Taha Dağlı
Aslında herkes farkında, güven veren tek güç Türkiye
Önce Fransa ardından İngiltere.
Ukrayna krizinin çözümü için Moskova’ya gittiler.
Putin’in Macron’a yaptığının bir benzerini Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss’a yaptı.
Macron, Putin’in zerre kadar umurunda olmamıştı. Zaten Rus lider ziyaretin başından sonuna kadar hem Macron’a hem de batı dünyasının tamamına bunu hissettirdi.
Halbuki Fransa, Ukrayna krizinde ne ABD ne de İngiltere gibi sert tavır takındı.
Fransa’dan sonra Moskova’ya İngiltere gitti.
İngiliz dışişleri bakanı Liz Truss, Lavrov’la görüştü.
Truss, tıpkı Demir Lady lakaplı eski İngiltere Başbakanı Margareth Thatcher’in 1986 yılında Batı Almanya’da yaptığı gibi geçen Kasım ayında Estonya’daki NATO tatbikatında tankın üzerine binip, Rusya’ya meydan okurcasına bir poz vermişti.
O mesaj sonrası yüz yüze yapılan ilk temas fiyaskoyla sonuçlandı.
Lavrov, görüşmeyi “sağırla dilsizin konuşması” diye tanımladı.
“Televizyondan canlı bile yayınlanabilirdi, gizli saklı bir şey yok, güven de yok” dedi.
Belli ki Rusya Batı’ya zerre kadar güvenmiyor.
Fransa veya İngiltere fark etmiyor.
Putin de diğer Rus yetkililer de Avrupalı muhataplarını aslında muhatap kabul etmiyor.
Aslına bakarsanız, Batı’ya Batı bile güvenmiyor da denilebilir.
Sadece savaşlarda değil en basit insani konularda bile birbirine kazık atmaya çalışıyor batılı ülkeler. Hatırlayın salgının ilk günlerinde neler olmuştu?
Bir maske için yapılan casuslukları, solunum cihazı bulamayan İtalya’nın kaderine nasıl terk edildiğini hatırlayın.
Fransa ile Almanya, Rusya konusunda ABD ile İngiltere’den farklı duruyor, sebep güvensizlik.
AB’nin şu an içinde bulunduğu kamplaşmanın adı da güvensizlik.
Rusya da, krizin odağındaki ülke olan Ukrayna da bunlara güvenmiyor.
Tıpkı Suriye’de olduğu gibi.
Tıpkı Libya’da, tıpkı Kafkasya’da, tıpkı Irak’ta, tıpkı Lübnan’da, tıpkı Filistin’de, tıpkı Afganistan’da, İran’la nükleer müzakere bilmecesinde olduğu gibi Batı’ya güven sıfır.
Batı, süper güçler, büyük güçler, küresel güçler veya onların kurduğu uluslararası kurumlar.
Bunların tamamı bugün gelinen noktada, krizleri çözemiyor, kriz çözmek istemiyor.
Krizleri kaosa dönüştürüyor.
Kaosları, iç savaşlara çeviriyor.
Sonra bırakıp, çekip gidiyor.
Batı’nın bu saydığımız coğrafyalardaki istikrarsızlaştırıcı politikalarını terse çevirme gayretinde olan bir tek güç var, o da Türkiye.
İletişim Başkanı Prof. Fahrettin Altun’un İngilizce yayınladığı “Küresel Kaos Çağında İstikrar Sağlayıcı Bir Güç: Türkiye” adlı eseri, Batı’nın yıkıcı siyasetine kurban giden bölgelerde, Türkiye’nin uyguladığı politikalarla alınan sonuçları kıyas ediyor.
Türkiye nedir, nasıl bir güçtür, sorusunun yanıtı da var.
Büyük bir güç müyüz, bölgesel aktör müyüz, neyiz biz?
Aslına bakarsanız, en güzel tanımı vermiş Fahrettin Altun, Türkiye’yi “istikrarlaştırıcı güç” olarak tanımlamış.
Dış politikada Türkiye’yi anlatırken, kullanılması gereken doğru ve şık bir kavram, “istikrarlaştırıcı güç”.
Bugün Rusya-Ukrayna krizinde çok net görülüyor.
Batı, diplomasiyle çözüm, diyor.
Rusya’nın yanıtı “size güvenmiyorum”.
Ama iki taraf da Türkiye’ye güveniyor.
Rusya, Türkiye’nin arabuluculuğuna “tamam” diyor.
Ukrayna dünden razı.
ABD ile NATO ise Türkiye’yi tebrik ediyor.
ABD, 20 yıllık işgalini sonlandırırken Afganistan’da, Türkiye’nin güvenine ihtiyaç duymuştu. O gereksinim halen devam ediyor, bugün Afganistan konusunda en güvenilir aktör Türkiye.
Irak’ta, Suriye’ye, Libya’da da öyle.
İran’ı konuşuyoruz, nükleer müzakereler olacak mı diye.
Ama şunu kimse konuşmuyor.
Dün Obama’nın yaptığı, Trump’ın bozduğu, bugün Biden’in yeniden masaya getirdiği nükleer anlaşmayı, tee 2009 yılında İran’ı ikna ederek, kabul ettiren gücün Türkiye olduğunu.
Ermenistan, bir an önce barış anlaşması yapalım, koridorları açalım, diyor.
Güney Kafkasya’ya istikrar gelecek, gibi.
Bunu sağlayan güç, kimdi peki?
İsrail ya da BAE, bu güvensiz Ortadoğu gündeminde tüm husumetleri kenara bırakmak pahasına Türkiye’ye geliyorsa, bu Türkiye’nin istikrarlaştırıcı güç olma özelliğinin sonucudur.
Altun’un kitabı İngilizce.
Ve Washington ile Londra’da da satışa sunuldu.
Bu ayrıca önemli.
İletişim Başkanlığı ve İletişim Başkanı, Türkiye’nin yaptıklarının anlatılma zorluğu yaşandığı bir dönemde, siyasal iletişim araçlarını aktif hale getirip, Türkiye’nin dış politikasını direkt muhataplarına sunarak son derece başarılı bir stratejiye imza atmışlar.