Trump üzerinden iç politikaya bakılmaz. Hayal kırıklığına uğrarsınız, gün gelir şok olursunuz, yanarsınız. Büyük beklentilere girmek de, şiddetli karşı çıkışlar da Türkiye gerçekleriyle örtüşmez. Yanılırsınız, bugün kurduğunuz cümleleri yarın gizlemeye çalışırsınız. Trump karşıtlığı ya da Trump seviciliğiüzerinden iç politik güzellemeler yapmak, cepheler oluşturmak, saflarbelirlemek Türkiye'nin hayrına değildir, olmayacaktır.
Yeni uluslararası güç haritasının şekillenmesinde kendi gerçeklerine ne kadar alan açabiliyorsan, hareket alanını ne kadar genişletebiliyorsan, güçler oyununu ne kadar iyi oynayabiliyorsan o kadar güçlüsün. Uzunca bir zamandır kalıcı ittifakların ve kalıcı düşmanlıkların anlamının kalmadığını, sadece orta ölçekli ülkelerin değil, merkez ülkelerin de zeminlerinin kaydığını görüyoruz.
TÜRKİYE İÇİN EN CİDDİ TEHLİKE
Biz Türkiye'yi tartışırken, Türkiye'nin yakın çevresindeki hareketlilikleri izlerken, buradan bir gelecek perspektifi geliştirmeye çalışırken bu merkez ülkelerin kendilerini yeniden biçimlendirmeye çalışmalarını, yeni güç haritasında etkinlik alanlarını başkalarına kaptırmamak için harcadıkları çabaları ıskalıyoruz.
ABD'yi de, dünyayı da Türkiye gerçeklerine göre biçimlendiriyoruz, öyle tanımlıyor, buradan doğru yerlere ulaşmaya çalışıyoruz. Bu mümkün değil, olmayacak da. Buradan, bu bakıştan hiçbir yere varamayacağız, başkalarının atacağı adımlara göre pozisyon belirlersek yorgun düşeriz. Türkiye için en ciddi tehlike buradadır. Bu, kendimizi ufuksuzluklarımızla mahkum etme riskidir.
KIYAMET SAVAŞÇILARINI NE ÇABUK UNUTTUK?
Trump'ın ne yapacağı ya da Obama'nın neyi beceremediğiüzerinden Türkiye'ye gömlek uydurmanın yanıltıcı olacağına dikkat çekmek istiyorum. Cumhuriyetçi George W. Bush döneminin coğrafyamıza taşıdığı yıkımları, neocon-İsrail aşırı sağının kıyamet senaryolarını ne çabuk unuttuk.
İşte o dönemde Kuzey Afrika'dan Pakistan'a kadar bütün bölge sarsıldı, birçok ülke saldırıya uğradı, birçok ülkede iç savaşlar başladı, haritalar değişti, Müslüman coğrafya tarihin az gördüğü yıkımlardan birine sahne oldu. Ne çabuk unuttuk! İslam düşmanlığı üzerinden yeni uluslararası ilişkiler doktrini geliştirildi ve bu tez hâlâ birçok ülkenin ulusal güvenlik stratejilerinin temelini oluşturuyor.
OBAMA'NIN TERÖR ÖRGÜTLERİYLE DANSI
Demokrat Obama döneminde söylemler, sözler, politik manevralar daha naif uygulansa da aynı taarruz devam etti. Hatta çok daha ileri gitti ve dünya sistemini tek başına şekillendirmeye girişen ABD, devletler yerine terör örgütlerini ortak ilan etti.
Kendi müttefiklerine, meşru devletlere, kadim milletlere karşı terör saldırıları düzenledi, terör örgütleri üzerinden örtülü müdahaleler yaptı. Bush yönetiminin İslam/tehdit eşleştirmesini bir adım ileri taşıyıp örgütleri devletlerin yerine ikame etmeye çalıştı.
Obama döneminin bu yeni politikası Bush döneminin aşırı saldırgan politikasının bir adım sonrası olmuştur ve ikisi de bir büyük hesabın tamamlayıcı unsurlarından başka bir şey değildir. Bir NATO ortağı olarak, bir ABD müttefiki olarak ilk kez terör örgütleri üzerinden kuşatma altına alınmak istendik.
BİR KEZ DAHA HAYAL KIRIKLIĞI YAŞANABİLİR
Tam bu dönemde, FETÖ gibi bir terör örgütü üzerinden Türkiye tarihinin en ağır saldırısını yaşadı ve bu CIA kontrolünde bir dış müdahaleydi. Obama yönetimi, terör örgütü üzerinden örtülü değil açık saldırıya girişti ve bu, tarihte örneği olmayan bir şeydi.
Barak Obama Beyaz Saray'a taşındığı günlerde büyük umutlarpompalayanlara, Kahire konuşmasından ve İstanbul ziyaretinden sonra dünyayı değiştireceğine inananlara o zamanlar “hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz” diyenleri kimse ciddiye almıyordu. Benzer bir hayal kırıklığı ihtimali yine söz konusudur.
İNSANLIĞI FELAKETE SÜRÜKLEYEN YERLEŞİK SİSTEM SORGULANMALI
Trump dönemini de temkinli, dikkatli izlemeyi tavsiye ediyorum. Onun ABD yerleşik sistemini, dolayısıyla uluslararası sisteme hakim olan iktidar çevrelerini sorgulaması, kirlenmiş, köhnemiş yapıları alaya alması ve değersizleştirmesi elbette çok önemli, radikal gelişmeler. Nereye kadar yapabilir, ne kadar başarılı olabilir, nerede durdurulabilir, bilemeyiz ama bu yaklaşım dünya için umutvadediyor.
İnsanlığı felakete sürükleyen yerleşik uluslararası sistem, uluslararası kurumlar, dev iktidar grupları bir yerde durdurulabilir mi? Ya da güçleri azaltılabilir mi? Dünya onların şerrinden biraz olsun güvenli hale getirilebilir mi? Trump'ın ABD içinde başlattığı o sorgulama, dünyayı felakete sürükleyen ABD'yi de sınırlayabilir, fantastik hayallerden kurtarıp daha gerçekçi bir zemine çekebilir.
Dünyanın ağırlıklı bölümü ABD'yi sınırlayıcı, alanını daraltıcı iklime çoktan girmişken, yeni güçler sahaya inmişken, her alanda güç Atlantik dışına taşmaya başlamışken Trump'ın yaklaşımı bu eğilimi ABD içinden kolaylaştırabilir. Ya da yükselen yeni güçlere karşı ABD'yi yeniden yapılandırma, güçlendirme, yeniden kurma hesabı olabilir.
TÜRKİYE'NİN BÜYÜK GÜCÜ, SİYASİ AKLI VE ÖNCÜLÜĞÜDÜR
Bizim bütün bunları Türkiye gerçekleriyle sorgulamamız, izlememiz gerekiyor. ABD içindeki tartışma, ABD ile dünyanın yükselen güçleri arasındaki çekişme elbette Türkiye'nin hareket alnınıbelirleyecek. Ama bu alanı belirleyecek asıl güç Türkiye'nin siyasi aklı ve öncülüğüdür.
Özellikle son dört yıldır yaşanan bütün travmaların, bu aklı ve öncülüğü tasfiye etkiye dönük çokuluslu girişimler olduğu düşünülürse, ne büyük bir kavganın içinde olduğumuz daha netleşir. Türkiye'nin en büyük gücü bu akıldır, öncülüktür, derin tarihsel birikimidir, coğrafyanın gücünü etrafında toparlama girişimidir. İşte bu zenginliklerle o çokuluslu müdahaleler boşa çıkarılmıştır.
Türkiye on yıl önceki, yirmi yıl önceki Türkiye değildir. Orta ölçekli bir ülke de değildir. Asya'dan Afrika'nın derinliklerine ulaşan, geleceğe dönük büyük hesapları olan, buna imkanı da gücü de yeten büyük ölçekli bir ülkedir. Dolayısıyla Türk-Amerikan ilişkileri de, eskiden olduğu gibi, birkaç cümle ile yönlendirilebilecek, yönetilebilecekilişki değildir.
FETÖ İLE İÇERİDEN ÇÖKERTMEN, PKK İLE DIŞARIDAN KUŞATMA
Açıktan PYD ile, gizliden PKK ile, DEAŞ'la dans edip aynı zamanda yedekte tutulabilecek bir Türkiye yoktur. Öyleyse Trump döneminde, Obama'nın bıraktığı hasarları tamirle başlanabilir. Bunu yapması gereken de ABD'nin kendisidir. Yeni yönetim, PKK/PYD ortaklığından FETÖ ile 15 Temmuz darbesini tezgahlamaya kadar birçok konuda Türkiye'ye karşı samimi bir duruş sergilemelidir.
Terör örgütleriyle güneyden kuşatma, FETÖ ile içeriden çökertme planlarına son vermeli, Türkiye ile terörle mücadelede gerçekten ortak gibi davranmalıdır.
Henüz bu konularda belirgin bir işaret söz konusu değildir. Trump dönemini ABD içindeki güçler çatışması, İran'la restleşme, Rusya ile yakınlaşma tartışmalarıyla izliyoruz. Ancak neocon dönemdeki İslam karşıtlığı, Müslümanları terörle özdeşleştirme girişimleri devam etmektedir.
BU TAVIR TÜRKİYE'Yİ KÜÇÜK GÖRMEKTİR..
Neocon-İsrail aşırı sağının yönettiği siyasi dalga Trump döneminde de devam edecekse, bölgemize yeni büyük yıkımlargelecek demektir. Bu ihtimal kesinlikle ciddiye alınmalı, yeni ABD yönetimi ile dünyanın diğer merkez güçler arasındaki ilişki biçimi dikkatle izlenmelidir. Trump'ın öncelikle “Bush doktrini” denilen tehdit edici, yıkıcı, saldırgan politikaları sorgulaması, bunlara son vermesi gerekmektedir.
Anlatmak istediğim tartışmayı yerli yerinde yapmak gerekiyor. Sloganlarla, mahalle kavgalarıyla, ezber cümlelerle, takım tutmalarla ne Türkiye'nin büyük yürüyüşünü, ne Trum'ın ABD içinde yapmak istediklerini, ne Türkiye-ABD ilişkilerinianlamamız mümkündür. Trump üzerinden içeride taraf tutmak küçük ülkelere özgü bir tavırdır. Türkiye'yi küçümsemek demektir.
TAM BİR SAÇMALIK..
Dünyada kartlar yeniden karılırken, oyunlar yeniden kurulurken, saflar yeniden şekillenirken, Türkiye'nin büyük hesaplarının Trump'ın kişiliğine, kişisel tavırlarına endekslemek bu ülkeye yazık etmektir. Ülkemiz bu hesapların çok üstünde bir ülkedir. Trump iyi mi, kötü mü tartışması saçmalıktır. ABD içindeki çekişmeler, merkez güçler arası çekişmeler nasıl seyredecek, Türkiye-ABD ilişkileri nasıl şekillenecek, kriz alanları hangi bölgelere yayılacak, Türkiye bu büyük oyunda bileğinin gücüyle nasıl bir yer edinecek, doğru tartışma budur.
Yani, büyük sözler söyleme zamanı…