekilde bu işgallerle bağlantılı görülecektir.
Taha Dağlı
Yeni saldırı Güney’den gelecek, Türkiye’yi işgalden kurtaralım..
17 Ağustos 2016, Çarşamba